AKP Grup Başkan vekili Cahit Özkan yeni siyasi teamüllere uygun olarak affını istirham etti.
Aslında bu af isteme meselesi yeni değil tabi ama Cumhuriyet devrinde siyasi istifa mektuplarının çoğunda “istifa” kelimesinin kullanılmasından kaçınılarak “çekiliyorum, ayrılıyorum, görevimi bırakıyorum” gibi daha mülayim kelimelerin tercih edildiği görülür.
Arapça “afv” kelimesinden türeyen “istifa” kelimesini “görevden istifa” veya “görevden af talebi” biçimlerinde kullanmak dilbilim açısından yanlış değildir. 1680’de basılan Meninski Sözlüğü’nde de afv ve istifa, “bağışlanmayı istemek”, “özgür sayılmak” anlamlarıyla karşılanmıştır. 1841 tarihli Hançerî sözlüğü de Fransızca “démission” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak “mansıbını terketmek-istifa” ifadelerini tercih etmiştir
Günümüzdeki algıya göre ise istifa tek taraflı bir beyandır ve kişinin iradesine bağlıdır. Devletin kamu personelini “affetmesinden” sözedilemez. 657 sayılı “Devlet Memurları Kanunu” da memurlara “görevden çekilme” olarak tanımladığı istifa hakkını vermektedir. Özel kanunlarıyla sınırlanan stratejik noktalardaki ve millî güvenlik ile ilgili personellerin dışında, devletin istifa talebini kabul etmemesi mümkün değildir.
Cahit Özkan örneğinde ise affını istirham etmek durumu normaldir. Kendisi seçilerek geldiği Milletvekilliği görevinden değil, parti içindeki bir tasarrufla atanarak bulunduğu makamdan affını isteyebilir elbette. Lakin bu affını isteme, hatta istirham etme durumunun yaygınlaşmasının oluşturduğu psikoloji demokrasinin gelişmesine bir katkı sunacak gibi durmuyor. Cahit Özkan'ın el yükselterek affını istemek yerine kullandığı affını istirham etme ifadesi durumu biraz daha acıklı hale getiriyor aslında. Çünkü istirham kelimesinin sözlükteki karşılığı da yalvarma, yakarış gibi sözcüklere tekabül ediyor.
Gelelim Cahit Özkan vakasındaki Birleşik Arap Emirlikleri ile ilgili söylenmiş sözlere. Aslında Cahit Özkan BAE'ye eyyyy diye seslenmeyi denedi ama o hakkın kendisinde olmadığı gerçeğini ve zamanlamanın önemini atladı.
Oysa kendi içinde gayet tutarlı bir açıklama yapmıştı. Ülke tarihinin önemli travmaları dan biri, AK Parti tarihinin ise en önemli travması olan 15 Temmuz'un finansörü olarak lanse edilen BAE ile yeniden iyi münasebetler oluşturmanın izah edilmesi için daha mantıklı bir argüman aklına gelmedi, gelemezdi de.
Özkan kendisine yöneltilen konu hakkındaki kontra soruyu "Dünya bizi kıskanıyor" mottosuna zeval vermeyecek bir dille yanıtlamanın tek mantıklı yolu olarak 'BAE bize diz çöktü' demeyi tercih etti.
Özkan'ın aslında en büyük hatası kameraya olan zaafı idi. Gitmemesi gereken bir programa gidip muhatap olmaması gereken bir soruya muhatap olmuş ve kesinlikle hiçbir cevap vermemesi gerekirken en olmayacak cevabı vermiş olmasıydı.
Dikkat edin, Cahit Özkan'ın görüşlerinin parti görüşleri olmadığını dile getirenler parti görüşünün ne yönde olduğunu izah etmemeyi tercih ettiler. Yani Cahit Özkan yanlış bir cümle kurdu demekle o cümlenin doğrusu şudur demek arasındaki büyük fark ortada kaldı.
Şimdi soru şu, Cahit Özkan'ın BAE bize diz çöktü derken yaptığı yanlışın doğrusu nedir? Yani Özkan'ın ve bizim bilmediğimiz parti görüşü, BAE'yi birden bire muteber kılan saik nedir?
Anlaşılan BAE affını istirham etmemiştir o zaman nasıl affa mazhar olmuştur..
Kalemine yüreğine sağlık yolun açık olsun arkadaşım