Sanatının merkezini insan-doğa ilişkisine yerleştiren Ismet Değirmenci'nin, 'Bul Beni' başlığı ile sergisi açılıyor.
Ada metaforlarıyla, insan varlığının ve kendi özünün haritasını, varlığını seyrettiği ve distopik düzenden yeni bir ütopya evreni kuruyor.
Thomas More, ütopyaları gibi neden olmasın,sorusunu insan varlığını bir ada olarak anlamlandırıp; insanın kendi kendine yolculuğu ve kendini keşfedebilme süreci kadar diğer insanların keşfi ve keşfederken yaklaşımlarını; ön yargı gibi bir insanın diğer insanı en iyi şekilde tanıyabilmesine engel unsurlar bütünlüğünü, dünyanın kirliliğini zihinsel ve ruhsal kirlilik üzerinden tamamlıyor.
Böylelikle bir adadan başlayan yolculuk, ana kıta üzerinde yaşayanlar ve kopmak zorunda bırakılmış tüm insanlığın dramı olarak yüzleştiriyor.
Kendini bulma, uzaklaşma, yeni bir yer ve yaratma gibi süreçleri; tek bir ada/insan sentezi ile bütünlemesindeki ustalık, basın toplantısında yòneltmiş olduğum; eserlerin zeminini oluşturan kitap sayfalarının temelinden değil ama insan yaşamının gerçekleri altından bizi,bize yaklaştıran olguları; kadın,erkek,dişil,eril,dinler, değerler ve bir insanı tanımanın, bir dünyayı tanımak, olduğu gerçeğini hatırlatıyor.
Dolayısı ile kitap sayfaları/yaprakları üzerinden resmedilen,betimlenen tüm incelenmesi gereken ve yazı formatı üzerinden yükselen renkli mürekkep boyalar, yer yer bir balina gibi dış dünyaya denizden aktarılıyor. Yer yer ikili ilişkiler üzerinden renklendirilerek hayat ve hayatları canlandırılıyor.
Hepsinde temel ise kirettiğimiz dünyayı, önce kendimizden, kendimize yani özden diğer öze yolculuk olarak sunuyor olmasındaki felsefe.
Edebiyat, doğa, resim,heykel ve sanat açılımında, en hassas nokta ise göçler...
Insan varlığı kendinden kendine göç ederken kuşlar kadar özgür olmayan diğer ülke yani dünya vatandaşlarına kendi adalılığı ile empati kurarak, Marmara Adası'na göçmüş insanların yüzlerini, ürettigi heykelleri ile 'sanatça' özgürlük veriyor.
İsmet Değirmenci'nin kendi ifadesinde belirttiği gibi, 'Bu bir gelmek ve gitmek' hikâyesi.
Tıpkı doğum ve ölüm gibi.
Daha yaşanılır bir dünyayı kurmak elbette mümkün.
Tıpkı gerçekten birbirine benzeyen insanların, kadın ve erkek, olarak birbirini bulması gibi.
Sanatın, tüm alıcısı olanları daha iyi bir insan olmaya dönüştürebilme gücünün varlığı, elbette herkeste aynı oranda tezahür edemeyebiliyor.
Bulmaya niyet edenlerin; özü görebildiklerindeki gerçeklik, kolay çıķmıyor. Yaşam denen olgular içinden çaresizlikle bir gemi güvertesi lüks olurken, deposunda son nefeslerini vermek durumunda kalan çaresizlik değil insanları o cendereye sokanların daha iyi insan ve paylaşmaya, her canlıyı kucaklamaya yönelik olmalarının temelini, sevgi ile birleştiriyor.
Ve felsefesi derin olan serginin ütopyalarından alıp, J.J.Rousseau, felsefesine kadar büyütüyor.
Son derece yalın ve derin sergi, Brieflyart' da 16 Kasım 2023 (yarın) açılıyor.10 Aralık 2023 tarihine kadar devam edecek.
Yorum Yazın