Sen çok yaşa ATAM!
İyi ki bu güzel aklının ve yüreğinin eseri, Cumhuriyeti bizlere hediye edip, emanet bıraktın. Uzun bir süre sonra ilk kez çocukluğumun heyecanını, doğduğum ve büyüdüğüm şehir, dünyanın incisi İstanbul’umda, yeniden tattım.
BİR ŞEHİR ÜÇ KUTLAMA
İstanbul’un fethi sonrası açılan o yepyeni kapılardan sadece biri olan Belgrad Kapıdan çıkışta, geçit töreni düzenlenirdi, biz çocukken. O zamanlar burada, Ceylan çocuk giyim mağazası ve Türkiye’nin sayılı yeni yeni oluşmakta olan, adı sonradan tekstil olacak üretime doğru eviriliyordu. Santral Mensucat gibi duayenler arasında. Kapıdan çıkınca geçen kortejler, çocuk gözlerimizde tankların, asfaltı yiyip yutan geçişleri, bugün gibi aklımda. Bostan olan yerler hala vardı ve şimdilerde, iyi ki bunları görebilmiş, olmamı şans olarak nitelendirip, mutlu ya da biraz avuntu duyabiliyorum.
Vatan Caddesinde bu yıl gerçekleşecek olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına, yine aynı heyecan ile bir saat erken gittim. Güvenlik son derece iyi şekilde alınmıştı ama keşke güvenlik kadar protokol saate, tören için hazırlanmış tüm katılımcılara ve en önemlisi halka biraz daha düşünceli olsaydı. Büyükleri ile gelen hemen hemen okul öncesi yaş ve henüz ilkokulun birinci, ikinci sınıfında olan çocuklar hem dondu, hem acıktı, bazıları ise büyüklerinin omzunda fazla duramadılar, çünkü o büyüklerde yoruldu ve tören alanından ayrılmak zorunda kaldılar. Bir saat geç başladı program. Hepimiz donduk. Neyse ki İBB bir araç koymuş, çay servisi yapacak ama araç tek ve koskoca Vatan caddesinin, bir ucundan bir ucuna yetişemeyecekleri gibi protokole yakın standa, kimsenin pek bir şey alabilmesi olanaklı değildi. Keza denedim, çay bitmişti, o da uzun kuyruk sonrası. Onu da geçtim o güzelim Kafkas ekibi, folklor gösterisi tamamen protokole yönelik önlerinde sunum gerçekleşti. Yan tarafta bizim görmemiz mümkün değildi. Mehter takımı da keza aynı derecede. Karşı iki caddeye birer ekran koysanız, uzun aradan sonra sokaklara çıkmış olan vatandaş da izleyebilirdi. Anlayamadığım, çalan müzikler içinde “Beyoğlu’nda gezersin” parçasıydı. Bunu hala düşünüyorum.
Orada ki tören bittikten sonra Fatih İlçesinin her sene düzenlediği meşale töreni için Şehremini, Saray meydanında buluştuk. CHP İlçe Başkanı Soner Özimer başkanlığında yıllardır zor şartlar çok güzel işler yapılıyor. Anıta çelenk, saygı duruşu, İstiklal Marşı ve konuşmalar. Soner Özimer’den önce Televizyon kanalı için emekli Edebiyat öğretmeni Canan Berdibek, söz aldı. Cumhuriyete değindi ama lafının sonu “Kadın Cinayetleri” üzerineydi. Sonunda da dedi ki: “ Bir insan, seviyorum dediğine bunu nasıl yapar? Nasıl kıyar?Dikkat edin erkeklere karşı, hatta erkeklerden uzak durun!”
Düşünün ne hale geldik. Yani erkeklere karşı savunma geliştirme, kendini koruma zaten içten içe var, çünkü yaralıyız. Sevmeyi bilmeyen insanlar yüzünden incine incine, kapamadık mı sevgi kapılarını, aşkın defterini.
Konuşmalar sonrası muhteşem bando, marşlar sloganlar ve havai fişek. KocaMustafaPaşa meydanına gelince tekrar İstiklal Marşımız okundu ve Soner Özimer Başkan ilk konuşmasında ifade emiş olduğu gibi : “Cumhuriyet olmasa, bugün ne Öğretmenler, ne kadınlar ne diğer önemli günleri kutlayabilirdik. Cumhuriyet hepsidir. Karanlığa izin vermeyeceğiz. Yürüyüş boyunca bizi bırakmayan bir Gazimiz vardı, başta ona ve tüm halkımıza teşekkür ederim. İyi ki varsınız!” dedi.
Üçüncü kutlamam Galata’daydı.
Tarihi Galata Kulesi sanki Matrix gibi karşımıza muhteşem bir sunum ile çıktı. Kültür Bakanlığının projesi ile Alparslan’dan Atatürk’e, Anadolu ve Kurtuluş Savaşımızın mücadelesi kulenin taşlarında yeniden hayat buldu. Gerçekten çok güzeldi. İğne atsanız yere düşmeyecek bir kalabalık ile Türk Halkı, çok görkemli bir 29 Ekim kucakladı.
Vizyon gösteriminde, Anadolu’dan bahsederken;
“ANADOLU, mücadele demek. ANADOLU, cepheye silah taşıyan kadınlar demek. ANADOLU, yedi düvele karşı durmak demek. ANADOLU, ANKARA demek.
Kahraman olan Maraş, Gazi olan Antep, Şanlı olan Urfa demek!
ANADOLU, HERŞEY DEMEK!”
Gerçekten de taşlar arasında ATAMIZ, şehitlerimiz, KARAFATMA silüetleri ile büyüdü, büyüdü yeniden içimizde de. Sanki Harbiye’de okuyan genç Mustafa Kemal ile şimdi Kulaksız Mezarlığında yatmakta olan dünyada tek kadın üsteğmen, ünvanına sahip Kara Fatma, yeniden doğup Galata’da gezintiye çıktılar.
Tören ve tatlı yorgunluk ki sabahtan beri kahvaltı ile durunca, dönüş yolunda evime yakın, Girne büfeye girdim. Ne de olsa bugün bayram istediğimi yiyebilirim. Elimde Türk bayrağımızı görünce personel, önce töreni, sonra da gerçekten İstanbul’lu olup olmadığımı sordu.
“İstanbul aşık olunacak şehir burada yaşamak zor ama seviyoruz”,dedi. Nereli olduğunu sordum. Çok sevdiğim, Kastamonu, Araç’lı çıktı.
Atatürk’ün şapka devrimi yaptığı yer, Kastamonu. Kastamonu; Köy Enstitüsü, Şerife Bacı, Halime Çavuş, Selma(Selman) İzbeli, Rıfat Ilgaz, Ecevit, Oğuz Atay, Nene Hatun ve benim çiçeklerim, demek. Güzeldir ve özeldir, Kastamonu.
Ve bir bayram coşkusunu yaşadık, donduk falan bekletildik ama biz iyiyiz, Ankara’da ANITKABİR’ de neler yaşatılmış!
İşte yaşıyor, CUMHURİYET!
Yaşatırız ve yaşatacağız.
Andımız var.
EMEL SEÇEN
Yorum Yazın