Siyah limuzin tepeye ulaştı ve büyük bahçeye girdi. Sarayı andıran binanın kırmızı halı serilmiş beyaz mermer basamaklı giriş kapısının önünde durdu. Heybetli bir asker arabanın kapısını açtı ve dimdik durup, gösterişli bir selam verdi.
Limuzinden çıkan adam, çift kollu Katolik haçlarıyla süslenmiş aslan resimleriyle kaplı flamaların arasından geçip, saraya girdi. İki asker eşliğinde, uzun koridor boyunca yürümeye başladı. Duvarlardaki Alfons Maria Mucha’nın büyük eseri Slovanska Epopej’i oluşturan irili ufaklı tablolara baktı.
Hepsi de ne kadar renkliydi. Oysa beş yıl önce bu şehirde pek renk görünmezdi. Az sonra buluşacağı arkadaşının dediği gibi, “o zamanlar bu şehirde sadece üç renk vardı; siyah, siyah ve siyah”. Gülümsedi...
Askerler duvarın bir bölümünü yukarıdan aşağıya kaplayan büyük bir aynanın önünde durdular. Birazdan görüşeceği kişinin böyle şeylere hiç önem vermediğini bilmesine rağmen, askerleri zor durumda bırakmamak için aynanın karşısına geçip, üstünü başını düzeltir gibi yaptı.
Aynadaki görüntüsünü beğendi. Beline kadar inen kıvırcık saçlarını düzeltti. Upuzun ve komik görünümlü burnunun altından çenesine doğru sarkan bıyıklarını ve alt dudağının hemen altındaki küçük, kare biçimli sakalını sıvazladı. Sırf orduyla dalga geçmek amacıyla üretilmiş, haki renkli ve göğüs cebinin üzerinde komik biçimli harflerle “ABD Hayal Kuvvetleri” yazılı asker kesimli parkasının yakalarını çekiştirdi.
Ceviz ağacından yapılmış cilalı bir kapının önünde durdular. Asker kapıya vurdu. Kapı açıldı. Zayıf, sarışın, ince bıyıklı ve güler yüzlü bir adam göründü. El sıkıştılar. İçeriye girip, karşılıklı iki deri koltuğa oturdular. Bir süre hiç konuşmadan öylece birbirlerine baktılar.
Sonra sarışın adam, uzun saçlı ve asker parkalı konuğuna, “tuvaletini yaparken şeyin o kadar sızlıyorsa neden bir doktora görünmüyorsun” diye sordu. Parkalı adam, “o sadece bir şarkı sözü” diye cevap verdi. Bir garson kocaman bir şişe Bechoravka likörü getirdi. İki adam likör içerek derin bir sohbete koyuldular.
Uzun saçlı, parkalı adam “diz çökmekle eğilmek arasında çok büyük fark vardır” dedi. Öteki bunu onayladı. Parkalı, devlet dairelerinde dindar insanlar çalıştırılmasına karşı olduğunu, çünkü onların “başka bir patrona çalıştıklarını” söyledi. Takım elbiseli adam gülerek bunu da onayladı.
Kitaplara geçtiler. Uzun saçlı adam iç çekerek “çok kitap ve çok az zaman var” diye hayıflandı. Ardından, “bilgi bilim değildir, bilim bilgelik değildir, bilgelik doğru değildir, doğru güzel değildir, güzellik aşk değildir, aşk müzik değildir” diye konuştu.
Öteki adam bu sözü beğendi ve hemen bir kağıda yazdı. Konudan konuya geçerek konuşmayı sürdürdüler. İkisi de “şarkılardaki sevgiler gerçek olsaydı, herkesin birbirini sevmesi gerekirdi” diye ortak bir görüşe daha vardılar.
Konuşmanın sonlarına doğru, takım elbiseli adam ötekine “kültür bakanımız olur musun” diye sordu. Uzun saçlı adam bu öneriyi kibarca reddetti ve sohbet sona erdi.
Dışarıya çıktılar. Kapının önünde küçük bir bando vardı ve uzun saçlı adam, “yandık, ulusal marşı çalacaklar şimdi” diye düşündü. Bando çalmaya koyuldu ve iki adamın da yüzlerinde bir gülümseme belirdi. Çalınan parça ulusal marş olan “Kde Domov Muj” değildi. Bando, nefesli sazların düzenli atakları eşliğinde “Baby Snakes”i çalıyordu ve bu, uzun saçlı adamın en tanınmış parçalarından biriydi.
Parça bitti. İki adam el sıkıştılar. Uzun saçlı adam kendisini bekleyen limuzine doğru yürüdü. Arabaya binmeden önce dönüp, “kadife gibi bir hava var” dedi. Öteki adam gülümsedi ve “aynı 1968 baharındaki” gibi diye onu yanıtladı…
Çekoslavakya’nın son ve Çek Cumhuriyeti’nin de ilk Cumhurbaşkanı olan Vaclav Havel, yakın dostu ve arkadaşı ünlü rock müzisyeni Frank Zappa’yı, Prag tepesinde bulunan Hradcany kalesindeki Cumhurbaşkanlığı sarayında işte böyle ağırladı.
“Kadife Devrim” ve “1968 Prag Baharı” hareketinin önderi Havel, bir şarkısında “işerken şeyimde yanma oluyor” diyen arkadaşı Zappa’nın birkaç yıl sonra prostat kanserinden öleceğini o gün bilmiyordu elbette ama yine de sohbet sırasında bu şarkının anlamını sormuştu ona…
Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak görev yapan ama asıl işi oyun yazarlığı olan ünlü yazar Vaclav Havel, genç yaşında tiyatro oyunları yazmaya başladı. Garden Party oyunuyla ünlendi.
Nedir, Havel’i dünyaya tanıtan tiyatro eserleri değil, siyasi aktivistliği oldu. 1968 yılında altı ay boyunca süren ve “Prag Baharı” adı verilen kısa özgürlük dönemi ile “Kadife Devrim” hareketinin kurucularından biri de Havel’di.
“Prag Baharı”nın sonu acıklı bitti. 20 Ağustos 1968’de Varşova Paktı’na bağlı ülkelerin tankları Çekoslavakya’ya girdi ve Prag isyanı şiddetle bastırıldı. Havel’in de içlerinde olduğu binlerce kişi tutuklandı.
Bir süre sonra hapisten çıkan Havel, 1977’ye kadar rejim karşıtı yazılarını sürdürdü.
Sonunda yeniden tutuklandı. 1989’a kadar sürecek olan mahpusluğu başladı. Pankras Cezaevi’nden karısına yazdığı mektuplarda, Pink Floyd albümlerinin Prag’a gelip gelmediğini ve eşinin bu albümleri satın alıp alamayacağını soruyordu.
Havel, ünlü ABD’li müzik sanatçısı Frank Zappa ile de yine bu dönemde mektuplaşarak tanıştı. Zappa Prag’a ilk geldiğinde cezaevinden yeni çıkmış olan Havel ile konuştu. Daha sonra Havel devlet başkanı olduğunda onu ikinci kez ziyaret etti ve Havel bu ziyaret sırasında Zappa’ya resmen “Çekoslavakya Kültür Bakanı” olması önerisinde bulundu.
“Bildirim, Largo Desalato, Şeytan Çelmesi, Uzaktan Soruşturma, Görüşme Kutlama Çağrı” gibi oyunlarıyla ünlenen ve ömrünün son yıllarını Pink Floyd ve elbette Zappa dinleyerek geçiren Havel, gerçekten “değişik” bir cumhurbaşkanıydı azizim…
Yorum Yazın