Depremde Devlet Neredeydi?
Depremde devlet oradaydı aslında. Ama biz göremedik. Bunun ne demek olduğunu anladığımızda çok şey değişecek. Böylece ülkede değişen rejimin gerçek yüzünü bir tokat gibi hissedeceğiz.
Bu yazı aslında bir analiz. Devletin nerede olduğunu Sayıştay raporları, AFAD ve Kızılay belgeleri, resmi açıklamalar ve sosyal medyada resmi paylaşımları inceleyerek okuma yorumlama ve analiz etme çabası aslında.
Yöntemsel olarak üç temel soruya cevap arayarak başlayacağız. Enkazın büyüklüğünü anlamak için 99 depreminde bu yana ne olduğunu, yani önceki 24 yılı inceleyeceğiz. Sonrasında 6 Şubat 04.17’den itibaren ilk üç saati ve üç günü inceleyerek refleksi ve kurtarma açsında kritik dönemi inceleyeceğiz. Üçüncü olarak depremin geçen üç haftasını inceleyerek devletin nerede olduğu sorusuna cevap arayarak tamamlayacağız.
Yani enkaz, refleks ve politika diye üç başlıkla da özetleyebiliriz.
Enkaz: Geçmiş 24 Yıl!
99 depreminde bu yana yapılanlar aslında bu kadar olağanüstü yıkımın baş müsebbibi. Böylesi bir depremde 202 bin binanın (582 bin bağımsız bölüm) acil yıkılacak, ağır hasarlı veya yıkık olduğunun tespit edildi. Ayrıca yıkılan binaların %98’inin eski binalar olduğunu da biliyoruz. Bu durumda %2’si, yani 4 binden fazla “yeni” binanın yıkıldığını söyleyebiliriz.
Yani devlet 99 depreminden bu yana mevcut binaları güçlendirmek için bir şey yapmamış ve üstüne yeni binalardan da 4 bin tanesinin yıkılmasından sorumlu olmuş.
Yani depreme karşı güçlendirmek yerine yıkımı büyütmüş.
Şimdi 202 bin binaya arama kurtarmanın asla yetmeyeceğini görmüş olduk.
Bu arada yeni binalardaki yıkımın çok daha fazla can kaybı demek olduğunu söyleyelim.
Peki nasıl oldu bu?
99 depreminden sonra gelen iki partiden (MHP ve AKP) 10 bakan döneminde toplam 8 imar affı/düzenlemesi ile önemli değişikler yapılmış. Bir tanesi bugün İYİP’li olan Koray Aydın zamanında yapılan yapı denetiminin özelleştirilmesi. Yani o yıkılan 4 bin binanın davalı listesinde en başta Koray Aydın’ı görmek gerekiyor. Devamında da tabi ki bu düzenlemeleri yerine getiren diğer bakanları da saymak gerekiyor.
Özetle kolektif bir şekilde bilimi öldürmek ve siyasetin üstünde tepinmesini sağlayan en başta sorumlular listesinde yer alacak iki parti ve on bakan var.
Yıkımın bu kadar yüksek olacağı son 24 yılda belliydi. Bunu da karşılamayacağımız belli. O zaman iş kurtarmaya ve yardıma kalıyor!
Refleks: Depremden sonra ilk üç saat!
Deprem 4.17’de gerçekleşti. 65 saniye sürdü. Devlet rutini asla ve asla şaşmaz. Yarım yapılır ama asla sıfır çekmez. Çeyrek olsa o devlet yıkılır bile. Ama bizde garip bir şey oldu.
Bu noktada ilk bakılacak yer AFAD. Asli görevinde sapması kabul edilemez. Sayıştay incelemelerine bakıyoruz ve çok ilginç, AFAD 2020 raporu sadece yirmi sekiz sayfa. Sayfaların üçte biri boş. Buradan kontrol edin lütfen. Eski raporlar içerik açısından bir kat daha iyi olmakla beraber performans değerlendirmeler az da olsa yer alıyor. Mesele 2013 Sayıştay raporunda AFAD’ın “-Bir deprem olayı sonrası bilimsel ön raporlama süresi” olarak 40 dakikayı başardığını ve 2017 hedefinin 20 dakika olduğunu öreniyoruz.
İnanılmaz değil mi, saat 5.00’da “Pazarcık Depremi Bilimsel Ön Raporu” hazırmış! Bu bilginin kaynağını lütfen sizde buradan kontrol edin.
Bu rapordan binlerce deprem gözlem istasyonunun da olduğunu görüyoruz.
Bu rapor ne yazık ki paylaşılmadı. Ama sonrasında Pazarcık ve Elbistan depreminin ortak ön raporu sessiz sedasız çıktı. Onun da bağlantısı burada.
Yani devletin elinde bir rapor 05.00’dan önce hazır ve zaten bunun da sonucu olarak Seviye 4 gibi bir kararın altlığı da mevcut. Nitekim sabah 5.38’de İçişleri Bakanı AFAD’da iki bakanla açıklama yapıyor. 5.38’deki Seviye 4 ilanı ile dünyada üç şey harekete geçiyor. Birincisi Türkiye’de belediyeler, ikincisi ise dünyada yüzden farklı ülke harekete geçiyor. O kadar hızlılar ki saat 06.00 olmadan yola çıkan belediye araçları bile var. Birkaç saat sonra ilk uçak da kalkıyor.
Ama üçüncüsü yani “Ulusal Kapasite” de harekete geçiyor. Ama garip bir şekilde! Ona döneceğiz.
Bu iddia doğru mu peki?
“Devlet Nerede?” soruları geldikçe İçişleri Bakanı cevap vermek zorunda kaldı ve CNN Türk’de 17 Şubat tarihli programda bizim saat saat verdiğimiz tahmini dakika dakika verdi. 4.17’de 65 saniye süren depremden iki dakika sonra AFAD Başkanı İçişleri Bakanı’nı, 2 dakika sonra da İçişleri Bakanı Cumhurbaşkanı’nı aramış, 5.05’de 2 bakanla birlikte AFAD’da buluşulmuştu. (Şuradan izleyin, 7. dakikada itibaren).
Milli Savunma Bakanı da 4.30’da kuvvet komutanlarından rapor istemiş, 5.00’da Acil Durum Merkezi kurulmuş ve 5.10’da Cumhurbaşkanı ile görüşmüştü.
İki bakanın söylediklerine göre aslında depremden sonra iki saat olmadan bütün ilk adımlar atılmıştı. Hatta valiler ve garnizon komutanları da arandı.
Yani depremin ilk saati dolmadan bütün adımlar atılmıştı. Seviye 4 ilanı ile bütün belediyeler ve ülkeler hazırlıklara başlamış, üçüncü saat olmadan tekerlekler dönmeye başlamıştı.
Ama asker garnizonunda çıkmadı, AFAD da ortalıkta görünmedi.
Depremden sonra ilk üç gün!
AFAD ilk üç gün ortada yoktu. Depremin yaşandığı 10 kentin 9’unda depo ya da lojistik merkezi olan AFAD buradan depremzedelere yardım ulaştırmadı. Bunun nedenini bilmiyoruz. AFAD’ın üçüncü gün yaptığı açıklamada 92.738 çadır, 123.395 yatak ve 300.000 battaniye sevk edildiğini biliyoruz.
Böyle olunca insanlar “AFAD nerede?” diye sordular.
Depremin üçüncü saatinde her kentte en az üç bin asker hazır edilebilir, üç vardiya halinde beş bin asker ve kurtarmacı çalışarak binlerce insanı kurtarabilirdi. Malum ilk 24 saat ve ilk 72 saat çok kritik.
Asker pek ortalıkta yoktu ve herkes “Asker nerede?” diye sordu. Askeri kışladan çıkarmak yerine depremin ikinci günü konuyu twitinde dillendiren siyaset bilimci Özgür Emre Koç gözaltına alındı.
Veriler de askerin baştan beri ortalıkta olmadığı söylüyor zaten. MSB’nin resmi paylaşımlarına bakarsanız 7 Şubat’ta 7 bin 35, 8 Şubat’ta 16 bin 785, 10 Şubat’ta yani beşinci gününde 25 bin 251 asker depremle ilgili çalışıyor!
Peki neden? Tek bildiğimiz depremin ikinci günü IŞID’e karşı direnişi ile çok bildiğimiz Suriye topraklarında Rojava bölgesinde depremden de etkilenen Tel Abyad kentinin topçu ateşi ile vurulması. Bunu MSB’nin resmi paylaşımında üzülerek öğreniyoruz.
Kızılay ise ayrı bir felaket. Bugün “Kızılay nerede? sorusunun cevabı çok açık. Kızılay tüzüğüde yazan “İhtiyaç anında dayanışmanın, ızdırap anında şefkatin, farklılıklar karşısında hoşgörünün, savaşın en kızgın anında insancıllığın, merhametin, tarafsızlığın ve barışın simgesi olan Kızılay’ın kuruluş amacı; silahlı çatışmalar, doğal afetler, salgınlar ve olağanüstü durumlar karşısında toplumsal dayanıklılığı arttırmak, her koşulda, yerde ve zamanda, ayrım yapmaksızın korunmasız insanlara yardım etmek..” ifadesine aykırı bir şekilde yardımları, çadırları satmakla meşgul.
Kızılay ihtiyaç anında ihtiyaç sahibi ile dayanışan değil, onu yüksek fiyatlarla bir şeyler satmaya çalışan utanç verici bir kuruma dönüşmüş.
Bu kurumlar içinde bir tanesi var ki ilk üç günde çok ciddi işler yaptı. İletişim Başkanlığı bant daraltarak yardım faaliyetlerini engelledi, tekbircileri göndererek kurtarma tartışmalarını bulandırdı ve Ahbap’a dair tartışmalar ile tepkileri başka bir yere taşıdı.
Böylece depremin ilk 3 gününde yardım edecek kurumlar yardım edemedi, etmek isteyenleri ve sorgulayanları engelledi.
Politika: Depremden sonra ilk üç hafta!
Şimdi üç haftadan fazla zaman geçti. Üç haftanın sonunda hala çadır yok, su yok, aşevleri yetersiz, yardım ulaşmayan yüzlerce mahalle, köy var.
Peki devlet ne yaptı?
“AFETLER DOLAYISIYLE ALINACAK TEDBİRLERLE YAPILACAK YARDIMLARA DAİR KANUN” ortada iken, uygulanması gerekiyorken Cumhurbaşkanı OHAL ilan etti. Böylece yardımlara el koydu, kayyım atadı, yardımseverleri bezdirdi, hapse attı, yardım merkezlerine baskın düzenledi.
Şehircilik Bakanı yıkılan 4 bin yeni bina gibi bir sicili varken istifa etmek yerine"319 bin konutun tüm mikro-bölgeleme, jeolojik ve zemin etütleri tamamlandı" şeklinde açıklamada bulundu. 20 binden fazla evin inşaatına başladı ve tarım alanlarına geçici/kalıcı konutlar işine girdi.
Depremde Devlet Neden Yoktu?
Şimdi asıl soruya geldik. Devlet depremde yardımlaşmada yoktu, ama engellemede vardı. Çadır verirken yoktu ama çadır satarken vardı. Para harcarken adı geçmedi ama 115 milyar TL toplarken çok arzulu idi. Yardımlaşmaya öyle taş koydu ki cümle alem şahit oldu. Seviye 4 ilanında gerekli olan ülke içi ulaşımı, koordinasyonu ve çevirmen desteğini sağlamadı. Yani sıfır çekti. Onların güvenliğini bile sağlamadı.
Devlet deprem anında oradaydı ama göremedik onu. Çünkü bir şirketti artık.
Böylece paran yoksa kurtarmayan, ihtiyacın varsa sana ihtiyacını satan bir yapıydı. Kâr getirmiyorsan, seni nakte çeviremiyorsa bir hiçtin.
Yardımlaşmayı özelleştirmiş bir devlet vardı. Evet yardımlaşma özelleşmişti. Bunu görmedik, itiraf edemedik.
Bu özelleştirme modelinde kendi yardım kuruluşları bir oyuncu idi. Bu dernek ve vakıflara bir sermaye transferi vardı.
Asıl önemlisi, iki şeyin beynini boşaltmışlar, yönetim vasfını özelleştirerek ölüme sebebiyet vermişlerdi. Biri imardı, böylece güçlendirilmemiş 198 bin bina, yıkılan 4 bin yeni bina çıktı. Orada yapı denetimi özelleştirmenin adı idi. İkincisi ise AFAD. AFAD’ın içini boşaltmışlar, depolarını boşaltmışlar, kadrolarını boşlamışlar ve beyinsiz ve vasıfsız bir kurum yapmışlar. AFAD raporları işlerin nasıl boşlandığını gösteriyor zaten.
Şimdi anladınız mı o enkaz başında, kamera karşısında peydahlanan kötülüğü? Şimdi anladınız mı ağlayarak bölgeyi terk etmek zorunda kalan kurtarma ekiplerini? Şimdi anladınız mı devletin dayanışmaya nefretini, parasız dönen işlere saldırmasını.
Dayanışma Toplumu
Enkazın çok olması, refleksin işlememesi ve politikaların ise tersine çalışması şimdi daha net oldu değil mi? Enkazın altında yüzbinler kaldı, devlet kaldı ve siyaset kaldı. Ama o enkazdan bireyler yeniden canlandı sanki.
Geçtiğimiz üç hafta boyunca bu topraklar en büyük can kaybının birini yaşadı. Ama bütün bular olurken insanlar görmedikleri insanlara her türlü yardımı ulaştırmak için ellerinden geleni yaptı. AKP belediyeleri de dahil olmak üzere bütün belediyeler inanılmaz işler çıkardı. Bugün deprem bölgesinde para geçmiyor, dayanışma geçiyor. Askerler amirlerine rağmen yardıma koşuyor, hekimler izin alıp çalışıyor, sendikalar, örgütler bir dayanışma örgütü olmuş durumda. Sosyal medya bir dayanışma sovyeti gibi artık. Orada bürokratik kararlar alınmak yerine yardımlar bir imece ile organize ediliyor.
Eski devlet öldü, siz onu aradınız. Eski devlet daha çok azınlığın devleti, daha az halkın devleti idi. Yeni devlet ise o gün orada idi. Yeni devlet sadece ve sadece o azınlığın devleti idi. Nakte çeviremediği şeylerin değerinin olmadığı bir devlet bu aslında. Ortada ne basiretsizlik, ne liyakat meselesi var.
Devlet depremde oradaydı, ama yeni yüzüyle.
Siz şimdi nerede olmak isterseniz peki?
Ek okumalar:
Yazı için önemli bazı okumaları tavsiye ediyorum:
- 6 ŞUBAT DEPREMİ –ANTAKYA’DAKİ ARAMA-KURTARMA ÇALIŞMALARINDAN İZLENİMLER: Ses vere vere, bekleyerek öldüler
-
Depremin Meksikalı kahramanları yaşadıklarını Cumhuriyet’e anlattı: Başımıza silah dayadılar
-
Kızılay’ın tüzüğüne mutlaka bir göz atın
Yaşadığımız depremlerdeki bildiğimiz bilmediğimiz durumları ayrıntılara kaçmadan özüyle, net, açık açık anlatan bir yazı. Çok teşekkürler.