Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


Dr. Turhan Çömez: “AKP galiba ustabaşılık dönemine hazırlanıyor”

Dr. Turhan Çömez: “AKP galiba ustabaşılık dönemine hazırlanıyor”

AKP’nin kuruluş ve ilk yıllarında Tayyip Erdoğan’ın hem özel kalem müdürü hem de siyasi danışmanı olan Dr. Turhan Çömez, Türkiye’nin özellikle son yıllarda yaşadığı politik ve ekonomik sıkıntılara rağmen mevcut iktidarın Cumhuriyet’in yüzüncü yılının kutlanacağı 2023’ü hedeflediğini belirterek müstehzi bir ifadeyle, ”Çıraklık, kalfalık ve ustalık döneminden sonra şimdi de herhalde ustabaşılığa hazırlanıyorlar” diyor. Çömez bir de, önümüzdeki seçimlerde iktidarın  şansının çok düşük olduğunu  vurgulayarak, “Muhalefet yeter ki hata yapmasın,” ifadesini kullanıyor.  Dr. Turhan Çömez’le Cumartesi günü başladığımız söyleşinin devamı şöyle:

-Geçtiğimiz günlerde bir AKP milletvekili henüz hazırlık safhasında olduklarını, asıl hedeflerinin 2023 yılı olduğunu söyledi. Bu sözlere ne diyeceksiniz?

ÇÖMEZ- Sayın Erdoğan’ın, iktidarının dönemlerine zaman zaman verdiği isimler oldu;çıraklık, kalfalık, ustalık gibi...Herhalde şimdi ustabaşılık dönemine hazırlık yapılıyor. Ancak Türkiye yeni bir AKP iktidarı döneminin faturasını kaldıramaz. Sürecin böyle devam etmesi halinde faturası Türkiye’ye çok ağır olur. Yirmi yıllık bir dönemin artık bittiğini, AKP’nin uzatmaları oynadığını, bir mucize olmaması halinde AKP’nin Türkiye siyasetinde etkin rolünün kalmayacağını düşünüyorum. Halk gerçekten pek çok açıdan bunaldı ve tahammül gücü kalmadı.

Medyanın propaganda gücü de artık etkili olmaz. İnsanlar geleceğe dair umutlarını yitirdiler. Halk AKP’nin yaptığı yanlışların faturasını ödemekten ve bunları finanse etmekten yorgun düştü.

-AKP, bir mucize olmadığı takdirde iktidardan gider diyorsunuz. Bu mucize ne olabilir?

ÇÖMEZ- Covid pandemisi sonrası özellikle ekonomik alanda dünya yeni bir düzleme oturdu. Ukrayna-Rusya savaşından sonra hem ekonomik hem de siyasal olarak dünya yeni bir yapılanmaya gidecek; yeni bir model hayata geçecek. Bu süreçte Türkiye etkin ve anahtar rol oynayacak. Özellikle Avrupa’nın enerji güvenliği kaygıları yeni ittifaklar ve yeni politik modelleri zorlayacak. Türkiye başat ve çok önemli bir enerji koridoru haline geliyor; Avrupa’nın enerji güvenliği için vaz geçilmez bir ülke oluyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail’le kurulan yeni ilişkilerin nedeni budur. Bu ülkelerle yıllarca süren mesafeli tavır yerini bahar havasına terk etti.

Öte yandan Rusya’ya uygulanan ekonomik ambargolar Türkiye’ye yeni fırsatlar ve alanlar açacaktır. Coğrafi konumu ve ilişkileri nedeniyle Türkiye savaşta tam ortada durdu ve her iki ülkeyle (Ukrayna ve Rusya) ilişkilerini korudu. Bu pozisyon Batı’da da bir anlamda olumlu karşılandı. İşte bu pozisyonun Türkiye için zaman içinde pek çok yansımaları olacaktır. Tarım, tekstil başta olmak üzere pek çok sektörde tedarikçi ülke haline gelecektir.

Çin’e uygulanan adı konmamış ekonomik ambargolar  nedeniyle Avrupa zaten pek çok talebini yavaş yavaş Türkiye’ye kaydırmaya başladı. Tüm bunlara baktığımızda her ne kadar Türkiye 20 yılın çok ağır faturalarını ödemeye devam etse de uluslararası konjonktürün getirdiği çok büyük de avantajlara sahip.

- Yani ağır krizlerden fırsatlar mı doğar diyorsunuz?

ÇÖMEZ- Başta İngiltere olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri ve ABD Türkiye’yle iyi ilişkilerin önemini biliyor. Bugünkü konjonktürde Türkiye’de oluşabilecek bir istikrarsızlığa ne Avrupa ne de Amerika tahammül eder. Batılı ülkeler sadece Türkiye’de değil, İran’da bile istikrar arıyor. İran’da altı yıldır cezaevinde olan bir İngiliz geçtiğimiz günlerde serbest bırakıldı. Bunun karşılığında da İngiltere İran’a neredeyse yarım yüzyıldır ödemediği borçlarını ödedi.

O nedenle Türkiye’nin hem ekonomik hem de politik açıdan istikrarlı olmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Ukrayna-Rusya savaşının zorladığı, aslında istikrar istenen bir bölgenin tam ortasında konumlanıyor. Erdoğan’ı 20 yıldır yakından tanıyan Batı onun artılarını, eksilerini çok iyi biliyor; olaylar karşısında reflekslerinin nasıl olacağını da çok iyi kestirebiliyor.

-Batı isterse Erdoğan’ı ayakta tutabilir, diyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın yakın dostu olan AKP’li Ethem Sancak da aynı şeyi söyledi, “AKP’yi ABD iktidara getirdi,” dedi. Buna ne diyorsunuz?

ÇÖMEZ- ABD’nin Türk siyasetinde tercihlerinin olabileceğini ama siyasi iktidarları belirleme gücüne sahip olmadığını düşünüyorum. ABD tanıdığı, bildiği AKP’yle yoluna devam etmek isteyebilir. Ancak bunu belirleme gücünü tamamıyla elinde tuttuğuna inanmıyorum.

Az önce de söylediğim gibi bazı dış politik adımlar, ekonomik destekler AKP’nin başarı hanesine yazılacak sonuçlar doğurabilir ama ABD’nin bir partiyi iktidara getirebileceği iddiasına katılmıyorum.

Erdoğan’a aşık olduğunu açık açık söyleyen Ethem Sancak’ın , ABD’nin AKP’yiiktidara taşıdığı sözleri üstüne parti disiplin kuruluna sevk edilince AKP’den alel acele istifa etmesini nasıl karşıladınız?

ÇÖMEZ- Aslında şaşırmadım. Bana göre artık Erdoğan için dost ya da düşman yoktur; işine yarayan ya da yaramayan insan vardır. Zaten Ethem Sancak son bir yıldır Erdoğan’ın işine yarama özelliğini kaybetmişti. Son olarak AKP’nin tahammül edemeyeceği ifadeler kullandı; bunun da bedelini ödedi. Soylu, Kurtulmuş, Bahçeli gibi bir zamanlar kendisini çok ağır ifadelerle eleştirmiş olanlarla yoluna devam edebilen Erdoğan’ın, kendisine tutkulu bir aşkla bağlı olanlarla yolunu kolaylıkla ayırabilmesi onun pragmatik siyasal karakterinin doğasına bağlıdır.

- Peki sizce neden hemen disiplin kuruluna sevk edildi? Ethem Sancak olayını nasıl okumak lazım?

ÇÖMEZ- Hatırlayacaksınız. İçişleri Bakanı Soylu altılı masa bildirisinin, gerekli düzenlemelerin yapılması için bir AB büyükelçisine gönderildiğini iddia etti. Yani iktidar bir anlamda altılı masanın bazı dış güçlerle bağlantısı olduğunu ima etti. Hemen bunun ardından Ethem Sancak AKP’yi ABD’nin iktidara getirdiğini söyleyince AKP’de büyük bir öfke oluştu. Çünkü bir partili ortaya koymak istedikleri tablonun tam tersini söylüyordu. Öte yandan AKP son dönemde büyük ölçüde MHP’nin etkisi altında kaldı. Sancak’ın bu ifadeleri gerek MHP yönetiminde gerekse de tabanında büyük bir huzursuzluk yaratacaktı.

AKP’nin son dönemde yerli ve milli kavramları vurgulaması, ayrıca her olumsuzluğu dış güçlere bağlamasını da hatırlayalım. İşte Ethem Sancak bu söylemi de boşa çıkarttı. Tüm bunları göz önünde bulundurduğunuzda siyasal infazı kaçınılmazdı.

Tabii bunun parti içinde yansımaları olacaktır. Pek çok AKP’li politikacı artık hiç kimsenin yerinin garanti olmadığı hissine kapılacaktır. Yani toplumda hakim olan korku atmosferi AKP koridorlarına da yayılmıştır. Eminim pek çok AKP’li, reise tutkulu bir aşkla bağlı olanların hali buysa bizim gibi uzaktan sevenlerin hali ne olacaktır, diye kara kara düşünüyordur.

– Peki, muhalefetin pozisyonuna ne diyorsunuz? Yani muhalefetin attığı adımlar doğru mu, sonuç almaya yeter mi?

ÇÖMEZ- Bana göre şu an muhalefet bloku iktidardan çok önde. Süreç böyle devam eder, üstelik AKP’nin beklediği mucize gerçekleşmezse hem parlamento hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet ipi göğüsler. Kemal Bey’in helalleşme açılımıyla Meral Hanım’ın partisini merkez sağda konumlandırma çalışmaları son derece önemli.

AKP, şartlar gereği MHP’yle fazlasıyla angajmana girdi ve farkında olmadan marjinalleşti. AKP’nin boş bıraktığı alanı şimdi muhalefet dolduruyor ve AKP’nin oyun alanını daraltıyor. Ancak muhalefetin kadrolarını genişletmesi ve çözüm önerilerini topluma daha somut biçimde anlatabilmesi gerekli. Bu konuda bazı eksikliklerin olduğunu düşünüyorum.

Öte yandan Türkiye’nin dış politikada giderek artan önemini AKP çok iyi değerlendirdi ; bu alanda politik kazanımlar elde etmeye çalışıyor. Muhalefetin de böyle adımlar atması, dış dünyayla daha somut ilişkiler kurması, sadece ülke içinde değil, ülke dışında da özellikle ekonomi ve dış politikadaki pozisyonunu anlatabilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

-İktidar ve muhalefetin avantaj ve dezavantajları konusunda  biraz daha ayrıntı verir misiniz?

ÇÖMEZ-İki tarafın da avantaj ve dezavantajları var ama yeter ki muhalefet önemli hatalar yapmasın,  AKP ve ortağı MHP’nin önümüzdeki seçimlerde ipi göğüslemesi hemen hemen imkansız görünüyor.

Türkiye muhafazakar bir ülke. AKP’nin dini motifleri kullanmadaki becerisi malum. Bu bakımdan AKP’nin üstünlüğünün olduğunu söylemek mümkün. İngiltere’ye gelmeden önce rahmetli Demirel’le görüşmüştüm. Dinle siyaset çatışırsa din mutlaka kazanır, demişti. Erdoğan’ın bu konuda önemli bir avantajı var.

AKP, özellikle son aylarda ilk yıllarında olduğu gibi,yönünü yeniden batıya çevirdi.  Düşman ilan ettiği ülkelerle yeniden el sıkışıyor, ittifaklar oluşturuyor. Yeni dünya düzeninde Türkiye’nin, merkezinde bulunduğu koridor çok daha önemli ve değerli hale geldi. Bu bakımdan Batı, reflekslerini çok iyi bildiği Erdoğan’la yola devam etmeyi tercih edebilir.

Erdoğan’ın çeyrek yüzyıldır, belediye başkanlığından beri girdiği bütün seçimleri kazandığını unutmayalım. Halkla iletişim kurmada, seçim stratejisi belirlemede büyük bir yeteneğinin olduğunu unutmayalım. AKP’li çevrelerin sermayeyi büyük ölçüde kontrol ediyor olmaları da ihmal edilmeyecek bir avantajdır.

Öte yandan, halkı derinden etkileyen bir ekonomik kriz var. Kısa vadede bir umut ışığı da görünmüyor. Günün sonunda halk tenceresinin kaynayıp kaynamadığına bakar. Önümüzdeki seçimlerde pahalılık ve işsizlik anahtar rol oynayacaktır. Buna karşılık AKPliler’in lüks hayatları, bol maaşlı yöneticileri, toplumun çektiği sıkıntıları küçümseyen ifadeleri farkında olmasalar da kendilerini ağır yaralayacaktır.

AKP’nin ana akım medyadaki hakim gücüne karşılık sosyal medyada üstünlük muhalefettedir. Paralı trollere rağmen bu üstünlük kırılamamıştır. Oluşan bu bilinçli ve doğal muhalefet genel seçimlerde Millet İttifakı’na yarayacaktır.

Mülteci sorunu halkı derinden rahatsız etmektedir. İktidarın mültecileri göndermeyeceğini açıklamasına karşılık muhalefetin uluslararası düzenlemeler doğrultusunda mültecileri göndereceğini beyan etmesi halk nezdinde bir karşılık bulacaktır. Seçimlere doğru AKP’nin mültecilere vatandaşlık hakkı verip bir miktar daha oy devşirme girişiminde bulunabileceğini de akıldan çıkarmamak lazım.

-Peki, gelecekten umutlu musunuz?

ÇÖMEZ- Elbette umutluyum, hem de hiç olmadığım kadar. Elbette bu dönemler geçecek. Ülkenin kaynakları iyi değerlendirilsin, iyi yönetilsin, çalınmasın. Çırpılmasın. Bir kaç yılda toparlarız. Yeniden elele, gönül gönüle, huzur içinde, umutla , sevgiyle geleceğe yürürüz. Bunu, 12 yılı sürgünde, tam 14 yıl İngiltere’de yaşamış , burayı tanımış, dünyaya buradan bakabilmiş biri olarak inanarak ve yürekten söylüyorum.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar