İçişleri Bakanı Sayın Soylu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu arasındaki “ahmak” polemiği üzerine başlayan davanın ilk aşaması, İmamoğlu’nun 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası alması ve siyasi yasaklı ilan edilmesi ile sonuçlandı. Doğal olarak davanın istinaf aşaması olduğu için bu hüküm nihai değil. Ancak kararın açıklanması ile birlikte her türlü spekülatif düşünceler kaçınılmaz olarak sahnedeki yerini aldı.
Yine doğal olarak bendeniz de kendi düşüncelerimi dile getirmek istedim.
Öncelikle şu soruyu sormakta yarar var. Karar hukuki mi? yoksa siyasi mi?
Kendisine hakaret edildiği iddia edilen Yüksek Seçim Kurulu hakaretin kendisine edildiğinin ya farkında değil ya da bu olaya hiç bulaşmamayı tercih etmiş. Aksi takdirde davaya müdahil olur, en azından bir avukat aracılığı ile davada temsil edilirdi.
Bu durumda haklı olarak ortaya çıkan ilk algı, atanmış bir bakan olarak Sayın Soylu’nun seçilmiş bir belediye başkanı Sayın İmamoğlu’na karşı hukuku kullanarak siyasi bir operasyon yürüttüğü doğrultusunda. Diğer ifadesi ile kararın siyasi olduğunu iddia edenlerin iddialarının geçerli olduğunu kabul etmek durumundayız.
Bu iddianın geçerli olduğunu kabul ettiğimize bağlı olarak, “bu operasyondan siyasi olarak kim yarar sağlar?” sorusu ile karşı karşıya geliyoruz.
Kuşkusuz muhalefet cephesi. İktidar tarafından aralarında sorun olduğu sürekli ima edilen 6’lı masa Saraçhane’deki görüntülerle birlikte tam olarak konsolide olmuş, 6’lı masa içinde yer almayan diğer önemli siyasi aktörlerin de desteğini almış gözüküyor. Eğer bu karar siyasetin manipüle ettiğine inanılan hukuk sisteminin bir kararı ise, bundan en fazla zarar gören yaratılan yeni mağdur üzerinden iktidar ve hukuk sisteminin bizzat kendisidir.
Bundan böyle er ya da geç önümüzdeki 6 ay içinde gerçekleşecek seçimlerde 6’lı masanın kimi aday göstereceğinin çok fazla önemi de kalmamıştır. Ağır ekonomik koşulların yanına, aslında ekonominin bu denli bozulmasının başlıca nedenlerinden biri olan hukuk sistemine duyulan güvensizlik eklendiğinde sonuçları tahmin etmek için kahin olmaya da gerek yoktur.
Peki bu karar istinaf aracılığı ile düzeltilir mi?
Görüldüğü kadarı ile savcılık makamı hemen devreye girmiş ve davayı istinafa taşıma sürecini başlatmıştır. Savcılığın hangi gerekçe ile süreci başlattığından an itibarı ile bilgimiz yok. Ama karar bozulsa ve Sayın İmamoğlu’na yöneltilen cezai işlemler kaldırılsa bile, hukukun üstündeki siyasi gölge ne yazık ki kalkmayacaktır.
Kaldı ki aynı hukuk sistemi 6 yaşındaki kız çocuğuna karşı işlenen iğrenç taciz skandalını 2 yıldır bile bile göz ardı etmiş, ancak kamuoyunun baskısı ile sanıkları tutuklama yoluna giderek kendisine olan güveni eş zamanlı olarak tartışmaya açmıştır. Birkaç oy uğruna cemaatlerin içindeki sapıklıklara göz yummanın ne tür bir siyasi getirisi olduğu bir yana, İstanbul Sözleşmesinden çıkmanın maliyeti de her halde yeniden tartışmaya açılacaktır.
Bu arada Türkmenistan doğalgazının Hazar Denizi kanalıyla Azerbaycan üstünden Türkiye’ye ve ardından Avrupa’ya aktarılması için varılan anlaşmanın öneminin altını çizmek ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı kutlamak gerekir. Ancak bu görüntünün son dönemlerin sadık dost Putin tarafından nasıl karşılanacağı da önemli bir merak konusudur.
Seçim sürecine girdiğimiz önümüzdeki günlerin çok heyecanlı geçeceği aşikar. Umarız Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlayacağımız 2023 yılı 2022’yi bize aratmaz…
Yorum Yazın