Geçenlerde patlak veren bir haber bana, bu ancak Türkiye’de olur, dedirtti. Haber ne miydi? Anlatayım. Eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın büyük oğlu Ahmet Özal babasına ait bir evi satmış. Evi satarken de binanın bodrumunda yıllardır farelere yem olan eski kitaplar ve atık evrakı kağıt hurdacısına vermiş. Hurdacı da bunların içinden işe yarayabilecek gibi gördüklerini tanıdığı bir sahafa satmış. Sahaf önündekileri karıştırırken Çok Gizli ibareli bir belge görmüş. Meğer bu 1993 tarihli bir Milli Güvenlik Kurulu (MGK) raporuymuş.
T24 haber sitesinin haberi şöyle:
“10 Haber’den Masum Gök’ün haberine göre, söz konusu belge 1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunulmuş. Susurluk Çetesi’ne ilişkin de bilgiler içeren ‘gizli’ damgalı belgede PKK’nın kuruluşu ve eylemleri anlatılarak nasıl bir mücadele yöntemi uygulanması gerektiği yazılmış. Gök bu belgenin kağıt hurdacısının eline nasıl geçtiğini de şöyle anlattı:
“‘ Bu yılın başında İstanbul Balmumcu’da bir ev satışa çıkarıldı. Evi satan Ahmet Özal’dı; yani bu belgenin sunulduğu Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu. Ahmet Özal konuyla ilgili olarak, ‘Evi kısa süre önce sattık. Evde böyle belgeler olduğunu bilmiyordum. Çok ilginçmiş,’ dedi.
“Anlaşıldığı kadarıyla bir dönem Turgut Özal tarafından büro olarak kullanılan evde bol miktarda kağıt ve kitap vardı. Bunları alsın diye bir kağıt hurdacısıyla anlaşılmış. Hurdacı da bunları sahaf Ahmet beye satmış. “
Haber daha sonra şöyle devam ediyor:
“ Raporun ortaya çıkışından bir yıl sonra 1994’te Kürt iş insanlarına yönelik faili meçhul cinayetlerin artış gösterdiği belirtiliyor. Raporda, Kürt iş insanlarının infazının MGK kararlarıyla gerçekleştiğini belirtiyor. Ayrıca raporda Toplumla İlişkiler Başkanlığı’nın (TİB) görev ve etkinlik alanının nasıl genişletileceğine dair bilgiler de bulunuyor.
Independent Türkçe’nin haberi de şöyle:
“MGK Genel Sekreterliği bu belgeyi 1992 sonunda, 30 Aralık’ta hazırlamıştı. A4 ebadında kağıtlara yazılı belge devletin gizli pek çok belgesi gibi kırmızı bir kapakla ciltlenmiş. Cumhurbaşkanı Özal’ın baş yaverince 22 Ocak 1993 günü imza karşılığı teslim alınmış.
“Belgede MGK Genel Sekreterliği’ne bağlı bir birim olan TİB’in görev alanının ve etkinliğinin nasıl genişletileceği kapsamlı bir plan olarak anlatılıyor. Ekleri hariç, 67 sayfalık “Psikolojik Etkinlik Çalışmaları Sonuç Raporu”devlet çapında yürütülecek psikolojik harekatta Genelkurmay Başkanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na, Dışişleri Bakanlığı’ndan Jandarma Genel Komutanlığı’na, MİT Müsteşarlığı’ndan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nden TRT’ye, Anadolu Ajansı’ndan Başbakanlık Yurtdışı Konuları Müşavirliği’ne kadar devletin pek çok önemli kurumunun MGK Genel Sekreterliği’ne bağlı olarak çalışan TİB’le koordinasyon içinde faaliyette bulunmayı sağlamayı amaçlayan yeni bir örgütlenme programı çıkarıyordu.”
Haberde o dönem Güneydoğu Anadolu illerindeki köy boşaltmalar, mezralar ve meralar kapatmalar, özellikle Kürt iş insanlarının faili meçhul cinayetlere kurban gitmelerinin hepsinin MGK kararlarına bağlı olduğuna dikkat çekiliyor.
DEM Parti milletvekili Pervin Buldan bu skandalı TBMM gündemine getirip, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un cevaplaması istemiyle soru önergesi, TBMM Başkanlığı’na da araştırma önergesi verdi. Buldan soru ve araştırma önergelerinde , “İnfazların MGK kararıyla yapıldığı ilk kez tescillendi,” ifadesini kullandı.
Bu kadar hayati öneme sahip, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en gizli raporlarından birisi nasıl bir kağıt hurdacısından çıkar? Cumhurbaşkanı da olsa Turgut Özal bu raporu hangi hakla alıp evine götürebilir? Devlet geleneği böyle bir raporun ait olduğu MGK’nın kasasında saklanmasını gerektirmez mi? Cumhurbaşkanlığı’ndan önce Başbakanlık, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı yapmış bir Turgut Özal devlet adabını bilmez mi ki bu kadar fütursuzca ve sorumsuzca davranmış olabilir?
Aklıma başka sorular da gelmiyor değil. Mesela birileri zamanı geldiğinde kullanmak üzere raporu saklayıp, daha sonra fırsatını bulunca ortalığa sürmüş olamazlar mı? Tam bir casusluk romanı gibi. Burası Türkiye kardeşim.
Yorum Yazın