Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu


Değişim rüzgârları

Değişim rüzgârları

Berlin Duvarının yıkılışı, 35 inci yıl dönümü olan 9 Kasım’da yine hatırlandı. İkinci Dünya Savaşından sonra Sovyet işgalinin kalıntısı olarak 1949 da kurulan Doğu Almanya Demokratik Cumhuriyetini Batı Almanya’dan ayırmak için çizilen iç sınırın yetersiz olduğu gerekçesiyle 1961de inşa edilmişti. Amacı Sovyet düzenini güçlendirmek ve Doğu’dan Batı’ya kaçışları engellemekti. 156 kilometrelik bir beton, demir ve dikenli tel abidesi olan o duvar, demir perdenin ta kendisiydi. Sovyetler Birliğinin çökmesi ile onun da işlevi sona erdi. Yapılışını pek hatırlamam. Ama özgürlük uğruna duvarı aşarak Batı’ya kaçmaya çalışanların mutlu veya hazin hikâyeleri unutulamaz. Tam 35 yıl “faşizme karşı kale” olduğu iddia edilen Berlin Duvarının 1989 da coşkulu kalabalıklar tarafından yıkıldığı o gece, özgür dünyanın “zafer gecesi” olarak hafızalara kazındı ve tarihe geçti.

Bir “ Zafer Gecesinin Büyüsü”

O zafer gecesinin Avrupa bütünleşmesi açısından taşıdığı önemi yıllarca öğrencilerime bir şarkı ile başlayarak anlattım. Çoğu ne şarkıyı, ne de Berlin duvarının tarihini biliyordu. Scorpions grubunun şarkısı duvarın yapılışını hatırlamayan veya hiç bilmeyenlere yıkılışının yarattığı değişimi anlatmak için fevkalade etkileyiciydi. “Winds of Change” tarihi değiştiren bir gösterinin ıslıklarla ilerleyişini hissettiren muhteşem bir ritimdi. “Moskova’da bir Ağustos gecesi başlayıp Gorky Parkına ulaşan bir değişim rüzgârı” bütün Doğu Avrupa’yı etkisi altına almış ve insanlığa daha güçlü dostluk bağlarının kurulacağı yepyeni bir umut müjdelemişti. Her yerde “değişim rüzgârının (Winds of Change) ıslığı duyulmaya başlamıştı. Artık değişim umudunu yitiren, özgürlüğü unutan insanlar Berlin duvarını yıkarken, Scorpions grubu, o “zafer gecesinin”(Glory Night) gelecek kuşakları hayallerini kurdukları dünyaya yaklaştıran ve geçmişi geride bırakan an olduğunu duyuruyordu. Sokaklarda birlikte yürüyen kalabalıklar için, Berlin duvarını yıkan “değişim rüzgârı”, bir fırtınaya dönüşüp, özgürlük çanını çalınca, “balalayka da, gitarın istediği şarkıyı çalmaya başlamıştı”. 9 Kasım 1989 bir “zafer gecesinin büyüleyici bir anı” olarak, Avrupa ve dünya için her açıdan bir değişimi tetikledi. İlerleyen yıllarda bunun etkileri her alanda kendini gösterdi. Ekonomik, toplumsal ve siyasi yönleri ile önce Almanya kendi içinde yeniden birleşmenin sancısı ile kıvranırken, Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliğine evrildi. “Hepimiz Avrupalıyız” diyerek Ukrayna, Moldova, Belarus ve Batı Balkanların bazı ülkeleri hariç Doğu Avrupa’yı bünyesine sindirmeye çalıştı. Bunun için maddi kaynak ve önemli bir mesai harcandı. Uyum süreçlerinde hala çekilen sancılar var. Bu sancıların en kıvrandırıcı olanı kuşkusuz Şubat 2022 den beri süren Ukrayna- Rusya savaşı. Değişim rüzgârları orada yıkıcı bir kasırga artık. Üç yıldır önüne geleni yok ediyor. Scorpion’un şarkısında ıslık çalan geleceğin çocukları bunu hayal etmemişti. Ama tarih hep düz veya yükselen bir çizgi değil. Her değişim rüzgârı da meltem esintisi değil.  Berlin duvarının yıkılışı yeni özgür dünya için bir başka milat oldu. Onun için 9 Kasım Almanya ve AB için çok önemli.   

Ve Bir Ulusal Matem Gününün Düşündürdüğü

Bu yıl 10 Kasım’da Aziz Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 86. yıldönümünü yine ulusal bir matem olarak çeşitli etkinliklerle andık. Bu yıl Anıtkabir rekor sayıda ziyaretçi ağırladı. Hiçbir beklentisi olmayan kalabalıklar, bir kez daha Ata’nın manevi huzurunda saygı duruşunda bulunmaktan güç aldı. Güven tazelemeye çalıştı. Onun sevdiği şarkı ve türküleri hep birlikte söyledik. Selanik türküsünde, doğup büyüdüğü şehri, 9 Kasım 1912 de, bir kurşun dahi atılmadan kaybetmenin yasını ölene dek yüreğinde taşıdığını hissettik. Efem türküsünde onun bize bir vatan bahşettiği kurtuluş savaşındaki eğilmez başını gördük. Atatürk yeni bir vatan kurmakla kalmamış, eğitimden hukuka, kadın haklarından sanata kadar her alanda güçlü değişim rüzgârları estirmişti. Ama daha geçen gün onu ve onun bıraktığı çağdaşlaşma mirasını yürekten bir bağlılıkla hatırlayanlara “Atatürk istismarcıları” iftirasında bulunuldu. Oysa laf olsun veya bir başka mecburiyet diye ulusal bayramları kutlayanlar ve 10 Kasım’da Anıt Kabir’e çıkanlar devletlû. Israr üzerine anma töreni bu yıl 9 yıldan sonra, ilk defa Ata tarafından onurlandırılan Çankaya Köşküne alındı. Bu ülkeyi esaret ve sömürge olmaktan kurtaran ve bize bir son vatan bırakarak ebediyete intikal eden Ata’nın, onun hiçbir zaman yaşamadığı ve millet yoksulluk çemberinde kıvranırken yaşamaya tenezzül dahi etmediği şatafatı yaşayanlar, bir günlük tevazu ile 10 Kasım’ı mecburen Çankaya’da andı. Hafta sonundan beri Fransızcadan çeviri bir deyiş elden ele dolaşıyor. “Türkiye, Atatürk’ü Allah’a, geriye kalan her şeyi Atatürk’e borçlusun”. Ayın 8 inde bir grupla bir kez daha ziyaret ettiğim Anıtkabir’de bunu yeniden hissettim. Şimdi bunun ayırdında olan bir kadın, bir aydın olduğum için mi bir Atatürk istismarcısıyım? Yoksa bereketli yağmurlar getiren değişim rüzgârlarını, yıkıcı kasırgaya çeviren din istismarcılarına söz yok mu? Onlar arkalarına saklandıkları duvarları yıkıp, çıkarken, din diye din diye ahlakı kaybedenler, kanun diye kanun diye kanunları tepeleyenler şimdi her yönden esebilecek yıkıcı değişim fırtınalarına kapılıp sürüklenme eğiliminde. Bundan sonra kimbilir kişisel beka uğruna kimlere ne istenirse verilecek!

Günün Getirdiği ile Güncele Sıkışmak

Her yeni güne yeni umutla başlıyor, gününün getirdiği haberlerle düş kırıklığına kapılıyoruz. Belki güneş doğmadan önceki en karanlık saatleri yaşıyoruz. Güven yitirmenin yükü çok ağır. Katlanılan ekonomik yük te öyle. Doğal felaketlerle, azalan üretimle, çevrede yaşanan çatışmaların yarattığı ticari kayıplarla kişi başına gelir, nasıl 42 bin Dolar’a yükselir? Gözümüze bakarak yalan söyleniyor. Oysa bu ülkede artan derin yoksullukla gelen nice aile faciası yaşanıyor. Hepimiz kemer sıkarken kısılamayan kamu israfına ve şatafatlı dış gezilere içerliyoruz. Ama en kötüsü, 2025 başında başlayacak ikinci Trump döneminin, Türkiye’nin başına öreceği çoraplarla yaşanacak ulusal beka sorunlarını düşünüyoruz. Yerli ve milli kisvesi altında, tarihi gerçeklerin bile ayırdında olmaksızın, ülkeyi hangi yeni değişim fırtınalarının önüne katıp, sürükleyeceklerinden endişe ediyoruz. Yazık artık bu ülkeye ve bu ülkenin insanlarına.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar