Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
………………
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
Nazım Hikmet bu dizeleri sanki geçtiğimiz hafta Karkamış’ta hayatını kaybeden Hasan için yazmış gibi. Hasan tam da “Dünya Çocuk Hakları” Gününden bir gün sonra kaybetti hayatını. Dünyada çocuk haklarının korunması amacıyla Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildiği tarih olan 20 Kasım’dan bir gün sonra.
UNICEF ve paydaşları tarafından 190 ülkede kutlanıyor bu gün 1989 yılından bu yana. Bu yıl da bu özel günde, dünya genelinde çocuklar için harekete geçilmesine vurgu yapıldı, Hasan’ın hayatını kaybettiği bir günden önce.
UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) Türkiye’nin her yıl ortakları ile gerçekleştirdiği kutlamalar sırasında bu yıl, Yerebatan Sarnıcı, Galata Kulesi ve İstanbul’daki Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim Köprüleri gibi ülkenin önemli yapıları maviye bürünürken Hasan’ın gözleri karanlıklara kapandı.
UNICEF Türkiye olarak bu yıl Dünya Çocuk Gününü “kapsayıcılık” teması altında kutladıklarını açıkladı ve denildi ki; “Artan eşitsizlikler, çatışmalar ve doğal afetler bu hakların gerçekleşmesinin önünde engel oluşturuyor. Biz her çocuk için daha iyi bir gelecek yaratmak adına çalışıyoruz. Dünya hızla değişiyor ve önceki nesillerimiz tarafından bilinmeyen yeni tehditler var. Ancak tehditler, çocuklarla ve gençlerle birlikte ve onlar için çalışarak fırsatlara dönüştürülebilir”
UNICEF geçtiğimiz yıl da iklim değişikliğinin doğrudan çocuklara olan etkisini inceleyen bir rapor yayınlamıştı.
Rapor yeni değil ancak bu konuda ilk yayınlanan rapor olması sebebi ile çok kıymetli. "İklim krizi bir çocuk hakları krizidir" başlığını taşıyan raporda en çarpıcı başlık, dünyada 1 milyara yakın çocuğun iklim değişikliğine bağlı afetlerin ve salgın hastalıkların tehdidi altında olduğu uyarısıydı.
1 milyar çocuk demek dünya çocuk nüfusunun neredeyse yarısı demek. Rakamları atın bir kenara ve tek bir çocuk olarak düşünün lütfen.
Sele kapılan kurtulmaya çalışan ve gözlerden KAYBOLAN bir çocuk..
Kuraklık sebebi ile yeterli gıdaya ulaşamayan AÇ bir çocuk..
Yaşam koşulları yok edildiği için köyünden kentinden ailesi ile GÖÇ etmek zorunda kalan bir çocuk…
Rapora göre, dünyada yaşayan her bir çocuk sel ve kuraklık gibi iklim değişikliğine bağlı olaylardan en az birine maruz kalacak. Bu çocukların çoğu da öyle zengin ülkelerin çocukları değil. İklim değişikliğinden en çok etkilenen "çok yüksek riskli" ülke sınıfında olan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Nijerya, Gine-Bissau gibi Afrika ülkelerinin çocukları. Türkiye ise "Orta-yüksek risk" ülkeler arasında yer alıyor dünya sıralamasında 163 ülke arasında 97. sırada.
Peki tüm bunlar ne demek?
Seller ve salgın hastalıklar demek, şiddetli yoksulluk ve sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlı olması demek, sıtma gibi salgın hastalıklara yakalanma riski demek, hava kirliliğinden sıcaklık dalgalarından ve su kıtlığından etkilenecek çocuklar demek. Temiz hava, su kaynakları ve güvenilir gıdadan yoksun çocuklar demek. Dolayısıyla eğitim eşitsizliği dolayısı ile yaşam koşullarının her çocuk için aynı olmaması demek
Yaklaşık 330 milyon çocuk (dünyadaki her 7 çocuktan biri), en az beş büyük iklim şokundan etkilenen bölgelerde yaşıyor.
Sera gazı emisyonlarını azaltmak için gerekli adımlar acilen atılmadığı sürece, en çok acıyı çocuklar çekmeye devam edecek. Yetişkinlere kıyasla çocuklar, vücut ağırlıklarına göre daha fazla gıdaya ve suya ihtiyaç duyarlar, aşırı hava olaylarına daha az dayanıklıdırlar, sıcaklık değişimlerine ve hastalıklara karşı daha hassastırlar.
Çözüm var mı? Elbette var..
Öncelikle karar alıcılar, iş dünyası ve bireyler olarak ortak hareket etmek zorundayız.
Su, sağlık ve eğitim hizmetleri yani tüm kritik hizmetler, başta çocuklar olmak üzere savunmasız grupları, değişen iklimin kötü etkilerinden korumak üzere uyarlanmalıdır.
Çocuklara iklim değişimi hakkında eğitimler verilmeli ki bu sayede iklim değişikliğine uyum sağlayabilir, iklim değişikliğinin etkilerine karşı hazırlıklı olabilirler.
Tüm ulusal, bölgesel ve uluslararası iklim müzakerelerine ve kararlarına gençler de dahil edilmeli. Çocuklar ve gençler, iklimle ilgili tüm karar alma süreçlerine katılmalıdır.
Ve elbette yeşil ve düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş hem çocuklar hem dünya için kaçınılmaz olmalı.
Hep söylediğim gibi iklim krizi ülkesel bir mesele değil. Ülkemizin üzerinde bulunduğu coğrafya sebebi ile, iklim değişikliğine yönelik uygulamaları ile, henüz yapmadıkları ile az önce yazdığım gibi orta yüksek riskli olması, iklim krizini en çok yaşayan ve yaşayacak olan ülkeler arasında olmasını gerektiriyor. İklim krizini yaşayacak çocuklar arasında bizim çocuklarımız da var ve olmaya da devam edecek. Bununla birlikte bizim çocuklarımızın bir de ülkesel bir sorunu var. Ekonomik kriz. İklim krizi sebebi ile riskli bölgede olan çocuklarımızı bir de ekonomik kriz vurmuş durumda.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı tarafından yayınlanan ve en son Haziran ayında güncellenen Dünya Yoksulluk Haritasına göre, 82,3 milyon nüfuslu Türkiye’nin 14,8 milyonu yeterli gıda tüketemiyorDU. “DU” diye yazdım çünkü; sandığınız gibi artık tüketiyor anlamında değil bu “DU”. Artık verilere ulaşılamıyor.
Evet Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı 6 Haziran 2022’de açıkladığı Açlık Haritasında Türkiye’ye dair veriler artık görünmüyor. Açlık Haritasında Türkiye’nin üzerine tıklayınca daha önceden açılan Türkiye haritası artık açılmıyor. İncelemek isteyenler için;
https://hungermap.wfp.org/
WFP Türkiye Ofisi’nden yetkililer ise, “Konuya dair bilgisi olmadıklarını” belirtiyorlar.
Şöyle bir söz vardır ;”söz uçar yazı kalır”. İşte bu verilere erişim olmasa bile son kayıtları elbette elimizde var. Ama bundan sonra güncellenir mi? İşte o meçhul. Erişemediğimiz son verilerin üç ay öncesi ile karşılaştırıldığında ki sonuçları da mevcut. İşte ona göre; Türkiye’de son verilere göre 14.8 milyon kişi yeterli gıdaya ulaşamıyor. Bu rakama üç ay öncesine göre 410 bin kişi, son bir ayda da 50 bin kişi artarak ulaşılmış. Yani yeterli gıda tüketemeyen kişi sayısı her ay artıyor.
Aynı veriler, 5 yaş altı çocukların yüzde 1,7'sinin akut yetersiz beslenme, yüzde 6'sının ise kronik yetersiz beslenme yaşadığını ortaya koyuyor. WFP verisi yetersiz beslenme oranının en yüksek olduğu ili ise yüzde 20,25 ile Şırnak olarak gösteriyor.
WFP açlık haritasında yer alan Türkiye verileri şimdilerde haritada görünmüyor. Görünmeyen şey yok anlamına gelmiyor elbette. Bu durumu yok etmenin tek yolu çocuklarımızın sağlıklı ve yeterli gıdaya erişimlerini bir an önce sağlamak olmalı. Bir hükümetin ilk önceliği ülkesinin geleceği olan çocuklar olmalı. Geçtim hepsini aç bir çocuğun vebalini kimse ama hiç kimse ödeyemez.
Yetkililerimiz bir çözüm bulana kadar biz de boş durmayalım change.org’da Öğrenci Velileri Dayanışma Derneği (ÖVDER) –İzmir Şubesi tarafından başlatılan kampanyaya bir imza da biz verelim. “Çocuklarımız Derslere Aç Girmesinler: Ücretsiz ve Sağlıklı bir Öğün Yemek” kampanyası şimdiye kadar 77 bin civarında destekçi tarafından imzalanmış ancak başarıya ulaşabilmesi için bir bu kadar daha imza gerekiyor.
Basarili