Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine bir kaç gün kala muhalefet blokuna yönelik, hükümetçe örgütlendiği anlaşılan saldırılar giderek artıyor. Bir kaç gün önce Trabzon’un göbeğinde AKP milletvekillerinin CHP’li milletvekili adaylarına tekme tokat girişmeleri, ardından da Erzurum’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na miting sırasında Hüda Par ve MHP tarafından devşirilmiş 200 kadar gencin taşlı saldırısı hükümet blokunun artık tam anlamıyla yenilgiyi kabullenip akıl sağlığını yitirdiğini ortaya koyuyor. Olay sonrasında Erzurum’un AKP’li Belediye Başkanı’nın İmamoğlu ve ekibini taşlı saldırıyı örgütlemekle suçlaması, sonrasında kendine İçişleri Bakanı sıfatını yakıştıran Süleyman Soylu nam şahsiyetin İmamoğlu ve muhalefet blokunu açıkça tehdit etmesi karşısında söyleyecek söz bulamadım. Utanma,sıkılma, ar, haya yok olmuş. Bu güruhun, işledikleri ağır suçları ört bas edebilmek için 14 Mayıs günü ve akşamında neler yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum. Dilerim korkularımda yanılırım.
Bütün bunlar olup biterken Fransa’da yayımlanan Le Point dergisinin son sayısında yer alan ilginç iki makaleye dikkatinizi çekmek isterim. Makalelerden ilki “Öteki Putin” başlığını taşıyor. Yazıda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, iki hafta önceki Akkuyu termik santralına ilk yakıt yüklenmesinin açılış töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan övgüyle söz etmesine dikkat çekiliyor. Şaşırmamak lazım tabii. Ne de olsa Erdoğan ve Putin iki eski dost. Dünya görüşleri ve siyaset tarzları birbirinin benzeri.
Yazıda şu ifade kullanılıyor:
“Erdoğan, seçim tarihi yaklaştıkşa konuşmasının tonunu yükseltti. Rakibi olan muhalefet blokunun liderine ‘Bay Kemal’ diye hitap ederek onu LGBT ve terorizm destekçisi, IMF’nin pençeleri arasına düşecek kişi’ olarak niteleyip, Batı dünyasını da ‘Türkiye’nin şahlanışını engellemeye çalışan hain emperyalist güçler’ sözleriyle suçluyor. Bu konuşma tarzıyla doğrusu Macaristan Lideri Viktor Orban ya da Putin’i hiç aratmıyor. Ancak bir fark var. Erdoğan artık yakın gelecekten kuşkulu. “
Yazının başka bir bölümünde şu ilginç cümleler var:
“Muhalefet bloku yirmi yıldır ilk defa ‘Erdoğansız elele’ hedefinde birleşmiş durumda. Öte yandan Erdoğan kendisi için işlerin iyice zorlaştığını görerek MHP’yle yaptığı ittifaka Hizbullah’ın siyasi kanadı olan Hüda Par’ı ekleyerek iyice aşırı sağa kaydı. İktidar kanadındaki panik ayan beyan görülüyor. İçişleri Bakanları Süleyman Soylu,’Tek projeleri (muhalefetin) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmek. 14 Mayıs seçimleri Batı’nın darbe planıdır,’diyebilecek kadar kendini kaybetti. “
Le Point’da bir de çok dikkat çekici bir söyleşi yayımlandı. Paris’teki Sosyal Bilimler Yüksek Okulu (Ecole des hautes etudes en science sociale) Müdürü tarihçi ve siyaset bilimci Hamit Bozaslan’la yapılan söyleşinin başlığı “Bozaslan:Ülke Boğuluyor, Oksijen Alamıyor”.
Bozaslan söyleşide diyor ki:
“Demokrasiler krizde. Bu da Erdoğan’ın söylemlerine çok yardımcı oluyor. Ama öte yandan, Türkiye,Rusya ve İran gibi anti-demokratlar da krizde. Rusya, Çin,İran,Özbekistan, Türkiye’yi tek bir bağ birbirine bağlıyor. Bunlardan birisinin devrilmesi diğerleri üstünde çok ciddi etkiler yapacaktır. Türkiye’deki bir değişimin İran, hatta belki Rusya üstünde çok önemli etkileri olacaktır.”
Hamit Bozaslan açıkça söylememiş. Ben söyleyeyim. Domino oyununu bilir misiniz? Çocukluğumda öğrenmiştim. Burada oyundan söz edecek değilim. Sadece domino taşlarını diklemesine yanyana dizdiğiniz zaman ne olduğunu anlatmak istiyorum. Daha açık söylemem gerekirse bunlardan bir tanesi devrilirse diğerlerini de yerle bir eder. Dominoyu siyasete uyarlayalım. Bu diktatörlüklerden birisi devrildiği takdirde işbirliği yaptığı ya da ittifak kurduğu öbürlerini de peşinden götürür.
Yorum Yazın