Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


"Büyük oyunu İngilizler başlattı, ABD devam ettiriyor"

"Büyük oyunu İngilizler başlattı, ABD devam ettiriyor"

İki bölümden oluşan röportajın görselleriyle birlikte tam hali şu şekilde:

Amanullah Han 1919’da Afganistan’ın İngiltere’den  bağımsızlığını ilan etmesinden sonraki ilk kralı. Modern bir Afganistan yaratma hayalinin en büyük destekçisi de Kandahar Serdarı olarak bilinen ünlü gazeteci-yazar ve ülkenin ilk Dışişleri Bakanı Mahmud Tarzi. Çağdaşlaşma düşleri yıkıldıktan sonra ülkeden sürgüne gidiyorlar. Tarzi ailesi Türkiye’ye, Amanullah Han ailesi İtalya’ya yerleşiyor. İki aile arasında  evlilikten doğan hısımlık da var. Mahmud Tarzi’nin kızı Süreyya Amanullah Han’la evleniyor. Bu evlilikten doğan Naciye ve İndia hanımlar hayattalar. Naciye Hanım İstanbul’da, İndia Hanım Roma’da yaşıyor. Bu yazıdaki konuğum, Türkiye’deki Amanullah Han-Tarzi ailelerinin reisi konumundaki Ömer Tarzi anavatanıyla çok sık temasta. Kabil’de dedesinin adına bir kültür vakfı bir de okul kurmuş. Ömer Bey’le Afganistan’ın dününü, bugününü ve yarın olacakları konuştuk.


Mahmud Tarzi’ye verilen devlet nişanı

-Afganistan’dan 1920’li yılların sonunda ailenizle birlikte Türkiye’ye sürgüne gelen kaç kişi yaşıyor?

TARZİ- Sayı olarak belki tam olarak çıkaramam. Çünkü aile çoğaldı. Çoluk çocuk, torunlar derken bayağı genişledik ama şöyle söyleyeyim: Mahmud Tarzi’yle Resmiye Hanım’ın on çocuğu vardı. Bunların beşi kız, beşi erkek. Erkeklerin hepsi Türkiye’ye geldiler ve buraya yerleştiler.

Fakat kızlarından ikisi burada kaldı. Diğer üçü Almanya, İsviçre ve İtalya’ya yerleşti. Buraya yerleşen erkek kardeşlerin ailelerini sayı olarak hesaplarsak herhalde kırk, elli kişi kadar varız.

-Yani hem Amanullah Han hem Mahmud Tarzi ahvadı...

TARZİ- Evet. Orada ikili bir yaklaşım yapmamız lazım. Mahmud Tarzi’nin kızı Süreyya Amanullah Han’la evleniyor. Dolayısıyla onların çocukları aynı zamanda Mahmud Tarzi’nin torunları. Dolayısıyla bizler birbirimizle kuzin-kuzen oluyoruz.

Çok şükür ki aile yapısının getirdiği gelenekler ve  Mahmud Tarzi’nin yumuşak disiplini sayesinde çok güzel bir yakınlığımız, beraberliğimiz oluştu ve bugünlere kadar devam etti.

Tarzi Ailesi

Tarzi Ailesi

-Anavatanınız Afganistan’ın bugünkü durumu içler acısı. “İki Kral Bir Lider” isimli, dedeniz Mahmud Tarzi’nin hayatını anlattığınız kitabınızdan çıkardığım bir sonuç var. O da şu: İngiliz işgali sırasında Afganistan lideri Emir Abdurrahman Han’la Hindistan’ın İngiliz Valisi Mortimer Durand’ın 1893’te imzaladığı anlaşmanın hem Afganistan topraklarının bölünüp ortaya Pakistan’ın çıkmasına hem de Afganistan’ın en kalabalık boyu Peştunlar’ın bölünmesine yol açtığı. Acaba bu anlaşma imzalanmamış olsaydı Afganistan’ın kaderi değişir miydi?

TARZİ- Mutlaka değişirdi. Yalnız şöyle bakmak lazım:1700’lerden beri İngiliz sömürge siyasetinin en önemli odak noktalarından birisi Afganistan. Çünkü o zamanlardan beri yer altı ve yer üstü zengin kaynakları biliniyordu.

Ama daha önemlisi, Afganistan stratejik konumu itibarıyla Çin’den başlayıp Avrupa’ya giden ticaret yolunun tam ortasında yer alıyor. Bu yoldaki en önemli bölge de, bugün Pakistan’la Afganistan arasındaki ana geçiş noktası  olan Hayber Geçidi. Dolayısıyla Hayber Geçidi’ne sahip olmak ticaret yollarını tümüyle kontrol altına almak demek.

Ancak, İngilizler için  sadece Hayber Geçidi değil, Afganistan’ın Hindikuş Dağlarıyla çevrelenmiş doğal bir kale olması nedeniyle tüm ülke çok önemliydi. Dolayısıyla İngilizler Afganların kendi ülkeleri için daha iyi bir yaşam çıkışlarını tarih boyunca hep ezme, yok etme siyasetini güttüler. Ve Durand Anlaşması bu işin başlangıç noktası oldu.

-Yani olay hep İngiltere’de düğümleniyor. Bugün de Çin’den başlayıp Afganistan’dan geçecek ve İngiltere’de son bulacak bir “Orta Kuşak” projesi gerçekleştirilmesi projesi var...

TARZİ- 1700’lü yıllarda “Büyük Oyun” (The Great Game) olarak lansa edilen, akademisyenler,  tarihçiler için bulunmaz zenginlikte olan bir dönem var. O zaman bu dönemi İngiltere ve Rusya paylaştı. Buna ben “Birinci Büyük Oyun” diyorum.

Şimdi “İkinci Büyük Oyun”dayız. Demin sözünü ettiğiniz Çin’in yavaş yavaş değil, hızlı gelişi ve ABD’nin gelişi. Burada sadece aktörler değişti. Rusya ve İngiltere oyundan çıktılar, oyuna ABD ve Çin girdi. Bu ülkelerin ikisi de sessiz fakat çok hızlı acımasız bir mücadele içindeler. Bunu da Afganistan’ın doğal ve zengin kaynakları için yapıyorlar. Yani “İkinci Büyük Oyun” şu anda oynanıyor. Aktörler değişti; o kadar.

-ABD Afganistan’dan çekilirken bütün dünyada “ABD Afganistan’da hezimete uğradı” dendi. Oysa diplomatik gözlemcilere göre ABD tam aksine Taliban’la anlaşmalı olarak çekilirken Çin ve Rusya’nın sınırlarına bir bomba bıraktı. Siz bu görüşe ne diyorsunuz?

TARZİ- İzin verirseniz benim siyasi tarafımın çok kuvvetli olmadığını, olmasını da istemediğimi söylemem lazım. Ancak, devlet yapısı tam oluşmadan ya da oluşmuşken bozulmaya, çürümeye yüz tutmuşsa burada bir hata var demektir.

Hep şunu söylüyorum: ABD’nin çekilmesinden sonra artık her şey Afganlı’nın elinde. Yani bizim tabirimizle top Afganlı’da. Bu çok önemli. Biraz önce program dışı yaptığımız sohbette de söylemiştim. Afganistan’dan gelen mesajlar umut verici. Afgan kadınlar, ellerinde pankartlarla  Kabil’de, Herat’ta yürüyüşler yaptı.  Pankartlarda “Kadınların kabul edilmediği bir ortamda devleti kabul etmeyiz”, “Kuzeyde Mezar-ı Şerif’ten güneyde Kandahar’a kadar bütün kadınlar beraberiz” yazıyordu. Bu çok önemli.

Ancak bir lider, bir yönetici, bir grup olmazsa bu isteklerin yerine gelmesi olmayabilir, uzayabilir, olursa bile sakat olabilir. Ama Afgan insanı, kadınıyla erkeğiyle,  istiklaline, ailesine, vatanına, toprağına ve kendi ölçüsündeki rahat yaşamına çok önem verir. Dolayısıyla bu sürecin böyle gidemeyeceği konusunda bir iyimserliğim var.

-Burada enişteniz Amanullah Han’a dönmek istiyorum. Amanullah Han’ın Atatürk’le ne kadar yakın bir dostluk ilişkisi olduğunu biliyoruz. Amanullah Han’ın küçük kızı İndia Hanım’ın bir videosundan dinledim. Atatürk Amanullah Han’a ülkeye tamamıyla hakim olabilmesi için çok güçlü bir ordu kurması gerektiğini söylediği ancak Amanullah Han’ın, halkım beni çok sever, buna gerek yok, diyerek bu tavsiyeye uymadığı gerçeği var. Afganistan’ın gerçekten öyle güçlü bir orduya ihtiyacı var mıydı?

TARZİ- Afganistan’ın kendi gücüne ve karşısındakiyle başa çıkabilecek güce sahip bir ülke olması gerekiyordu. Bizlerin en büyük temennisi, savaşçı değil ama korumacı gücü olan bir ülke olmasının gerektiği.

Atatürk de zaten savaşçı değil, korumacı bir ordu tavsiyesinde bulunmuştu. Afganistan’da Amanullah Han’a sevgi, saygı, inanç çok üst derecelere kadar yükselmişti. Çünkü halkını gerçekten, içtenlikle seven bir insandı. O dönem Afganistan’da kabileler ortamı daha da kuvvetliydi. O kabilelerin hepsi Amanullah Hanîn arkasında İstiklal Savaşı verdiler. 19 Ağustos 1919’da da Mahmud Tarzi’nin kontrolünde yürütülen konferanslar ve masa başı kavgalardan sonra da Afganistan mutlak hakimiyetini alarak bir devlet olma vasfına girdi. Ama İngiliz bırakmadı.

Ondan sonra İngiltere aynı tuzakları kurdu, aynı oyun bozanlıkları yaparak maalesef Amanullah Han’ın Mahmud Tarzi’yle birlikte inşa ettiği bu güzelim ülkede bir sürü nifak tohumu attı. Parçalanma da böylece başladı.

Ordu meselesine gelince.. Afganistan’ın bir ordusu vardı. Fakat kabile yasaları nedeniyle kendi grupları içinde hareket eden, kendi kabilelerinin başlarına itaat eden askeri birliklerden oluşuyordu. Bu da çözülmenin bir diğer nedenidir diye düşünüyorum.

-Afganistan dünya afyon üretiminin yüzde 90’dan fazlasına sahip olmakla biliniyor. Ayrıca uranyum, lityum, bor, bakır, zümrüt başta olmak üzere değerli taşlar gibi trilyarlarca dolarlık doğal kaynak zenginliğine sahip olduğu kayıtlarda var. Bu kadar zengin doğal kaynakları olan bir ülkeyi sizce kim rahat bırakır?

TARZİ-Afganistan’da sizin ve ifade ettiğiniz gibi milyar milyar değerler var. Dolayısıyla bu zenginlik pek çok kişinin, gücün iştahını kabartır. Bir de bölüşmenin getirdiği kavgaları ortaya koyuyor. Ben bunları tabii olaylar diye görüyorum.

Fakat, Afganistan’ın en önemli olayı afyon. Bu konuya “İki kral Bir Lider” kitabımda detaylı bir sayfa ayırmıştım. Kitabı yazdığım yıldan bugüne kadar ölçeklerde maalesef değişmeler oldu. İu anda Afganistan’da uyuşturucu kullanma yaşı yedi-dokuza kadar düşmüş.

Bir de en korkuncu, hamile kadınlarda ağrı kesici olarak afyonun kullanım yüzdesi artmış. Bu da anne karnındaki bebeği de doğal olarak etkiliyor.

-Sizin Kabil’de dedenizin adına bir okul ve vakıf kurduğunuzu biliyorum. Bu projeyi anlatır mısınız?

MTCF Okulu
 

MTCF Okulu

MTCF logosu

TARZİ- 2003’ten 2009’a kadar  Afganistan’a çok sık gittim. Afganistan’a ilk gittiğimde ablam merhume Şehzade Hanım Leyla’yla beraberdik. Uçaktan indiğimizde “Mahmud Tarzi’nin torunları geldi,” anonsu yapıldı. Aprona indiğimizde büyük bir kalabalık sevgi gösterileriyle bizi karşılıyordu. O an ablamla gözgöze bakıştık. “Bu ülke için bir şeyler yapmalıyız,” diye birbirimize söz verdik.

Gerek Amanullah Han tarafı gerekse de Tarzi tarafı olsun, bütün ailenin samimi, sevecen destekleriyle “Mahmud Tarzi Kültür Vakfı” orada bir vakıf kurduk. Vakıf aracılığıyla bugüne kadar hem lise hem üniversite olmak üzere onsekiz talebe bursu sağladık. Son iki yıldır kız öğrencileri de burs kapsamına aldık. Şu anda iki tane üniversitede okuyan kızımız var.

Bizim Afganistan’a gittiğimiz devreler güzel zamanlardı. Cumhurbaşkanı Hamid Karzai’ydi. Kendisi dahil, hükümet erkanıyla çok yakın ilişkilerim oldu. Vakıf konusunda çok destekleri oldu. Zaten çoğuyla da haberleşmemiz, konuşmalarımız devam ediyor. Ama belli bir zaman geçtikten sonra belli komplikasyonların olduğunu görüyorsunuz. Belli bir şeyleri yürütebilmek için belli bir takım tavizler de verilmek zorunluluğu vardı.

Olaylar karışıp hareketlilik başlayınca bizim de çalışmalarımıza ara vermemiz gerekti. 2009’dan sonra bir daha Afganistan’a gidemedim.

-Afganistan’a gitmenizden rahatsızlık mı duydular?

TARZİ- “Pek emniyetli değil sizin için. Artık gelmeyin,” dediler. Ben de ,”Peki,” dedim. Bir daha gitmedim. Ama temaslarımız, vakıf çalışmalarımız  devam etti.

Kabil’de Dar-ül Aman Palace isimli Amanullah Han’ın Alman mimarlara yaptırdığı çok güzel bir saray vardı. Onun karşısındaki sokakta da Mahmud Tarzi kendine bir ev yaptırmıştı. Orayı daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlamıştı. İlkokul ve ortaokul olarak başladı. Bir bina ilavesiyle liseye de geçildi.

Bunun üzerine ben bakanlıktan evi vakıf merkezi olarak kullanmak için izin istedim. Kabul ettiler. Yani vakıf Mahmud Tarzi’nin evinde kuruldu.

-Kabil’de, dedeniz Afganistan’ın ilk Dışişleri Bakanı Mahmud Tarzi adına kurduğunuz kültür vakfı ve okul için Türkiye’den destek geldi mi?

TARZİ- Çok güzel destek geldi. Türk Hükümeti’nin ve TİKA (Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) kuruluşunun hem maddi hem manevi desteğiyle Mahmud Tarzi arazisi içinde 16 derslikli bir bina yaptık. Binanın müzik salonu, laboratuvarları, her şeyi tarafımızdan karşılandı. O zamanki Afganistan Milli Eğitim Bakanı Akmar özel bir jest yaparak bana teşekkürlerini bildiren resmi bir yazı gönderdi. İki yıl önce de o yeni yapılan binaya Serdar Ömer Tarzi Hall diye benim ismimi verdiler. Bu da benim için çok onur verici. Şu anda vakfımız ve okulumuz devam ediyor. Gelişmeleri izliyoruz.

-Afganistan’a 2009’dan sonra sizin bir daha gitmenizi neden istemediler? Oradaki varlığınızdan kim ya da kimler rahatsız oldu?

TARZİ- Şöyle söyleyeyim: Seven insanların seven insanlara karşı sevgi duygusu. İyilikler yaptığınız zaman karşılık görmek çok güzel bir şey. Afganistan’da bir tabir vardır. “Sokakta yürüyen adamın kaderi elli cent’lik kurşuna bağlıdır” derler. Yani her an kim vurduya gidebilirsiniz.

Ben bunu oradaki suç unsuru olarak göstermek için söylemiyorum. Dünyanın her tarafında yer altı faaliyetlerinin yol açtığı olaylar var. Şunu söyleyebilirim: İyi insanların bulundukları ortamda olmak büyük bir şans. Dolayısıyla bu, dikkat çekmek, ikaz etmek, bir sevdiğini korumak gibi bir konuşma oldu. Ondan sonra da ben artık gitmemeyi yeğledim. Ona da başta kızım sebep oldu. “Hayır baba, bundan sonra gitmeyeceksin,”dedi.

-Bugünkü durumda Taliban’a gelirsek. Artık Afganistan’ın neredeyse tümünü ele geçirdikten sonra, biz artık eski Taliban değiliz, gömlek değiştirdik, mesajı veriyor. Sizce bu mümkün mü?

TARZİ- Orada ilginç olan kısım ülkede yaşayanların ne istediği. Bir halk bir şeyi isterse sahip olur. Amanullah Han’la yaptıkları gibi bir millet, devlet olmak istediler. Düşman olarak gördükleri bir orduyu (İngiliz) saf dışı bırakmak istediler ve yaptılar.

Bugünkü olaya şimdi aklıma gelen bir cevap tatmin edici olur mu acaba? Kadınlar Afganistan’da sokaklarda yürüyor, gösteri yapıyorlar. Ciddi de mesajlar veriyorlar. Sizin de söylediğiniz gibi, o grupta, değiştik, diyen sözcü mesaj yolluyor. “Benim sokaktaki muhafızlarım, gençlerim sokakta kadın görmeye alışık değil. Ne yapacaklarını bilemem. Onun için bu işi bitirin,” diyor.

Bence sorunuzun cevabı bu cümlelerde. Önümüzdeki günlerde neler olacağını göreceğiz. Bir grubun olaya el koyması, memleket bütününe sahip çıkması başka bir şey, o sahip çıktığı ortamın alt yapısının nasıl bir reaksiyon göstereceği başka bir şey.

-Yani siz, Taliban’ın halkta karşılığı olmadığını mı söylemek istiyorsunuz?

Tarzi-ABD çekildikten sonra Taliban grubuna Afganistan’a girmesi için altmış günlük süre verilmişti. Ama olay altı günde bitti.

"Cehaletin uyuşukluğu içinde yaşamak en mesut hadisedir"

-Bu nasıl oldu?

TARZİ- İlk başta konuştuğumuz güç organizasyonunun olmayışından. Öyle olsaydı çok kan dökülürdü. Bu da hiç istemediğimiz bir şey. Ama bir hareket başladıktan sonra da onu durdurmanın imkanı olmuyor.

Şimdi bir kolay geçiş başlangıcındayız. Bekleyeceğiz. Burada sadece baba toprağı olan Afganistan’a bağlı bir insan olarak söylüyorum. Orada yaşayan insanların istekleri, rahatları, ilerlemeleri paralelinde gelişsin gelişmeler.

-Afganistan’ın kuzeyindeki girilemez denilen Pençşir’e Taliban’ın hakim olmaya başladığı söyleniyor. Bu haberin doğruluk payı nedir?

TARZİ- Son gelen haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla orada başlayan direniş devam ediyor. Pençşir değişik yapısı olan bir bölge. Çünkü Ahmed Şah Mesud zamanında başlayan mücahidin hareketinin merkezi.

O dönemlerde ablam Leyla Amanullah Han’ın oğluyla evliydi. Cenevre’de yaşıyorlardı. Mücahidin grubuna destek sağlamak, memleketin kurtuluşu olacak bir harekete destek vermek için Cenevre’de kermesler düzenlendi. Buna Batılı insanlar da katıldılar. Oradan toplanan gelirle Afganlılar’a yardım sağlandı.

Bugün ise Afganistan değişik bir döneme girdi. Ordu üç-dört gün içinde yok oldu. Askerlerin bir kısmı komşu ülkelere geçti. Söylemem doğru mu bilmiyorum ama demek ki ordu yokmuş.

Büyükbabam Mahmud Tarzi’nin bir sözü vardı. “Cehaletin uyuşukluğu içinde yaşamak en mesut hadisedir,” derdi. Cehaletin içinde kalındığı anda onun tatlı rehavetinden çıkmamak için kendi egolarını bir türlü tatmin etme olayı.

Ama orada kadınlar var.  O kadınlar, büyükbabamın dediği gibi, vatan kurtaran insanlar.

-Ama o kadınların yanında hiç erkek görünmüyor...

TARZİ- Ahmed Şah Mesud o zaman Pençşir’den çıkmıştı. O hareketi başlatmıştı. Ahmed Şah Mesud Afgan Aslanı olarak anılan bir kahraman. Yani Afganistan’da bir Amanullah Han, bir Mahmud Tarzi, bir de Ahmed Şah Mesud var. Belki daha bir takım kıymetli şahsiyetler var ama Afganlılar arasında bu üç isim geçiyor.

Ahmed Şah Mesud da kendisiyle röportaja gelen Belçikalı  bir fotoğrafçının düzenlediği suikastta öldürüldü. Üstelik çok sıkı korumalara rağmen.

-Neden peki?

TARZİ- Çünkü başarmaya başlamıştı. Diyorum ya, birbirini anlayan, birbirinin menfaatlerini kollayan  insanların bir arada olması önemli. Bu da iyi yapıların oluşmasıyla ortaya çıkar. İçerde bu iyi yapı kurulurken dışardakilerden bir kısmı bu iyi yapıyı istemediler. Çünkü her şey ellerinden gidecekti.

Demin konuştuğumuz yer altı kaynakları, stratejik yapılar, vesaire hepsi gidecekti. O nedenle de genç yaşta Ahmed Şah Mesud’u öldürdüler.-

-Demek Pençşir bölgesinde Ahmed Şah Mesud’un ismi hala bir efsane ki şimdi iki oğlu bölgede direniş hareketini başlattı...

TARZİ- Onlar da o inancı sağlayacak alt yapılarda çalışıyorlar. Ama nereye gider, ne şekilde gelişir? Beklemek lazım. Benim amacım. İnsanların beraber. İyi şekilde, huzur içinde yaşamalarıdır. Belki bunu yaşım icabı söylüyor olabilirim ama bugüne kadar edindiğim hem sosyal hem de iş tecrübeleri bende böyle bir duygular uyandırdı.

Mutlaka çevremizi kendimizle uyum sağlayacağımız insanlarla çevreleyip onlarla beraber olmalıyız. Bu demek değildir ki kendimizi toplumdan enterne edeceğiz.

Ama devlet stratejisinde bu yok. Devletler birbirleriyle ilişkilerini kendi insanlarının yararına kullandıkları takdirde devlet olurlar. Liderlik de böyle bir şey.

-Ama Afganistan’da bu olamadı...

TARZİ- Olamadı. Belli bir zaman için bazı adımlar atıldı ama gelin görün ki kösteklemeler, dürülüp kaldırmalarla bugüne gelindi.

-Peki, Sovyet işgali de Afganistan’ın bir devlet yapısına kavuşamamasında etken oldu mu?

TARZİ-Ne İngilizler ne Amerikalılar ne de biraz ekonomik olarak girmek isteyen Almanlar... Hiç biri başarılı olamadılar. Olamazlar da. Demin söylediğim gibi Afgan halkı kan görmeye, kavga etmeye alışık. Vuruşmaya, dövüşmeye yatkın. Ama hiç bir zaman esarete gelemez.

-O zaman Taliban esareti altına da mı giremez?

TARZİ- Eğer Taliban’ınki de bir esaret oluyorsa onun altına girmezler. Şu veya bu şekilde ya da bir zamanda bu bir yerden patlak verecektir.

Şu kadarını söyleyeceğim. Bundan sonrası Afgan halkının elinde.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar