Bir şafaktan bir şafağa, bu gitmeler gitmek değil!
EYLEM ŞAFAK, nereye gidiyorsun?
Anladım, eylemsizlikten…
Eksiğiz, Tiyatro sanatçımız Orhan Aydın tahmin edilemez ölçütte.
100.YIL
Buyurunuz, yeni Türkiye!
Buralara nasıl geldiğimizde belli de, nasıl çıkacağımız, muamma. Hali hazırda aradan geçen 14.günde fırsat yaratabilip, iki satır yazabilmeye soyundum. Olayın ilk anlarında, “vefat edecek kişi sayısı, şu kadar olacak, yok sırada İstanbul var”, gibi oturduğum yerden küreye bakmadım. Zira küreye bakmak da gerekmiyor. Çünkü bilimin dediklerinin uygulanmadığı ve az çok aklı çalışan her bireyin öngörüsü bu. Felaket tellallığına da gerek yok, zira önünden defalarca geçtiğimiz, Zincirlikuyu Mezarlığının girişinde yazmakta. O yüzden ilk günlerde, TV akışında ki verilerden makale çıkarmak yerine daha somut işler yapmalı, aydınım, sorumluluk sahibiyim, diyebilen insan. Eğer bundan da farklı bir beklentisi elbette yoksa.
Oturduğum yerden bambaşka işler yapmaya gayret ettim. İlk üç gün, IBB Yenikapı olmak üzere; hem saha, hem koordinasyonumu oturtmaya çalıştım. Sadece kişisel imkanlarım ile 2.gün yardım desteklerimi ulaştırabilmiştim. Bu çok büyük, tarifsiz huzur. Ama aynı zamanda arkadaşım Ali D.’nın yakınları, Hatay, Rönesans ve Özkan Apt da biri hamile olan iki aileye ne yaptıysam, yetemediğim, tıpkı Salih beylere çadır iletemediğim gibi. Tıpkı 14.gün dahil olmak üzere hâlâ Malatya, Battalgazi, Cennet Hanıma ulaşamadığım gibi. Gaziantep, Nüfus Müdürlüğüne ulaşamadığım gibi. Bunların huzursuzluğu da tarifsiz.
İlk, iki gün sonrası Hatay merkez olmak üzere ağır ve acil yardıma ihtiyaç duyan ailelerin, apartmanların, sokakların ismini ezberlemiştim. Önüme bilgi geldiğinde, hâlâ ulaşılamayan olduğunun üzüntüsü, beni derinden etkilese de hiç vazgeçmedim.
Kayıp çocuklar dahil kaybolanları, bilinçleri kapalı ambulans sonrası ailelerinin bilgi alamadıkları yakınlarının bilgisini İstanbul, Ankara hastanelere paylaştım.
Neler gördü, güzel ülkem, nelere şahit oldu.
Hep dediğimiz gibi susan, susmayı tercih edip, bir yandan da kendi çıkarları doğrultusunda “iş yapıyor” görünmek. Hepiniz o kadar belli ettiniz ki kendinizi, sözüm elbette sadece iktidar için değil. Onlar kendilerini gayet iyi biliyorlar. Onlar kendilerini bilmeye devam ede dursun, bizden de uzak dursun. Biz, ne yaptık?
AFET ortamında, izin beklenmez. Elinden gelenin en iyisini, en sağduyulu şekilde gerçekleştirebilmen gereklidir. Bu, öncelikle insan yanımızın temel ilkesidir. Bu çizgide, olay günü sabah 04.00’ de uyandığımda ki his, sonra ki günlerin habercisiymiş, birkaç saat sonra anladım. Anlar anlamaz, bilgisayar ve tüm donelerle çalışmaya başladım. Her şey elbette çok karışık, karmaşıktı. Adeta, iğne ile kuyu kazmak, iyi sayılırdı, yaşananların yanında. Toplam aralıksız, 14.gün dahil bugünler dahilinde de sadece iki kez dışarı çıktım. İlk sekiz gün toplam yirmi altı saat uyumuşum. Yemek ise atıştırmalık bisküvi türü şeylerdi, yerimden kalkamadığım ve boş bırakmamam gerektiği için sekiz günde sadece iki kez banyo yapabilmişim. Bunların yanında an ve an yemeye, uyumaya, dinlenmeye hakkım olmadığının düşüncesi yüreğimden, ruhumdan hiç eksilmeden. Her gün sabaha karşı üç buçuk ya da beş arası bırakıp, sabah sekizde yeniden başladığım, ağlayarak ama bir yandan da metanetimi korumaya çalıştığım süreçte, elimden gelenin en iyisini, gayet bilinçli şekilde yapmaya gayret ettim. Kendi alanımı, sonra da zaten bağlı olduğum gruplarımı da dahil ettim. Bunların başında, ÇYDD gelmekteydi. Bu grubun dışında, mahallelerde kurulmuş semt evleri grubu. Ve benim bulduğum, tamamen dostlarımdan oluşan “İyi İnsanlar Çetesi”. Tüm grupların, benim takip ettiğim gruplar ki; Ahbap, Babala, Geveze, Timur Soykan dışında, şahsen bilgi ağıma gelen tüm verileri; tek tek ayrıştırıp, aynı olanları tasnif edip, birbirleri ile pas ettim. Tabii bu çok zor bir işlemdi. Üstelik karşınızda, hiçbir tecrübesi olmamış, panik halde, her bilgiyi tamamen iyi niyet ve destek olabilmek adına iletenlere, anlatabilmek en zor süreçti.
Mesela, Geveze ya da Timur Soykan’ a iletilmiş verilerin, alt açılımlarına ulaşmaya çalıştım. Çünkü herkes sadece okumadan pas ediyordu, bir başkasına. Bu düşüncemde yanılmadım da. Ulaştıklarımı, ilk adres noktalarına, “İLETİLDİ!”,notu ile paylaşıp, esas depremzedeler ile irtibata geçmeye çalıştım. Bunlar, kişisel çalışmalarımdı. Tabii aynı anda her ulaşana, tek bir cep telefonundan yanıtlamaya çalışmak, gerçekten zor bir süreçti. Yaklaşık on bir gün boyunca, parmaklarım artık uyuşmuştu. Zorlanıyordum, yazmakta. Tüm yardım istekleri, gelen ihbarlar peş peşe yağmur şekilde yağarken. Çok grup, grup içinde çok üye, her birine anlayabileceği dilde cevap verebilme! Peki, ne yaptım?
Mesela, Timur Soykan’a iletilmiş mesajlar içinde hiç aranmamış, aşırı yığılmalardan atlanmış, Hatay, Yayla evine sığınmak zorunda kalmış; 22 yaşında Eskişehir Üniversitesi son sınıf öğrencisi Merve ve beraberinde, 15 kişiye ancak sekizinci gün, yemek ulaştırabildim. Alan bağ evi olduğu için görünmüyordu. Tıpkı Malatya’da ki Mavi ev gibi. Sürekli irtibatta kaldım, kendisi ile. Ulaşana kadar, kendimce moral vermeye çalıştım. Ulaştığım Perşembe günü, öğle saatlerinde ağlayarak konuştuk çünkü akrabalarından kayıpları defnediyorlardı, o an. Şu an iyiler.
Mesela, Gaziantep, Şehitkamil bölgesinde, kendimin takip ettiği, ÇYDD bursiyerimizin ailesine ulaştım, yeni bebekleri olmuştu, sürekli bölge hk. bilgi aldım. Onların sayesinde, çevreye de yardımcı olabildim. Şehitkamil ilçesinde, hiç tanımadığım, İstanbul’dan arkadaşımın ilettiği, tanımadığım Gaziantep’de ki temizlik malzemeleri ileten işverene ulaştım. Stoklar bitmişti ama Mehmet Bey, yine buldu. Toplam 12 aileye, yine kişisel çabalarımla, daha hiçbir yardım yokken sayesinde ulaşabildim. Afetin 2.günüydü. Bu beyefendi, ayrıca, ÇYDD grubundan arkadaşımın yakını, bir hanıma çadırı olmadığı için battaniye sağladı. Şehitkamil’de ilk gün, toplanma yeri ya da Pazar yeri denilen, Özgürlük Meydanında, ÇYDD bursiyerimizin babası ve sivil halktan bazıları, bir ilk yardım gerçekleştirdi, sağlık sorunu, kalp kriziydi. İkinci gün, kendi imkanları ile bir doğum gerçekleştirdiler. Bebeği bir tanıdıkları vasıtası ile başka hastaneye sevk edebildiler. Ender A. Beye de teşekkürler, olayın 12.gün akrabalarını şekerden dolayı kaybettiler. Kendileri çadırda iken başkalarına yardım ettiler. Afad’a bizzat başvurup, yardım etmek için destek olmaya çalıştı. Nüfus müdürlüğüne ulaşabilmemiz içinden elinden gelenin fazlasını yapsa da bugün dahil hâlâ çözemedik. Gaziantep, Şahinbey’de donmak üzere iki çocuk annesine, dört gün sonra battaniye iletebildim.
Mesela, Hatay’da, enkaz için İzmir’den gelen, arama kurtarma ekipleri için Termal Kamera gerekmekteydi. Bunun temini sağlanmaya çalışıldığı anda kurtarma ekibinden, Kenan Şahin, bana “Allah rızası için yardım edin içerde kaldık” mesajı geçti. Buz gibi olduğum anlarda, sonrası kendisinin de kurtarılması ama ısı düşüklüğü nedeni ile kolonlar sağlam olduğu halde kayıplar.
Mesela, mama yardımı. Hiç mama gitmemiş bölgeler. Sütünü deprem bölgesine göndermeye çalışan annelere korunmalı gönderebilme çabaları. Ama bulamamanın dayanılmaz ızdırabı.
Mesela, sahada en büyük desteğim, ben kendisine “Mucize” diyorum, Mustafa Kemal Üniversitesinden, Prof.Dr. Yaşar Hocam (Ergün). Kendisi ile sabahlar, geceler aralıksız çalıştık. Kendisi dışında, eşi, kızı, öğrencileri, komşuları dahil oldu. Kendi acıları, kayıpları, dostları vardı. Aynı zamanda, Hatay, Medeniyetler Korosu, üyelerinden ve bölgeyi en iyi tanıyanlardan biri olarak, diyebilirim ki; gerçekten olağan üstü çabaladı. Hiç durmaksızın, araçta, evde, dışarıda, sahada, hem de durmaksızın. 12. ya da 13. günde biraz uyuyabilmişti.
Ne mi, yaptık? Mesela sadece biri, Elbistan’a yem gönderdik, 15 ton. Sonra 25 ton, bunlar orada bulunan hayvanlara ilaç gibi geldi. Bunun için ÇYDD Av. Haluk bey ve vesile olan Sedef Hanıma da teşekkürler.
Ne mi, yaptık? Hatay, sonra Burdur aktarmalı kendisi Konya, Didim dahil araçta giderken sevkler gerçekleştirdik.
Birçok engeli aştık. Koordineli ve yerinde destekleri, sahaya hakim görevliler ile irtibatları, bunlar gerçekten kelimeler ile anlatılamaz. Ne kadar yazsak, hiçbir zaman anlatılamayacak. Her bir bilgi, bilgiyi doğru kullanma, doğru yere, doğru zamanda, doğru şekilde iletebilmenin dayanışması ve huzuru. Keşke Yaşar Hoca gibi birkaç insanımız daha olsa.
İnanılmaz işlerdi. Buralara yazmaya sığmaz. Hakları da ödenmez, bize sahadan destek olan sayısız isimsiz kahraman. Sonsuz şükranla.
Yağmalara karşı çaresizliğimizde, farklı şehirlerde gözyaşlarımız ile tutunduk.
Mesela, Hatay’ dan karayolu ve sonrası havayolu için irtibatta olduğum, turizmci oldukları için nokta atış çalıştığım, Pınar ve Çağla Hanım’a sonsuz teşekkür.
Gerek ÇYDD bursiyerlerimizin sevkleri, gerek hiç tanımadığım, depremzede nakilleri, transfer işlemlerinde, hakkı ödenmez hizmet verdiler.
Mesela, İstanbul’dan, Hatay’a ilaç sevkiyatı yapan eczane sahibi dostlar.
Mesela, İstanbul’dan, her bölgeye, sonrası burada lokal olarak belirlediğimiz sahalarda, hastaneler için gerekli olan iç çamaşırı ve kıyafet için mağazalarını açan arkadaşlar.
Mesela, çocukları unutmayalım, diyerek başlattığım, öncesi birer not düşerek, paketler içine konulan yazılı notlar ve şeker, vs gibi malzemeler için hem de ağlayarak “Al abla, al götür daha da lazımsa yine gel, al” diyen küçük ölçekli dükkan sahipleri.
Mesela, son işlerden biri olan, Adıyaman’dan gelen ve beyin tümörü için Çapa Tıp Fakültesinde destek olmaya çalıştığım, Mutlu Ailesi ve 6 yaşındaki Medine Merve Mutlu.
Atladığım çoktur ama bunların konuşulması, organizasyonlarının doğru şekilde sağlanması, çok ciddi bir işti. Gayet iyi şekilde kotardığımı, bana her an destek veren paydaşlarımla sağladığımızı düşünüyorum. Yine de içimizde hep kalacak olan; keşke daha da faydalı olabilsek, bir cana daha ulaşabilseydik, duygusu elbette hakim.
İşin en önemli kısmı, dostlarım:
Kanada’dan moral desteği veren: Majak Toşikyan ve Almanya’dan kendisi ciddi rahatsızlık geçirdiği halde, bilhassa Hatay, Kırıkhan’da, emeği fazla olan bir hekim olarak, Dr. Tuncay Özverim.
Mağaza desteği ile arkadaşım, Nilgün.
Semt Evleri olarak: Seba, Nihal, Volkan, Çağla, Sinem, Betül ve tüm ekip. Sonradan ekibe katılan ama sahaya geçtiğinde, desteğini hiç eksiltmeden ve nokta atış yapan, 34M2 Kafenin sahibi, Korhan Bey.
Ocemut, Oğuzhan Uç Çok Sesli Etnik Müzik Topluluğu olarak; başta Hocamız, Oğuzhan Uç ve yine Hatay’lı Ali D.’nın kayıpları dışında, birbirimize manevi destek verdik. Bunların dışında maddi destek olarak; ilk günlerde ÇYDD bağışı ile Semih A.’e ve Süheyl T.Hocamın, anlık Ankara’da olması ile nakil olmuş ve yakında bebekleri olacak aileye, anında yardım desteği.
Mesela, Ruhi Su Dostlar Korosu, Şefi arkadaşım Aras’ın, bizzat kendisinin ilgilendiği Hatay, Diş Hekimliği 3.sınıf öğrencisine, 13.gün itibarı ile ÇYDD den burs olayını çözmemiz.
Mesela, mahallemde yine destek olan tüm esnafa, Latif Bey ve Senem’e.
Mesela, Çapa Tıp Fakültesi, Nöroloji Servisi Merve Hemşire, Dr. Emre’ye. Başhemşire, Songül Hanım’a.
Hiç tanımadığım halde Köy Okulları Projesi öğretmenleri, Adıyaman’dan, Mehmet Beye. Nakliye, Tır firmaları, Adem Beye.
Canlı yayın sırasında Barış Pehlivan’a, her koşulda Timur Soykan’a, Geveze olarak bildiğimiz, Radyo Programcısı, Yazar, Jozi Zalma’ya.
Olaya 3.gün dahil olan; hem de Kanada’dan yetişen, 22 yaşındaki, Burçin Eleser ki; o kadar üzüldü, sonunda rüyalarında sayıklamaya, bağırmaya başlamıştı. Nezlinde, tüm Kanada ekibine. Birbirimize moral vermek için 13.gün sonrası kuzeni ile birlikte gönderdikleri, piyano paylaşımlı, desteğine.
Genel Başkanım, Prof. Dr. Ayşe Yüksel, başta olmak üzere tüm ÇYDD Ailemize.
Bilhassa gençlerimiz, Tıp Fakültelerinde bir yandan okurken, bir yandan her desteği vermeye çalışan değerli bursiyerlerimize.
TV başında ki yayınları; bizlere gerçek bilgileri sunan meslektaşlara, madencilere, İBB, Ankara Büyükşehir, İzmir Büyükşehir, Ahbap, Babala ve yurt dışı dahil tüm gönüllülere sonsuz teşekkürlerimle.
Ne yapabilirim, demedim. Oturdum ve başladım. Çünkü bu bir insanlık meselesiydi. Vazgeçmedim.
Şimdi ise dünden hiç olmamış gibi, daha da çok çalışmaya ihtiyacımız var.
İlk cemre düştü, toprak yasta…
Sizlere adı geçen ve de isimsiz kahramanlara müteşekkiriz. Deprem dünyamızın evrimi ,iktidar erkini elinde bulunduranlara ve idari kurumlara düşen görevler; arsa araziden başlayıp,yapı malzemesi, proje denetimi,müteahhit mühendis mimar kontrolünü bilimsel olarak yerine getirmekti. O zaman doğal yer hareketi asla katliama dönüşmezdi. Hiç olmazsa Afat sonrasi iktidar ;kurtarma çalışmalarına yardım eli uzatan başta askeriyeyle birlikte hemen başlamış olsaydı,sağlık ve ihtiyaçlar konusunda basiretli planlı organizasyon yapmış olsaydı sonuç bu denli vahim olmazdı. Siz bireysel olarak harekete geçerek yardımda bulunanlarla bu denli güzel doğru organizasyon yapabildiniz, Devlet olarak âlası yapılabilirdi diye düşünüyorum. Müteşekkirim ???