Emel Seçen

Emel Seçen


Devrim yaratan kadınlar

Devrim yaratan kadınlar

Hem sınıfsal farklılıklara, hem vizyon sahibi olabilmenin; esasında özünden geleni büyütebildiğinde gelişeceğini, dünyaya var oluş sebebi ile “kadın” olmanın üretkenliğini, bir film içinde buluşturan Jeanne Du Barry.

Perde açılır açılmaz bizi, Jeanne karakteri üzerinden ve kendisini canlandıran Maiwenn (5.güç (1997), Sevginin Gücü- Leon, The Professional (1994), Benim Kralım (2015), DNA (2020)) Fiziksel yapısı itibari ile Barbara Streisand’a,  benzemesinden ötürü biraz, “Bir Yıldız Doğuyor(1976)”, biraz sınıfsal yükselişini ve “First Lady” olmaya çıkış öyküsü ile de eğer doğru ellerle aşk ile buluşursa, önce keşfedenin, “Pretty Woman’ı (1990)” olduğunu, hatırlatmasından dolayı; biraz romantik başlayan hikâyenin, aslında filmin sonuna kadar ne derece bir mücadeleye şahitlik ettirdiğini izliyoruz.

Yoksul ve babasız büyüyen ama kendisini, okumaya düşkünlüğü ile kendi kendisini geliştirmeyi başarabilmesinin bedelini, film boyunca gördüğümüzü sandıran yönetmen, filmin sonunda nihâi sonucu, bir dış ses ile veriyor.

Cannes Film Festivalinin açılış filmi olan, Jeanne Du Barry, önce sevgilisi olan Kont’un hırsları ve yetiştiği yerin ve yaşamış olduğu çağın açmazları arasında iki seçeneği vardır. Ya temizlikçi, ya fahişe olacak. Netice itibari ile çağlar boyu aşağılanan ve gerçek varlığı, baş tacı edileceği yerde, hem en altta ve ezilmeye, bedeni ve güzelliği ile açılan çerçeveden de hep sömürülüp, kanı emilmeye alıştırılmış kadınların, başka şansı var mıdır? Şansı varsa ihtimaller içinden bunu da, bulabilinir olduğunu, yoksul kenar mahallelerden sarayın gözdesi olabilme sürecini sunar. Kral’ın tek dostu, yoldaşı olmaya giden yolda, elbette bedelini önce kendisinin ödeyeceği aşk ile çizilerek.

Tabii film boyunca, XV.Louis’in ( Johnny Deep), Jeanne’yi (Maiwenn), ilk görüşte aşık olması, Jeanne’nin, hiçbir şey istemeyen doymuş hali, duruluğu, çocuksuluğunu tüm acılara rağmen kaybetmeyişi, yaşama sımsıkı sarılışı, onu tüm kadınlardan elbette farklı kılacaktır. Öyle ki Kral XV.Louis’i, gizli perde arkasından ilk tanışıp, birlikte oldukları günün sabahında, Kral, kendi yalnızlığını göstermek için onu gizli cam perde arkasında, aslında Kral da olsan bu yaşananların ne kadar saçma, ne kadar gereksiz törenler olduğunu ortaya koyacaktır.

Jeanne, Fransa Devrimine sebebiyet verecek yılların öngörüsünü bilmeden sarayda değişimleri başlatır. Kral ile birlikte, bir erkek kıyafeti giyip, tüm elit tabakayı karşıladığı gibi tam bir kadın gibi giyinip, tüm gözleri ve hatta hasetleri bile çatlatacaktır. Zekidir ama hiç paragöz değildir. Kral’ın aşkından başka bir şey istemeyen, Jeanne’n yaratıcılığı, kendisini eleştiren başta kralın kadın akrabaları tarafından sonradan taklit edilmeye başlanır. Sarayda, kültür birimi, meydana getirir. Resmi olmayan, First Lady, hem Kral’ı mutlu etmiş, hem kendi mutlu olmuş ama saray topluluğunun bir türlü onayını alamamıştır.

İleride Kraliçe olacak ve tarihe eylemleri kadar, halka verdiği fikir ile tarihe geçecek olan, sarayın yeni gelini, Marie Antoinette’in, finala yaklaşırken, sarayın bahçesinde sadece bir tek selamı ile büyük bir coşkuya kapılan, Jeanne’in, sevinçten tüm kuralları yıkıp, Kral’ın toplantı odasına girip, sımsıkı dudaklarına yapışıp, öptükten sonra tüm erkeklerin ve Fransa’yı yöneten idareci egemen sınıfın ağırlığını, adeta bir güneş gibi bölecek ve “ Benimle konuştular!” diyecek, Kral’da, kendisi odadan çıktıktan sonra şaşkın bakışları içinde çalışma arkadaşlarına dönüp, “O, çok mutlu!” diyebilecektir.

Aşkın büyük gücünü birbirlerinde bulup yaşatan ama Kral’ın zaafına yenik düşüşünü; erkeğin yaratılışı mı, sığındığı zayıflığı mı bu da erkekten erkeğe değişir.  Yoksa gerçekten seven bir erkek, kral da olsa eşini, sevdiği kadına yanlış yapar mı, sorusunu sordurup, aşkın ve sevginin gücünü, Kral’ın çiçek hastalığından dolayı ölümle yaşam arasında kalmışken; kendi hayatını riske edip, yatağının başında soluğunu solumaktan korkmayan güçlü kadın, Jeanne’in, uzaktan bakan eski eşi, kızları ve tüm saray cenahına, sevginin gücünü gösterişi, muhteşem. Ve Kral’ın, son nefesinde, yine onu araması ama  gerek kurallarından, gerek konumundan ve de Tanrı’ya vereceği hesabın gölgesinde ağzından çıkanlar düşündürücü.

Dünyanın bir yüzyılında yaşanmış bu hikâyenin; ne kadarı gerçek, ne kadarı doğru bilinmez ama bu Kral yaşadı. Ve tarihte, ilk eşi İspanya Kralının kızı, Mariana, (hiyerarşi yüzünden iptal edildi) ikinci eşi Polonya Kralının kızı Marie’di. Polonya ve Fransa tahtları arasında ki akrabalık ilişkisi, Fransa’nın Polonya Veraset Savaşına sebebiyet oldu.

Kral’ın pasif bir hükümdar olduğu, kadınlara düşkün olduğunu tarih yazsa da çok da pasif bir hükümdar değildi. Entrikayı sevmesi, tarihte (1748), “Secret du roi” (Kralın sırrı), gerçeğini doğurdu. Uluslararası ilişkilere yön verme arzusu, önemli Avrupa ülkelerine yerleştirdiği ajanlarla, gündemi kamuoyuna ters düşen siyasi hedefler doğrultusunda gizli diplomasi yaptırması ile tarihe geçti. XV Loui’nin, genişletmiş olduğu Ajanların yayıldığı ülkeler arasında; Polonya, Avusturya, Osmanlı, Prusya ve İsveç bulunmaktaydı.

Saraya giren ve 1756’da, Madame de Pompodour’un ektisi ile başlayan, bu ajanlaşma, süreci dışında kendisinin saraya hizmeti, 1745’de sarayın resmi ev sahibesi seçtiği, Pompadour markizi Jeanne- Antoinette Poisson, saraya ve krala taktım edilmiş, tüm kadınları eleyerek, hükümlerini indirerek, kendisinin ve sarayın hatta uluslararası devrimini gerçekleştirmiştir.

Jeanne dışında, siyasi olarak başka gözdelerin, Fransa’yı savaşa sokan krizde, karşı tarafa mali destek sağladığı, yazıyor ama ilk resmi ev sahibesi, Jeanne ise sanırım yönetmeninde, tam anlatmak istediği gibi ilkleri, hep aşk ve doğallığı ile yaparak sağlıyor.

Bu yüzden Kral için o, bir başka ve onun içinde, Kral başka. Yoksa henüz ilk tanışmada, hangi cesurum diyenin, kolay kolay yapabileceği bir durumdur. İlk defa Kral’ın karşısına çıkacaksınız, ama en önemli prosedür olan bir nevi saygı işareti olarak gösterilen; Kralın yanından çıkarken, geri geri minik adımlar ile arkanızı dönmeden, selam vermek istemediğinizi, bunu komik bulduğunuzu, kendisine söyleyebileceksiniz.

İşte tam da bu, Jeanne’i, bırakın dişi ve ya kadın olarak, dünyada var olmuş olmasını; şimdinin deyimi ile yatağına, koynuna girdiği, Kral’ın çıplak olduğunu, ilk kendisine söyleyebilen bir insan olması, Kral’ın, yalnız ve sadece güçlü görünmek zorunda olduğu ve gereksiz içinde sevgi bağı bulunmayan krallık ve soy bağlarından tamamen özgürleştirmesi ve ona bir Kral’dan çok, insan olması sıfatı ile dokunabilmesinin, altındaki ince çizgide yatıyor.

Gerçek aşk da çünkü maddiyat değil sadece kişilerin birbirleri ile “bir ve tek olma” hali vardır.

Kendi devrimini önce kendinde, sonra dokunduğu herkese sirayet ettiren; tüm güçlü, güzel, akıllı, paranın amaç değil araç olduğunu ve gerçek sevginin, dünyanın en büyük hazinesi olduğunu bilen ve üreten, bu uğurda amaç koyan tüm kadınlara selam olsun.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar