Bu cümle, makalemin başlığı bana ait değil, `Mustafa Dayı`ya ait. Kim mi o? Anlatayım.
***
Yıl 1973, aylardan nisan. Türkiye`de 12 Mart askeri faşist rejimin ülkenin üzerine çöktüğü yıllar. Askeri faşist cunta sol kesimleri silindir gibi eziyor... Halk nefes almakta zorlanıyor... Kızıldere`de gençler resmen kurşuna dizilmiş... Sendikalar, meslek örgütleri, STKlar ve tüm sol sindirilmiş... Biz Almanya`da yüksek öğrenim yapmak üzere Heidelberg`e gelmişiz...
Bir yandan Almanca öğreniyoruz, bir yandan geceleri bir yerel gazetenin matbaasında haftada 3-4 gece hamallık yapıyoruz ve bir yandan da devrimcilik yapmaya çalışıyoruz... Öğrenciler arasında aktifiz. Bildiriler dağıtıyoruz, yeni gelenlere yurt ve iş bulmaya çalışıyoruz... İşçi büyüklerimizi sendikalara üye olmaya teşvik ediyoruz...
Bu esnada, bir akrabamla birlikte Heidelberg´deki Amerikan Üssü`nde çöp kamyonunda çalışan bir ağabeyimizle tanışıyoruz... Akrabamdan dolayı, bu büyüğümüze de ``Dayı`` diye hitap ediyoruz: Mustafa Dayı. Mustafa Dayı doğu eyaletlerinden birisinden İstanbul`a göç etmiş önce... Orada kabadayılık yapmış zamanında... Kelli felli birisi... Fakat, zamanla karşı grupların baskısından çekindiğinden „``Misafir İşçi`` olarak Heidelberg`e gelmiş aile birleşimi üzerinden. ``Misafir İşçi``mi olur demeyin sakın. Almanlar o yıllarda yabancı emekçilere, göçmenlere ``Misafir İşçi`` diyordu... Nasıl misafirlikse bu?..
Mustafa Dayı ile aile ziyaretlerinde veya akrabamla birlikte Türk kahvelerinde görüşüyoruz. Bazen de sendikal aktivitelerde...
Bir bildiriyi kendisine ulaştırmak üzere Heidelberg Üniversitesi`ne yakın olan evine gittim. Bildiriyi verip çıkmak istedim, ama çay içirmeden bırakmadı... Bu esnada ben ajitasyona başladım. İşten, emekten, artı değerden, sömürüden, burjuvadan bahsediyorum... Tut tutabilirsen beni...
Mustafa Dayı aniden`` İyi de yeğenim, başa gelince siz ne yapacaksınız? Bak bizim patron daha geçen ay maaşlarımıza iyi bir zam yaptı. Gönüllü olarak işçilere ikramiye dağıttı geçen sene çok iyi kazandığı için...`` dedi ve ekledi, ``Böyle burjuvaya gurban olayım...`` diye noktayı koydu...
***
Yaklaşık elli sene sonra, kinayeli de olsa ben de bir başka burjuva için aynı lafı söylüyorum: `Böyle burjuvaya kurban olayım`. Kime ve neden mi? Bunu da anlatayım.
Almanya`nın ve hatta dünyanın en büyük kimya ve farmazi devlerinden olan BASF`in ve Boehringer`in kurucularının torunu buradan aldığı 27 milyonluk mirasının %90`nını, 25 milyon Avroyu, 77 projeye dağıttı. Bu dağıtım kararını da rasgele seçilen kişilerden oluşturulan 80 kişilik bir komisyon verdi. Bu komisyonu kurmak için rasgele seçilen 16-85 yaş aralığındaki 10 000 Avusturya yurttaşına yazıldı ve bunların arasında 50 kişilik komisyon kuruldu. Bu komisyon defalarca toplanarak STK`ları ve projeleri inceleyerek kararını verdi.
Kendisine kalan 27 milyon Avroluk mirası ihtiyaç sahiplerine dağıtan burjuva kadını tanıtayım size.
Alman kökenli bu kadın, Marlene ENGELHORN, 1992 yılında Viyana`da doğmuş ve büyümüş. Özel çocuk yuvasında, özel okullarda el bebek gül bebek büyütülmüş... 32 yaşındaki bu genç kadın halen Viyana Üniversitesi`nde Germanistik (Alman Dili ve Edebiyatı) okuyor. Son yıllarda bazı projelerde ders veriyor. Yayıncılık yapıyor ve aktivist... Hem Alman ve hem de Avusturya vatandaşı.
Son yıllarda ya insiyatifler kuruyor ve/veya kurulmuş olan insiyatiflerde yer alıp aktif çalışıyor. Çalışma alanının en büyük konusu VERGİ ADALETİ. Tüm dünyada ses getiren girişimi ``taxmenov``u kurarak üyesi olduğu burjuvazini tarihine mim koydu. Bu girişimin ana hedefi zenginlerin, özellikle dolar milyonerlerin ve milyarderlerin daha fazla vergi vermesi ve miras düşen yurttaşların miraslarının vergilendirilmesi... Hem Almanya`da ve hem de Avustarya`da devredilen mirastan vergi alınmıyor. İşte bu insiyatif her iki ülkede de mirastan vergi alınmasını düzenleyen vergi kanununun çıkartılması için mücadele ediyor... Dananın kuyruğu da burada kopuyor. Bazı milyarderler, ailesinde birkaç milyoner ve milyarder olan Marlene ENGELHORN`u destekliyor, çoğunluğu ise şiddetle karşı çıkıyor. Hatta bazıları, bu genç kadının PR çalışması yaparak dünya gündeminde kalmaya çalıştığını iddia ediyor...
18 Haziran 2024 tarihinde yapılan basın açıklamasında, Marlene ENGELGORN`a kalan 27 milyonluk mirasın 25 milyonunun, kurulmuş olan 50 kişilik komisyon tarafından seçilen 77 STK`ya ve projeye dağıtıldığını duyurdu.
(Türkiye`deki zenginler, milyarderler bu konuda ne düşünüyorlar acaba? Sahi Türkiye`de burjuvazi var mı? Varsa kaç aile/kişi var dersiniz?..)
***
Benim yerimde olsaydınız siz ne derdiniz? Sizin ne diyeceğinizi bilmem, bilemem. Ama, Mustafa Dayı halen yaşıyor olsaydı ve bu genç kadın üzerine konuşsaydık, kesinlikle ``Böyle burjuvaya gurban olayım yeğenim...`` derdi kesinlikle. Ve eklerdi ``Allahına gurban gadın!`` diye... Mustafa Dayım bu sözcükleri çok sık kullanırdı muhabbetlerimizde...
Yıldızlar yoldaşın ola Mustafa Dayı. Ben hala sosyal, politik ve sendikal etkinliklere GEW`de (Bilim ve Eğitim Sendikası`nda) ve SPD`de (Almanya Sosyal Demokrat Partisi`nde) devam ediyorum burjuvajiye karşı... Emekli bir eğitim emekçisi olarak demokratik haklarımı kullanıyorum. Eee ne de olsa `68`liyiz...
Seni keyifle okuyorum...