Bugün size bir müzeden söz edeceğim.
Bu müze herhangi bir müze değil. Konumu da beklediğimiz gibi büyük şehirlerin göbeğinde değil. Taa nerelerde.
Yapılış hikayesi de pek sıradan sayılmaz.
Ve Bilmeyenler için Baksı müzesi!
Baksı Müzesi 2010 yılında Bayburt’un Baksı, yeni adıyla Bayraktar köyünün hemen dibinde. Yüksek bir tepede. Çevresinde Doğu Karadeniz’in uçsuz bucaksız dağları, Çoruh nehri, müze yerleşkesi ve mutlak sessizlik. Bunlardan başka hiçbir şey yok.
Trabzon ya da Erzurum havaalanlarından gidilebiliyor. İki havaalanı da Bayburt’a yaklaşık aynı mesafelerde. Trabzon, Ziganalardan dolayı daha uzun sürebilir. Dağ manzarası sevenler için ideal. Uçaktan sonra yaklaşık 2 saat kadar sonra arabayla Bayburt’a varıyorsunuz, oradan 10-15 dakika sonra da Baksı Müzesine.
Baksı Müzesi bir hayalin ürünü.
Yaratıcısı ressam, akademisyen Prof. Hüsamettin Koçan. Bayburt’un Baksı köyünde doğmuş. Kalabalık bir ailenin çocuğu. İstanbul’da güzel sanatlar okumaya karar vermiş. Kimse mühendis olacaksın diye tutturmamış. Hatta sanatçı olması için teşvik edilmiş. Bu da, çocuklarına zorla bir şeyler yaptırmaya çalışan anne babalara örnek olsun.
2000 yılında hayal kurmaya başlamış.
Bütün isteği doğduğu yere bir çağdaş sanat müzesi kurmak. Ama herhangi bir müze olmayacaktır bu. Geçmişle geleceği yan yana getirecektir.
Etrafında ona gerçekten inanan kaç kişi vardı o zamanlar bilinmez ama sayılarının pek fazla olmadığını tahmin etmek zor değil. Hatta hocaya “Hocam hayal gücünüzü takdir ediyoruz, bir ressamdan da bu beklenir, ancak iyi düşündünüz mü? Baksı nere, çağdaş sanat müzesi kurmak nere? Ya da en hafifinden “Hocada bir gariplikler var” diyen de olmuştur, eminim.
Fakat Hüsamettin Koçan, sadece hayal kurmaz. Kafasına koyduğunu yapmakta kararlıdır. Plan yapar. Kolay olmayacaktır. Farkındadır.
Herkesten ve her şeyden önce eşi Oya Koçan’ı ikna etmek gerekmektedir. O olmadan bu işe girişmek mümkün değildir. Oya hanımın ne kadar direndiğini de bilemeyiz ama belli ki hocanın ikna gücü kuvvetlidir. Eşini bir bahar günü Baksı’ya, müzenin yapılacağı tepeye götürür. Sabah erkendir. O muhteşem manzarayı izlerlerken, kuşlar ötmeye başlarlar. Hüsamettin Hocaya göre o kuşların cıvıltısıdır Oya hanımı ikna eden olay. Ve el ele verirler.
Sıra çevrelerindekileri inandırmaktadır.
İlk etapta ona inanan gene sanatçı dostlarıdır. Eserlerini müzeye bağışlarlar. Ve büyük bir sergi düzenlenir. Serginin satışıyla ana bina yapılır. Ondan sonrası çorap söküğü gibi gelir.
Değişen sergileriyle bir ana müze, daimî koleksiyonun yer aldığı Depo müze, 50 odalı misafirhane, sanat ve el işi atölyeleri, harika yöresel yemekler sunulan bir restoran ile bölgenin kültürel ve sosyal yaşamına yenilik getirir ve dönüşümüne büyük katkı sağlamaya başlar.
Zamanla alternatif bir eğitim kurumu haline de gelir. Yerel bir inisiyatif olarak başlayan kurumda, kadınlara ve çocuklara yönelik sanatsal ve meslek edinme atölyeleri düzenlenir. Çevre okullarından öğrencilere düzenli turlar yapılır.
“Dışardan” da ilgi büyür. Tur şirketlerinin “rota”sına girer ve turistik destinasyon haline gelir.
Bütün bunların hepsi adım adım gerçekleşir.
Sayılarla Baksı
Bugün gelinen noktada, yani kuruluşundan 11 yıl kadar sonra, Baksı Müzesini 300 bin kişi gezmiş ya da faaliyetlerine katılmış. Yani yılda ortalama 30 bin kişi o dağların ortasında, hatta hocanın tabiriyle dağın tepesindeki müzeye gitmiş.
Bir o kadar da önemli, Baksı’da çeşitli konularda eğitimlere katılan yaklaşık 200 kadına istihdam sağlanmış.
Sonunda gidebildim
Baksı müzesini kurulduğu günden beri izlerim. Haberlerini yaparım. Hüsamettin Koçan’ı sunduğum programlara davet ederim… Sohbet ederiz. Müze yılın Avrupa Müze Ödül’ünü aldığında, ödül törenini izlemeye ta Strazburg’a bile gittim.
Ama müzeye bir türlü gidememiştim.
Meğerse neler kaçırmışım.
Öyle fotoğraflardan, videolardan gördüğünüz gibi değil. Ya da başkalarının anlatmasıyla da olmuyor. Şahsen deneyimlemeniz gerekiyor.
Sanal turlar, bir yere kadar. Hiç gidemeyeceğiniz göremeyeceğiniz yerler için tabi çok faydalı ama gidebiliyorsanız, tavsiye ederim, gidin. Kendi gözlerinizle görün. Bir dağın başına neler yapılabiliyormuş.
Sergiler
Müze’de bugüne kadar Nuri Bilge Ceylan, Alev Ebuziya gibi birçok değerli sanatçıların solo ya da karma sergileri gerçekleşti. Şu sıra sanatçı Şakir Gökçebağ’ın “Aşina” isimli sergisi sürüyor. Gündelik yaşamın içinde, tanıdık ve alışık olduğumuz nesneleri yeni formlara dönüştürdüğü heykel ve enstalasyonları çok görülmeye değer.
Contemprorary İstanbul 16. Yılında
Bir sanat fuarı bu kadar mı ilgi görür! Belli ki insanların sanata ilgisi giderek artıyor. Başta koleksiyonerlerin ve sanat profesyonellerinin odağında olan fuara çoluk çocuklarıyla birlikte meraklılar, sanat sevenler akın ediyor. Ne güzel.
Bugüne kadar Lütfi Kırdar Kongre merkezinde gerçekleşen fuarın bu yıl yeri değişti ve Haliç Tersanesine taşındı. Bu da fuara çok büyük bir soluk getirmiş. “Tebdil-i mekânda hayır vardır” denir, tam da öyle olmuş. Klasik fuar görüntüsünden sıyrılmış, daha çağdaş bir hal almış.
Sergilenen eserler, daha geniş mekânda çok daha görünür olmuş. Gezmesi de daha keyifli hale gelmiş.
Haliç Tersane başlı başına görülmesi gereken bir yer. 16. yüzyıldan kalma mekân, Haliç manzarası ve çağdaş sanat eserleriyle çok çekici hale gelmiş.
Pandemiye rağmen katılan galeri sayısı yüksek. 80’e yakın yerli ve yabancı galeri fuarda yer almış.
Bu bakımdan fuarın sahibi Ali Güreli ve Rabia Güreli’yi hem 16. yılları nedeniyle hem yeni mekân seçimlerinden dolayı kutluyorum.
Fuarı merak ediyorsanız, bugün (Pazar) son günü, saat 20.00’ye kadar açık. Hala gezmek için vaktiniz var.
İyi pazarlar
Yorum Yazın