Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, AFAD Acil Durum Yönetim Merkezi'nde Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Açıklamalarında “ilginç bir konuya” da yer verdi. Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Martin Griffiths ile görüşmüş. Griffiths, Fuat Oktay’a demiş ki…
Biz Fuat Oktay’dan dinleyelim:
“İlginç bir konuyu paylaştı benimle, 'Öyle bir şey yapıyorsunuz ki aslında pek kimse de farkında değil. Bizim kayıtlarımızda bu kadar geniş kapsamlı ve büyük bir depremin arama kurtarma ve diğer faaliyetlerini bu kadar hızlı yapabilen bir başka örneği henüz göremedik, kayıtlarımızda rastlayamadık.' şeklinde”
Ben gurur duydum. Kim olsa duyar.
Fuat Oktay’ın da gurur duyduğu, sözlerinin devamından anlaşılıyor: “Bu, sahada ve merkezde gayret gösteren her bir kardeşimizin başarısıdır, her bir kardeşimizin birlikte çabasıdır, afetzedenin yanında olmakla ile ilgili verdiğimiz çabadır.”
***
Sık sık bize olan hayranlıklarını ifade eden kişi, kurum, kuruluş, ülke, teşkilat, birlik… haddi hesabı yok. Bu hayranlıklar kimi zaman elçilikler aracılığıyla kimi zaman doğrudan devlet yöneticileri tarafından iletiliyor. Şimdiki hayranımız, BM’den üst düzey bir yetkili.
Hayranlık ifadeleri genellikle gelişmiş ülkelerden geliyor. Zaten böyle olması, anlamlı. Gelişmiş ülkelerin hayranlığıyla, Etiyopya’nın veya Somali’nin hayranlığı bir olur mu?
Kimi; yollarımıza alt yapı projelerimize hayran, kimi yangın söndürme becerimize hayran, kimi üniversite gençliğimize, ekonomik başarımızın sürekliliğine hayran…
***
Bu hayranlık gösterilerinde dikkat çekici ortak bir nokta var. Hayranlıklarını doğrudan, yüksek sesle, açık kaynaklardan ifade etmiyorlar. Fısıltıyla, alçak sesle oluyor bu. Belki biraz mahcubiyetten, belki biraz gururdan… bilemiyorum.
İfade edilen hayranlıkları, hep bizim taraftan duyuyoruz. Bizimkiler söz etmezse, haberimiz olmayacak.
Mesela dünyanın en gelişmiş ülkelerinin; yollarımız, tünellerimiz, uydularımız, hızlı trenlerimiz nedeniyle duydukları hayranlıklarını… Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu “Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile büyükelçilerini bize göndererek bu projeleri nasıl yaptığımızı bizlere soruyorlar'' demese, bilemeyeceğiz.
Yangın söndürmedeki becerimizin uyandırdığı hayranlığı, orman yangınlarının bir türlü söndürülemediği dönemde bakan olan, Bekir Pakdemirli’den duymuştuk. “Amerika'da hala yangınlar devam ediyor, büyükelçi ‘Sizden öğreneceğimiz birçok şey var’ diyor” demişti.
Merkel’in hayranlığını Erdoğan: “Almanya'dan çok çok ilerdeyiz onu söyleyeyim, Merkel'e 8 milyon 400 bin üniversite gençliğimiz var deyince şöyle bir üff dedi" diye aktarmıştı.
Başarıyı sürekli hale getirmemizin diğer ülkelerde uyandırdığı hayranlığı da Nureddin Nebati’den dinlemiştik. Nebati: “Türkiye'nin, böylesine bir başarıyı sürekli hale getirmesini ülkeler merak ediyorlar. Biz de anlatıyoruz" demişti.
***
Katar emirinin hediye ettiği uçak mesela. Orada da meseleyi Erdoğan’dan dinlemiştik: "Katar bu uçağı satıyordu. O esnada biz de ilgilendik. Katar Emiri, bundan haberdar olunca uçağı Türkiye’ye hibe etti; ‘Ben Türkiye’den para almam; bunu Türkiye’ye hediye ediyorum, hibe ediyorum’ dedi. " diye anlatmıştı.
Bu; Katar Emirinin bize karşı hayranlığının ifadesi değilse, nedir?
***
Annesine hayranlıkla baktığı her halinden belli bir sevimli yavru kedi fotoğrafını hatırladım. Altında yavru kedinin ağzından “Alem bana ben sana heyran… Annemmm!” yazıyordu
İşte; dünyanın geri kalanı bu gelişmiş ülkelere hayranken, gelişmiş ülkelerin tümü de bize hayran. Martin Griffiths, sadece bir örnek.
Tabii alemin bize hayranlığı, yavru kedinin duygularındaki masumiyetten farklı olarak, kıskançlık da barındırıyor. Konunun bu yönüne diğer bir yazımda değinmiştim
Bizi ayrıca kıskandıklarını ne yapmıyoruz? Unutmuyoruz!
***
Martin Griffiths’in hayranlığında hakikaten “ilginç bir durum” var. Bunu Fuat Oktay da hissetmiş olmalı ki konuşmasında “İlginç bir konuyu paylaştı benimle”, demiş.
İlginç, çünkü Erdoğan depremin beşinci günü “Müdahaleleri istediğimiz hıza ulaştıramadık” dedi. Griffiths, muhtemelen bu açıklamadan habersizdi.
Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı, yaklaşık 2 ay önce 96 kişinin yaralandığı Düzce depremiyle ilgili hazırlanan AFAD’ın raporundan da habersizdi. Raporda “Afet yönetimi kaos ve karmaşaya dönüşerek görev ve yetki karmaşasına sebep olmuştur.” deniyordu. Erdoğan’ın “Müdahaleleri istediğimiz hıza ulaştıramadık.” açıklaması AFAD’ın halen aynı AFAD olduğunu söylüyor.
Ayrıca AFAD Başkanı Yunus Sezer’in depremin beşinci gününde “Depreme müdahaleyi iki şey geciktirdi” diyerek gecikmeyi doğrulaması hem Kılıçdaroğlu’nu hem Erdoğan’ı teyit ediyor.
Soylu’nun “O raporun talimatını ben verdim.” demesi de rapor dahil, herkesi teyit ediyor.
Bütün bunların hepsi Martin Griffiths’in açıklamasından önce, açık kaynaklarda yer alıyor.
TMMOB’nin ön değerlendirme raporu veya Maden mühendislerinin deprem raporu da: "AFAD bir yandan gerek kapasite gerek zamanında ve etkin kararlar alma konusunda son derece yetersiz kalmış, diğer yandan sivil toplumun çalışmalara katılımını engelleyerek vahametin artmasına yol açmıştır." diyerek sahayı teyit ediyor.
İşte; durum böyleyken Martin Griffiths’in “Bizim kayıtlarımızda bu kadar geniş kapsamlı ve büyük bir depremin arama kurtarma ve diğer faaliyetlerini bu kadar hızlı yapabilen bir başka örneği henüz göremedik, kayıtlarımızda rastlayamadık” demesi, Fuat Oktay’ın da ifade ettiği gibi, hakikaten “ilginç bir konu”.
***
Gerçi Martin Griffiths’in günahını almayalım. Kendi ağzından duymadık. Bize Fuat Oktay aktardı. Yani; mesele Fuat Oktay’ın anlattığı gibiyse, hakikaten ilginç.
Değilse, daha da ilginç.
Yorum Yazın