Lemi Özgen

Lemi Özgen


Bir kadın yüzünden küstü Orhan Veli'ye...

Bir kadın yüzünden küstü Orhan Veli'ye...

Sonra Çubuk Gazinosu’na gece indi. Akşam hiç olmadı. Ankara bozkırında güneş hızla battı ve renkler akşamın yangın kızılında boy gösteremeden gecenin mutlak siyahında kayboldular. Gökte kandil sarısı yıldızlar belirdi. Nafia Vekaleti Proje Bürosu’nun, yapımını Bay Theau Levelau ve arkadaşlarına verip, birkaç ay önce “hakkıyla teslim alınmıştır” notundan sonra işletmeye açtığı Çubuk Barajı üzerine kurulmuş Çubuk Gazinosu’na gece indi…

Kırmızıya çalan saçlarından ötürü “Kızıl Madonna” diye çağrılan Romanyalı garson Ilonka, baraj duvarının hemen yanına yerleştirilmiş masaya ilerledi ve masadaki iki erkeğe fazla yaklaşmadan durup bekledi. Kocaman bir tepsiyi düşürmeden getirmeye çalışan Litvanyalı Brenislava da onun yanına geldi.

İki adam hiç konuşmadan ve birbirlerine hiç bakmadan birer sigara yaktılar. Geniş kenarlı fötr şapkası alnına kadar inmiş, baygın bakışlı ve yüzü çiçek bozuğu olan adam bir Yenice sigarası yaktı. Kısa saçlı ve tıknaz öteki adam da bir Bafra çıkarıp, üzerinde “vasati kırk çöp” yazan Tekel kibritiyle sigarasını ateşledi.

Gece ilerledi. Ankara bozkırının ıssız göğünde iyice yükselen portakal renkli ay, yavaşça öte yana devrildi. Yiyip içmeyi bitiren iki adam hesabı istedi. Ilonka, fötr şapkalı ve daha genç duran adamı süzdüğünü hiç saklamaksızın hesabı getirdi.

Hesaba göz ucuyla bakan adamlar, başlarını gökyüzüne çevirdiler. İkisi de elini cebine atmadı. Ilonka, masanın biraz ilerisinde dikilip, belki de yüklü bir bahşişle süslenecek olan hesabın ödenmesini bekledi.

Çıt çıkmadı. Adamlar, ara sıra hüthüt kuşlarının boğuk gece ötüşleriyle kesilen bozkır sessizliğini dinler gibi yapmayı sürdürdüler. Fötr şapkalı adam ayağa kalktı. O upuzun boyuna hiç yakışmayan kısacık paltosunun ceplerini karıştırdı. Bulduğu birkaç bozuk parayı masaya bıraktı.

Öteki adam da ceplerini karıştırıp, bulabildiği paraları masaya koydu. Sonra iç cebinden bir kağıt çıkarttı. Üzerine dolmakalemle “şakuli solucan” diye yazıp, masanın diğer ucundaki adama uzattı.

Fötr şapkalı adam, kağıda şöyle bir göz gezdirdi. Gülümsedi. Kağıdın arka yüzünü çevirdi ve “Nurullah Ata / Trink Galata / Soğan Salata” diye yazıp, adama geri verdi.

Öteki adam kağıdı okudu. Yüzü asıldı. Sonra her ikisi, gazino müdürünün çağırdığı bir arabaya binerek gece karanlığında Ankara’ya doğru yola çıktılar. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Zaten o geceden sonra da birbirleriyle bir daha hiç görüşmediler.

Ünlü şair Orhan Veli Kanık ile dilci, eleştiri ve deneme ustası Nurullah Ataç, aralarından su sızmaz iki dost iken, 1935 yılının ıssız bir gecesinde Ankara’nın epey uzağındaki Çubuk Gazinosu’nda birbirlerine küsüverdiler. O sıralarda gazinonun müdürlüğünü yapmakta olan tiyatro yazarı Sadık Şendil, bu geceyi neredeyse dakika dakika yazdı. Ataç’ın Orhan Veli için yazdığı ‘Şakuli Solucan’ ve Kanık’ın da hemen oracıkta çiziktirdiği ‘Nurullah Ata / Soğan Salata’ sözlerinin yer aldığı kağıdı sakladı. Nurullah Ataç, yaşadığı sürece Orhan Veli Kanık ile bir daha hiç konuşmadı. İki edebiyatçının eski dostluklarını bilenler, bu duruma çok şaşırdılar.

Nurullah Ataç’ı biraz yakından tanıyanlar ise hiç şaşırmadılar. Ataç’ın en yakın dostlarına küçücük bir nedenden ötürü küsüverdiğini, onlarla bir daha hiç görüşmediğini çok iyi biliyorlardı çünkü. Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın oluşturduğu ‘Garip’ akımını başından beri destekleyen ve bu üç şairi göklere çıkaran Ataç, bir süre sonra onlarla bozuştu. Çubuk Gazinosu’ndaki son buluşmadan sonra da Orhan Veli ile bir daha asla bir araya gelmedi.

Bu dargınlığın sebebi açıklanmadı ama bazı söylentiler duyuldu. Buna göre Orhan Veli, Ataç’ın aşık olduğu ve bir süre Ankara’da oturduktan sonra Konya’ya taşınmış olan bir kadının Ankara’da iken yaşadığı evi Ataç’a göstermişti. Ataç da Orhan Veli ile her gece içip sarhoş olduktan sonra, sevdiği kadının evi olarak gösterilen eve gidip, kapı eşiğini öpmüştü.

Durmadan tekrarlanan bu törene daha fazla dayanamayan Orhan Veli de o akşam gazinoda bu evi uydurduğunu, Ataç’ın sevgilisinin evini bilmediğini, onun her gece boş yere yabancı bir evin kapı eşiğini öptüğünü söylemiş ve iki arkadaş bozuşmuştu.

Çubuk Gazinosu tarihe karıştı. Orhan Veli ile Ataç da öyle.

Nedir, Ataç’ın “tilcikleri” ile Kanık’ın “kifayetsiz kelimeleri”, etrafımızda hala uçuşup duruyor işte…

telif

Makale Yorumları

  • Nusret Kantarcı Fisher 20-01-2024 17:38

    O “ Vasati kırk çöp “ ifadesine hep takılmişimdir çocukkenn! İki büyük edebiyatcının bu dostlugunu ve küslüklerini hiç bilmiyordum. Dagarcıgıma değer kattıgınız için tşk ederim

  • Kemal Sakarya 20-01-2024 17:00

    Sevgili Lemi, okurlarını yine bir zaman yolculuğuna çıkarmışsın. Bu kez Ataç, Kanık ve eski güzel Ankara ete, kemiğe bürünüyor . Söz konusu küslük, Ataç'ın kızının 'Babam Ataç' kitabında da yer alıyor galiba. (Ya da bir başka küsme öyküsü) Değişmeyen tarafı dargınlıktaki kalıcılık. Olayı "Cenazeme bile gelmesin !" ile perçinleyen bir kuşak. Günümüzdeki dargınlık nedenleri ile karşılaştırılması olanaksız şeyler.O kadar güzel anlatmışsın ki, sanki üstadlarla berabermişim gibi hissettim. ellerine sağlık. Selamlarımla, sevgilerimle.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar