Matmazel Nora bir 6.45 vapuru tayfasıdır. Yani cumartesi-pazar hariç her sabah Kadıköy İskelesi'nden Sirkeci'ye pervane döndüren "Dilnişin" vapuruna binip, payitahtın "Evropa" topraklarına geçer ve asık yüzlü "sör"lerin ders verdiği okuluna tam zamanında yetişir.
Moda’da oturan Matmazel Nora, tramvayla Kadıköy vapur iskelesine gelir. Tramvaydan iner. Siyah saçlarını savura savura, hafif şehla zümrüt gözleri çok uzaklarda bir yere baka baka sekerek yürüyüp, Dilnişin vapuruna biner.
Gri okul üniforması içinde bir söğüt dalı gibi ince uzun duran Matmazel Nora'yı taşıyan Dilnişin vapuru salya demir eder, çarkçıbaşı istim basar, bir Sürmene bıçağı gibi çevik olan Laz çımacının palamarları çözmesiyle uskur döndürmeye başlar. Lacivert sular bembeyaz köpürür, saat tam 06.45'te yarım yolla yürümeye başlayan vapur, Haydarpaşa kerterizinde tornistan yapar ve zarif Kız Kulesini göz yaylımına alarak Sirkeci'ye doğru süzülür ki, sırtı mor menevişli kolyos balığı kaç para?...
Denizkızı Eftalya'ya vapur jübilesi
Efendim, bütün bunları iş dönüşü Ortaköy'de içinde tıkılıp kaldığım taksiden denize acıklı acıklı bakarken kurguluyorum. Her zamanki gibi trafik arapsaçına dönmüş, arabaların kaplumbağalardan bir farkı kalmamış. Oysa hemen yanı başımızdaki deniz ferahfeza makamında. İstatistiklere göre, İstanbul'da şehir içi trafiğinin ancak yüzde 6'sı deniz yoluyla yapılıyor. Belki yarım saattir hareket edemeyen taksinin içinde, öylece oturup denize bakarken, bu suların bir zamanlar kaç tane vapur taşıdığını düşünüyorum içimde bir yerler acıyarak...
Oysa 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, İstanbul’da ulaşımın önemli bir bölümü deniz yoluyla yapılıyordu. İlk düzenli kayık seferlerinin 1565 yılında başladığı ve 18. yüzyıl sonunda limana kayıtlı kayık sayısının dört bine ulaşmış bulunduğu biliniyor. Dedelerimiz, İstanbul'da bir yerden bir yere deniz yoluyla gitmenin, kara yolculuğundan daha kolay ve kısa olduğunu bilecek kadar akıllı adamlardı.
Marmara'nın bu yorgun suları bir zamanlar çok tekne ırgalamış, çok vapur yüzdürmüştür. Yıl 1937. O zamanın ünlü şarkıcısı Denizkızı Eftalya sahnelere veda ediyor. Marmara sularında vapur yürütülmesinden sorumlu olan Şirket- i Hayriye onun için şanına şöhretine layık bir jübile yapmaya karar veriyor. 11 vapur hazırlanıyor. Boğazın ortasına bir sal kuruluyor. Denizkızı Eftalya'nın hayranları ücretsiz olarak vapurlara bindirilip salın etrafına getiriliyor. Salda kocaman bir saz heyeti. Eftalya Hanım şarkılarına başlıyor. Hayranları da ellerindeki meşaleleri tutuşturuyor. Boğaz, vapurlar ve sal gökyüzündeki top top yıldızlarla yarışacak kadar pırıl pırıl oluyor…
Devlete ait bir vapur şirketinin, bir ses sanatçısı için jübile düzenlemesi, vapurlar yüzdürüp, sanatçı ile hayranlarını buluşturması, üstelik bunlar için beş kuruş para almaması gerçek olamaz diye düşünüyoruz ama, bu olay aynen cereyan etmiştir.
Dedelerimiz ulaşımda denizden bizlerden daha çok yararlanmışlardır. 1866’da Sirkeci, Kabataş ve Üsküdar iskeleleri hizmete girmiştir. Adalara, Modalara vızır vızır vapur yürütülmektedir artık ve bu durum İstanbul ahalisi arasında bir çeşit moda olmuştur.
Üsküdar, Kadıköy, Adalar derken, Tekirdağ, Bandırma, Gelibolu, Gemlik, İzmit, İzmir, Samsun, Trabzon hatta Varna ve Selanik'e vapur seyahatleri yapılmaya başlamıştır. Devrin gazetelerinde, "Selanik'ten dün akşam saatlerinde Sirkeci'ye yanaşan İnşirah Sefinesi, fevkalade zarif ve nadide İtalyan kumaşları getirmiş olup, İstanbul'un modaperver hanımlarına duyurulur" şeklinde ilanlar çıkmıştır…
Araba vapuru yandan çarklı
Bundan elli yıl öncesine kadar, Boğaz'ın karşılıklı iki yakası arasında otomobil, kamyon, kamyonet, hatta at arabası taşıyan yandan çarklı iki araba vapuru vardı desek, şaşkınlık yaratabilir ama bu da ayniyle vakidir, yani gerçektir. Şimdilerde feribot, hatta daha da samimi bir şekilde "feri" diyenler belki bilemez ama "Suhulet" ile "Sahilbent" adlı bu iki araba vapuru, elli yıl önceye kadar Boğaz'ın bir o yakasına, bir bu yakasına tırıs tırıs cevelan edip, her türlü malı taşımışlardır. (Her iki vapurun da isim babası Namık Kemal'dir.)
Sözün kısası, Sezen Aksu'nun Melih Cevdet Anday ustanın dizelerini seslendirirken söylediği gibi, "Ada vapuru yandan çarklı"dır ve bir zamanlar bu vapurlar Marmara sularında köpük köpük yüzmüşlerdir…
Çok güzel bir yazı. Acaba sne de bir gün Vapur festivali olarak kutlanabilir mi? Belki o güne özel vapur yarışları da yapılır, ya da yelken gösterilerinde olduğu gibi vapurlar süslenerek Boğaz'ı bir baştan bir başa geçerler, akşam da güvertelerinde müzik eşliğinde taşırlar İstanbulular'ı yine o güne özel bedava. Belki böylece halkın vapurlara olana sevgisi artar, diye düşünüyorum.