Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


Brüksel’de bir Dersimli

Brüksel’de bir Dersimli

Ayhan Yabatu Dersim Yeniden İnşa Cemiyeti Brüksel Temsilcisi. 30 yıl kadar önce “sakıncalı” vatandaş olduğu için Türkiye’den Belçika’ya gitmiş. Sığınmacı statüsüyle bu ülkede kalmış. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra kendi markasını kurmaya karar vermiş. Bir pizza lokantası açmış. Brükselliler pizzalarına çok rağbet edince bir lokantalar zinciri oluşturmuş. Rastlantı eseri Ayhan Yabatu’nun kentin çarşı mahallesinde Rue du Marche aux Poulets (Tavuk Çarşısı Sokağı) üstündeki lokantasını buluyoruz. Hava sıcak. Boş masalardan birine oturup önce soluklanmaya çalışıyoruz. Derken yanımızdaki masada oturan, elinde Cohiba purosu, hasır şapkalı adam bizim Türkçe konuştuğumuzu duyunca ayağa kalkıp yanımıza geliyor. Ayhan Yabatu’yla tanışmamız böyle oluyor.

Laf lafı açıyor. Tabii ki sohbetin baş konusu Türkiye’de neler olup bittiği. Ayhan Yabatu Brüksel’de yaşamasına rağmen doğup büyüdüğü topraklardan hiç kopmamış. Artık arada bir Türkiye’ye gittiğini, annesiyle babasının İzmir’de yaşadıklarını anlatıyor. Konuşmamız derinleşince Ayhan Yabatu’yla bir söyleşi yapma fikri doğuyor. Bir anda ortaya çıkan bu söyleşiyi ilgiyle okuyacağınızı umuyorum.

Siz müthiş bir Atatürk hayranısınız. “Atatürk 1921 Anayasası’na Kürtlerin sorunlarını halletmek için maddeler koydurmuştu. Ama onu Dolmabahçe Sarayı’na hapsedip istediklerini yapmasını engellediler,” diyorsunuz. Kimler bunlar?

A.Y.- İngilizlerin projesiydi. Türkler ve Kürtlerin birlikte barış içinde yaşamaları İngilizler’i korkuttu. Aynı Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki masasının devrilmesi gibi. Bir gün bir baktık İngilizler, bu devleti, bu toprakları biz kurduk, dolayısıyla da bu topraklarda son sözü biz söyleriz, düşüncesindeler. Yani bu toprakların asıl unsurları olan Türkler ve Kürtler’in söz söyleme hakkı yoktur.

- Peki, ne oldu da her şeyi, doğup büyüdüğünüz toprakları terk edip buralara geldiniz?

A.Y.- Ailemin tek oğluyum. Dört kız kardeşim var. Babam devlet memuruydu. Bizim Dersim’de geceleri eğlenceler düzenlenir. Biz Alevi Kürtler rakı içer, saz çalar, türkü söyleriz. Ama bu türküler bir süre sonra ağıta dönüşür.  Çocukken babamı, amcamı, yakınlarımı bu denli iç acısına gark eden nedenleri kavrayamıyordum. Büyüyüp sol/sosyalist hareketle tanışınca ne olduğunu kavradım. İnsanlar trajedi yaşıyor. Ben de onu hala hissediyorum. Buradayım ama bir tarafım orada kaldı.

Özetlemek gerekirse, özgürlüğüme çok düşkün bir insanım. O coğrafyada özgürlüğümüzün olmadığını anladım. Türkiye’de kalsaydım cezaevine girecektim.

İsmail Beşikçi’nin hayranıyırım. Müthiş bir sosyolog. Dersim’i ben ondan öğrendim. Onu okuduktan sonra cezaevine girmeyi göze alamadım. İyi ki de almamışım.

1930’lu yıllara geri dönersek... Sizce  Dersim’de gerçekten bir isyan mı olmuştu yoksa İngilizler’in bir provokasyonu muydu?

A.Y.- Devletlerin tarihleriyle yüzleşmeleri gerekir. Bu coğrafyada biz Kürtler’den önce Ermeniler, Süryaniler acı çekti. Ermeni, Süryani olayları tabii ki Osmanlı döneminde İttihat ve Terakki’nin projesiydi ama Cumhuriyet İttihatçılar’ın bir çok kadrosunu bünyesine kattı. İttihatçılar’ın projesi ırkçılığı temel alıyordu. Oysa Anadolu çok ırklı, çok kültürlü, çok dilli bir coğrafya.

Tekçi projeyi hayata geçirmenin önündeki engellerden birisi Ermenilerdi. Dilleri farklıydı, Müslüman değildiler ve Sermaye onlardaydı. Onları elimine ettikten sonra geriye Kürtler kaldı.

Cumhuriyet döneminde, Dersimliler Kürt ve Kızılbaş, dediler. Şark İslahat Kanunu’yla Tunceli’ye olağanüstü bir vali atadılar.

Üstelik Dersim sadece Tunceli’den ibaret değil. Büyük bir coğrafya...

A.Y.- Anadolu Aleviliği’nin de merkezi. Erzurum, Erzincan, Malatya, Sivas, Gümüşhane, Amasya’yı kapsıyor.  O dönem Dersim’de ne halk hareketi, ne silahlı güç, hiç bir şey yok.

Devlet, kendini koruma refleksi içinde bu büyük coğrafyadan korkup orayı dağıtmak zorunda olduğuna karar verdi. Seyit Rıza Erzincan Valisi’ne bir ayaklanma olmadığını söylemek için gitmiş ama yakalanarak idam edilmiştir. Dersim’de hiç bir zaman ayaklanma olmadı.

Bugünlere dönsersek. Masa devrildi. Pek çok spekülasyon var. Kimileri masayı Erdoğan, kimileri İmralı, kimileri de Kandil devirdi, diyor. Sizce ne oldu?

A.Y.- İngilizler, ABD ve NATO masayı devirdi. Çünkü Dolmabahçe’de bir takım adımlar atılsaydı mesele bu güçlerin kontrolündan çıkacaktı. Benim merak ettiğim İngilizler’in Türkiye’ye ne sunduğu. Erdoğan’dan değil, devlet aklından söz ediyorum.

Bu konu hala açıklığa kavuşmuş değil. Masanın devrilmesi neyin karşılığında oldu? Ben de sizin gibi bunu soruyorum. Bakın o günden bugüne bir hesap yaptım. Masanın devrilmesi Türkiye’ye bir trilyon dolara mal oldu.

Acaba IŞİD’e verilen destek mi masanın devrilmesine yol açtı?

A.Y.- Olabilir. Ama bir de Irak’ta Saddam devrilmeden önceki durumu düşünmek lazım. Baştan Saddam’a Kuveyt’i işgali için cesaret verdiler ama Kuveyt’e girince de iki günde çıkarttılar; Irak’ı darmadağın edip Saddam’ın boynuna ipi geçirdiler.

Türkiye’ye baktığımız zaman o kadar geleneği olan devlet aklının masanın devrilmesini nasıl kabul edebildiğini anlamıyorum. Elbette bir gün ortaya çıkacak.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar