Bir kentin kaderini belirleyecek projeler nasıl belirlenmelidir? Proje, sosyal yaşamı, çevreyi nasıl etkileyecektir? Teknik yapılabilirliği var mıdır, ekonomik fizibilitesi nedir? Ben endüstri mühendisiyim ama bunları bilmek için mühendis olmaya bile gerek yok. En basit bir proje hazırlanırken, yatırım kararı verilirken yukarıda sıralanan soruların yanıtlarının verilmesi gerektiğini herkes bilir, bilmelidir. Hele ülkeyi yönetenlerin, kentleri yönetenlerin bilmemesi düşünülemez. Ama ülkemizde hesapsız kitapsız birçok proje ve yatırım yapılmıştır ve yapılmakta. Geçmiş dönemde özellikle İstanbul ve Ankara’da AKP’li Büyükşehir Belediyelerinin önemli projelerinin birçoğu bu anlamda sorunludur.
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı geçmiş dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından onaylanmış olmasına rağmen, buna uymayan, buna aykırı uygulamalar yapılmıştır. Çevre Düzeni Planı İstanbul’un iki yakasında, kuzey alanları için su havzaları, orman ve yeşil alan nitelikleri nedeniyle ekolojik koruma önerirken, bu alanlar 3. Köprü, 3. Havalimanı ve çevre yolları gibi yatırımlarla oluşacak rantlara teslim edilmiştir. Bu yaklaşım devam etmektedir.
Bir plana, bilgiye, veriye dayanmayan itirazlara kulak asmayan, keyfi yatırım projeleri Çılgın Proje adıyla önümüze çıkarılmaktadır. Bu projelerde çoğunlukla arazi kapatma işi, haksız zenginleşme yani rant elde etme beklentisi açıkça görülmektedir.
Çılgın projelerin en önemlisi Kanal İstanbul Projesi
Bilim insanları, meslek örgütleri bu projenin yapılması durumunda İstanbul’un karşılaşacağı yaşamsal sorunları anlattılar ve anlatmaya devam ediyorlar. Özetle, Karadeniz ve Marmara’yı ikinci bir kanalla bağlamanın iki deniz arasındaki su akış dengesini bozacağını, Karadeniz’in tuzlanacağını, Marmara Denizinde oksijensiz tabakanın yüzeye çıkarak dayanılmaz kokulara yol açacağını, yeraltı sularının boşalacağını, Türkiye’nin Karadeniz’e kıyısı olan bütün ülkelerle gerilimler yaşayacağını söylediler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yine bilim insanlarını, uzmanları ve belediye kadrolarını bir araya getirerek Kanal İstanbul Projesini tartıştı ve projenin yapılması durumunda ortaya çıkacak sorunları 14 madde halinde açıkladı.
Bunları hatırlamakta ve hatırlatmakta yarar var. Açıklamada; İstanbul’un bu bölgedeki yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının yok olacağı, İstanbul’un en büyük sorunu olan deprem riskinin bu bölgede artacağı, depremin yıkım etkisinin daha fazla olacağı, bu bölgede azımsanmayacak büyüklükte tarım ve orman alanının yok olacağı, projede öngörülen yeni yapılaşmalarla sınırlı kalınsa bile 1,5-2 milyon dolaylarında ek nüfus artışı getireceği, kanalın yapım aşamasında çıkacak yaklaşık 2 milyar m3 hafriyatın taşınmasının, döküm yerinin çok büyük sorun yaratacağı (İstanbul’un yıllık hafriyat kapasitesi sadece 40 milyon m3 civarındadır), çalışma esnasında oluşacak trafik yükünün zaten sorunlu olan ulaşımı tamamıyla yok edeceği gibi başlıklar sıralandı.
Ayrıca Montrö Anlaşması’na göre boğazdan geçen gemilerin kanaldan geçmeye zorlanmasının mümkün olamayacağı, Kanal’ın Marmara ve Karadeniz arasındaki mesafeyi kısaltmadığı ortadayken ve Boğaz’dan ücretsiz geçiş olanağı varken gemilerin para ödeyerek kanalı tercih etmeyeceği yani bir gelir hesabı yapılmışsa bu hesabın tutmayacağı da belirtildi.
Bu açıklamalar gösteriyor ki Kanal İstanbul Projesinin yapılması birçok olumsuzluğu ve sorunu ortaya çıkarmaktadır. Bunların yanıtları bulunmadan proje yapılırsa, “özür dilerim, aldatıldım, pardon” demek yetmez, geri dönüşü yoktur.
İnadına Yapılmalı mı?
Bu kadar sorun sıralanmışken normal bir işleyiş içerisinde olması gereken nedir? Projeyi yapmak isteyenlerin sıralanan sorunlara bilimsel yanıtlar vermesi, oluşabilecek sorunların nasıl giderilebileceğini anlatması, projenin ülkeye yararlarını rakamlarla açıklamaları gerekir. Normal işleyiş bu olmalıdır. Ülkemizde maalesef durum farklı gelişiyor. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı İstanbul İl Kongresi’nde Kanal İstanbul Projesi’ni inadına yapmaktan bahsediyor. İstanbul’un en az yarısının belki de çok daha fazlasının olumsuz baktığı bir projeyi inadına yapacağını söylemek hangi yönetim anlayışına uygundur, bilemiyorum. Doğru yönetim anlayışı, sorunların yanıtlarını vermek, ülkeye ve İstanbul’a yararlarını anlatmak ve böylelikle kafasında soru olanları ikna etmek olsa gerek. Projeler inatla değil, birilerine rağmen değil; bilimle, bilgiyle ve toplumu ikna ederek gerçekleşebilir.
Bir projenin kabul görmesi ve uygulanabilmesi için temel olarak; bilimle, bilgiyle ve uzmanlarla hazırlanması, ilgili meslek kuruluşlarınca benimsenmesi, olabildiğince geniş toplum kesimlerinin yararına olması, doğaya, çevreye ve insan sağlığına zarar vermemesi, uygulama süreçlerinde saydam ve hesap verebilir olması gerekir.
Kanal İstanbul Projesi bu koşulları sağlıyor mu? NE DERSİNİZ?
Yorum Yazın