“Değer mi hiç?
Bir rüya sürer mi hiç? Der, geçtiğimiz günlerde yazdığım, o güzelim seksenlerin son kertesinde çıkardığı albümde Sezen Aksu.
Öyle ya, insan değerleri uğruna yaşar!
Yoksa sizin ecdadınız Kurtuluş Mücadelesinde, Çanakkale’de Conk Bayırında hiç çekinmeden düşman üstüne yürümedi mi?
Oysa biz; Türk, Ermeni, Rum ve tüm farklılıklarımız, etnik köklerimize bakılmadan yürüdük, düşman üstüne. Ayrışım, denen bir kavram henüz türememişti. Hepimiz Anadolu’nun bağrından fışkırmıştık.
Sizi bilmem, benim büyük, büyükbabam Yemen’den memleketine yürüyerek gelmiş, esir düştüğü Halep’de, günlerce sürdüğü yolculuk sonrası eve vardığında kapıyı açan evladı tanımamış. Elbette eşi de, hatta inanamamış, bayılacakmış zor tutmuşlar.
Biz, kendini bilen her vatan evladı hangi toprağın üzerinden geçtiğini bilir.
Kim ne derse desin, değer bizi biz yapandır. Bunu ailede, okulda, çevrede öğrenirsin ya da kendin keşfedersin.
Uzun yoldan geldim, biraz da üşütmüştüm. Malum kapımızda bekleyen arabamız, aman efendim diye, önümüzü ilikleyen yok! Çünkü kimseye çok şükür değeri kadar değer verdik, arada fazlası hamuru kaçan olduysa da temizlemesini bildik. Netice de insanız, saf yüreğimiz, sevgimiz sonsuz.
Değerlerimiz kadar.
Değmez miydi? Uğur Mumcu. Benim camiadan sevdiğim bir dostum “Bravo, Emel! Sen, hep gider misin?” Elbette giderim. Ben yirmi beşinci yılda 29.yılın anma programından daha soğuk varken ayakkabım bürokratların geciken saatleri sırasında, yeni bot karda patladı. Ama geciktiler.
Bu anmada da öyle bir girdiler ki ortam birden dağıldı fonda “Yiğidim Aslanım” çalıyor, kameralar sadece onlarda ÖZNE yok! Niye biz oradayız?
Daha beteri Ferhan Şensoy’da olmuştu. Tam kalkacakken önümdeki sırada oturan Bedri Baykam’ın yanında ki tiyatro sanatçımız, Orhan Aydın fırladı. Henüz yumruk yememişti, o Anadolu yakasına ayrılmış.
“Arkadaşlar, arkanızı döndüğünüz Ferhan Şensoy!”
Çünkü herkes sahnede ki naşa arkasını dönmüş, gelenleri kameralara çekiyordu!
ÖZNE, yine yok!
FATMA GİRİK,
Uğurlama töreni, benim gibi erken CRR salonuna giren değerli sanatçımız Nur Sürer’in iki kez yeri değiştirildi. Üzüntüsü çoktu ama taşıyamadığı acılarla boğuşurken, dışarıdan gelen darbeler daha yoruyordu.
ÖZNE, yine yoktu! Çünkü orası bürokratların yeriydi!
Aynı gerçeklik sahnede naş dururken, yine arkalarını dönüp Fatma Girik’i unuttular. Oysa saliseler önce ÖZNE’ydi.
Bir ödül töreni, iyi ki davet edilmemişim, listede yokmuşum söylemleri.
Günler önce Nur Sürer, Eskisehir’de kendisine taktim edilen ödülü, Ali İsmail Korkmaz’a, geçtiği sokaklara değer bularak onun adına alırken, aynı görüş görmüyor.
Filmi biraz daha geriye saralım, yine CRR Konser Salonu, Nazım Hikmet 120.yaş anması, yine bürokratlar geliyor ve protokol koltuklarını alacaklar diye bir izdiham. Elbette çok yoğun işleri vardır ama hepsi aradan sonra ki Serenad Bağcan’ın konserine kalmadı.
Şimdi o görmeyen grup, Fazıl Say’ı destekliyor ama Serenad Bağcan ile yaptığı çalışmaları çoktan unutmuş!
Unutmasa ÖZNE hiçbir yere kaybolmaz ki!
Yani değer bir kere doğar ve ölmez!
Ya da hiç olmamıştır!
İşte o aynı görüş, dil konusunda çıkıp da, Atatürk’ün, GEOMETRİ kitabı var, demiyor. Hepsi tabiri caizse mangalda kül bırakmıyor. Kitap, okumaktan, kendini yetiştirmekten dem vuruyorlar ama… O Arapça kelimeleri kaldırıp, bu kitabı hasta iken yazmasaydı, bu gün biz ne çap, daire, üçgen, dörtgen gibi kavramları bilmeyecektik.
Hani hiç tutturamadığımız, Pisa sonuçları var ya o bile hiç olmayacaktı bilincinden uzakta!
Ama konuşuyor,
Ama yazıyor,
Ama var ama aslen yok!
Çünkü değer nedir, henüz kavramamış!
Gün, içinde gün.
Telaş, günü kurtarma.
Oysa
Değer bir kere doğar ve
Hiç batmaz!
Olağanüstü bir yazı !! Tabii ki anlayana!! Bir not ekleyeyim Çanakkede benim dedem ve büyükbabamın dayısı da vardı. Saygılarımla