Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


Dr. Turhan Çömez:”AKP’li 20 yıl Türkiye’nin travmatik dönemi”

Dr. Turhan Çömez:”AKP’li 20 yıl Türkiye’nin travmatik dönemi”

AKP’nin kuruluş ve erken  dönemlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden birisi olan özel kalem müdürü, danışmanı, eski Balıkesir milletvekili Dr. Turhan Çömez 14 yıldır İngiltere’de yaşıyor. Ergenekon kumpasına dahil edilmeye çalışılan Çömez’le tanışıklığımız 16 yıl öncesine dayanıyor. Tanıştıktan sonra çok sık görüştüğüm Çömez’le uzun bir aradan sonra yeniden buluştuk, dertleştik. 5 Mart 2006’da yaptığımız bir söyleşide bana, “Milletin vekili korkmadan konuşmalı,”demişti. Yıllar sonraki  buluşmamızda ortaya iki bölüm halinde sizlere sunacağım bu söyleşi çıktı. Siyasetin, hele de AKP gibi bir partide siyaset yapmanın  nasıl inişli çıkışlı, çetrefilli bir uğraş olduğunu Çömez’in anlattıklarından daha iyi öğreniyoruz.  

Erdoğan’la nasıl tanıştınız?

ÇÖMEZ- Erdoğan’la tanışmamız neredeyse 30 yıl öncesine dayanır. Erdoğan o sıralar Refah Partisi İstanbul İl Başkanıydı. Ben de İstanbul Vakıf Gureba Hastanesi’nde doktordum. Milliyetçi, muhafazakar kökenden geliyordum; siyasete ilgi duyuyordum. Anadolu’nun küçük bir köyünde doğdum. Babam din eğitimi almamı istediği için beni İmam Hatip Okulu’na vermişti. Ama daha sonra bilim insanı olmanın beni daha çok heyecanlandırdığını fark ettim .

Yoğun bir çalışma temposunun ardından sınavlarda oldukça yüksek puan alarak İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdim. Babamı ikna etmek kolay olmadı ama sonunda hekim olmama rıza gösterdi.

Yani sizinki tam anlamıyla ataerkil bir aileydi, öyle mi?

ÇÖMEZ- Evet, pek çok Anadolu ailesi gibi...Fakülteyi bitirdikten sonra Erzurum’a sağlık ocağı hekimi olarak tayin oldum. Ardından Bandırma Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne tayinim çıktı. Bütün o çalışma arasında sürekli siyaseti takip ediyordum.

O arada genel cerrahi sınavlarına girerek kazandım ve İstanbul’a gittim, genel cerrahi asistanı olarak çalışmaya başladım. Erdoğan’la tanışmam o döneme rastlar. Zaman zaman görüşürdük. Derken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildi.

Temaslarımız hep sürdü ama belediyede aktif bir rolüm olmadı. Zaman zaman sağlıkla ilgili bazı sorunlarda bana danışıyordu. Bildiğiniz gibi, okuduğu bir şiir nedeniyle yargılanarak mahkum oldu. Cezaevi sürecinde mağduriyetine inandığım için kendisine büyük destek verdim; haftada üç-dört kez ziyaretine gittim. Cezaevinden çıktığında parti kurma çalışmalarına başlayınca kendisiyle çalışmamı istedi.

Böylece hekimlik kariyerimi bırakarak özel kalem müdürü ve siyasi danışmanı olarak kendisiyle çalışmaya başladım. Genel seçimlerde kendisine danışmadan milletvekili aday adayı olduğumda buna büyük tepki gösterince özel kalem müdürlüğü ve danışmanlığından istifa ederek İstanbul’a döndüm.

Birlikte çalışırken herhangi bir sorun yaşadınız mı?

ÇÖMEZ- Aslında o süreç içinde bazı uyumsuzluklar baş göstermiş, artık birlikte yol yürüyemeyeceğimiz ortaya çıkmıştı. Ancak, sonradan parti kurullarında istifamın  çok tartışıldığı  ve bunun yansımalarının  olacağının hesap edildiğini öğrendim. O yansımaları önlemek için de şöyle uygun bir formül bulunmuş:

Anketler Balıkesir’den AKP’nin üç milletvekili çıkaracağına işaret ediyormuş. Beni Balıkesir 4. Sıraya koyarak hem aday yapılmam hem de seçilmemem hesap edilmiş.

Listelerde adımı görünce kendisine telefon edip teşekkür ederek, dördüncü sıradan gösterilmeme rağmen kesinlikle seçileceğimi söyledim. Nitekim o dönem AKP Balıkesir’den beş milletvekili çıkardı. Benim de siyasi yolculuğum böyle ilginç bir sürtüşmeyle başlamış oldu.

Sonradan ilişkiniz nasıl devam etti?

ÇÖMEZ- Bir genel başkan ve milletvekili ölçeğinde devam etti; hayli mesafeliydi. Zaten bir süre sonra partinin uyguladığı politikalardan rahatsız olduğum için önce parti içinde, daha sonra da açıktan yüksek sesle eleştirmeye başladım.

AKP’nin bir grup toplantısında önceden söz isteyerek uzun bir konuşma yaptım. Pek çok bakanın uygulamalarına eleştiriler yönelttim. Özellikle yolsuzluklar, dış politika ve ekonomik konularda duyduğum rahatsızlıkları dile getirdim. O dönem nisbeten özgür bir basın vardı. Pek çok gazete bu sözlerimi manşetlerine taşıdılar. Bu konuşmamın ardından partide istenmeyen adam ilan edildim. AKP’yle bir daha da hiç uzlaşamadık. Ama son güne kadar parti içinde kalmayı ve mücadelemi bu şekilde sürdürmeyi tercih ettim.

Peki, hiç zorlanmadınız mı?

ÇÖMEZ- Elbette çok zor oldu. Çok güçlü bir siyasi parti içinde böyle siyaset yapmak çok zor ve stresli bir işti. Özelleştirmeler, ihale yöntemleri, partizanca tutumlar, parti içi demokrasi eksikliği, hukukun üstünlüğünün terk edilmesi, dış politikadaki yanlış adımlar benim başlıca eleştiri konularım olduğu için partiyle aramız iyice açıldı. O dönemin sonunda kamuoyuna açık bir mektup yazarak AKP’yle yollarımı ayırdığımı ilan ettim.

Partiden ayrılınca eski görevinize dönmenizi engellemediler mi?

ÇÖMEZ- Evet. Buna onay vermediler. Bunun üstüne bir süre Türkiye’yi dolaşmak, konferanslar vermek, toplumun zihninde mütevazı da olsa bir ışık yakmak istedim. Orada da engellerle karşılaştım. Bunun ardından bir süre uzaklaşmanın, kendimi yenilemenin, geliştirmenin ve bir nebze nefes almanın doğru olacağını düşündüm. Londra’da bir dil kursuna yazılarak THY’nin tarifeli seferiyle İngiltere’ye uçtum. Dört saatlik bir uçuştan sonra bir daha 12 yıl süreyle geri dönemeyeceğim bir yolculuk yaptım.

Gidişinizin hemen ardından Ergenekon kumpasına dahil edilerek eviniz basılmadı mı?

ÇÖMEZ- Evet, Ergenekon kumpası bütün şiddetiyle başladı. Evim basıldı;ailem, çocuklarım pek çok eziyete maruz kaldı. Böylece tam 12 yıl süren sürgün hayatım başladı.

-Sürgün hayatınız boyunca, Londra yıllarınızda neler yaşadınız?

ÇÖMEZ- Çok zor zamanlardı. Ekonomik zorluklar çektim. Dilini, kültürünü bilmediğim yabancı bir ülkede işsiz güçsüz hayata tutunma mücadelesi verdim. Kalacak yer bulamadığım günler oldu. Geçimimi sağlamak için tren istasyonu gişelerinde bilet sattım. İngiliz Hükümeti beni iade etmek istediği için bir süre cezaevinde yattım. Ama zamanın İngiliz İçişleri Bakanı (Theresa May) hakkında cezaevinden dava açarak davayı kazandım. Böylece oturum hakkı elde ettim. Dil bilmiyordum, mesleğime on yıl ara vermiştim. Gece gündüz çalıştım dil öğrendim, tıp fakültesi sınavlarını yeniden vererek hekimlik lisansı aldım. Kariyerime, bir üniversite hastanesinde mütevazı bir görevle yeniden başladım. Bugün kanser ameliyatları yapıyor, hekim yetiştiriyor, bir yandan da buraya gelen Türk meslektaşlarıma yardımcı oluyorum.

Artık arada bir İstanbul’a geliyorsunuz diye biliyorum...

ÇÖMEZ-Evet, hemen hemen her ay İstanbul’a geliyor, ailemi, dostlarımı görüyor, doğup büyüdüğüm topraklarda hasret gideriyorum.

 Peki, kesin olarak dönecek misiniz?

ÇÖMEZ- Elbette döneceğim. Ancak şimdi zamanın uygun olmadığını düşünüyorum.

Bütün bu yaşadıklarınızdan sonra kızgınlık ya da kırgınlık hissediyor musunuz?

ÇÖMEZ- AKP’nin yaptıklarına ülkem adına elbetteki hem üzgünüm hem de kızgınım. Ama onlara karşı kendimle ilgili bir duygu taşımıyorum. Kızgınlık ya da kırgınlık kadar bile bir duygumu hakettiklerini düşünmüyorum. Yirmi yıllık bir dönemin sonunda kendim için değil, ülkem adına tek beklentim yaşananlardan hepimizin bir ders çıkarıp bir şeyler öğrenmemiz. Türkiye’nin nutuklarla, hamasi duygularla, günübirlik politikalarla yönetilemeyeceğinin anlaşılması.

AKP’nin siyaset sahnesine çıktığı dönemle bugün geldiği noktayı karşılaştırdığınızda neler görüyorsunuz?

ÇÖMEZ-  AKP siyaset sahnesine çıkarken kendine “Erdemliler Hareketi” adını verdi ve siyaseti ilkeler üstüne bina edeceğini söyledi. Yöneten ve denetleyen bir demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü,  hür teşebbüs, şeffaflık, denetlenebilir olmak, ortak akıl, sivil toplumun güçlenmesi, , basın özgürlüğü, merkeziyetçi ve katı hiyerarşik yapıyla kayırmacılıktan kurtulmak, verimli ekonomi modeli, kamu harcamalarının kontrol altına alınması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, enflasyonla mücadele, , reel sektörün güçlendirilmesi gibi Türkiye için önemli ve gerekli politikaları savunarak iktidara geldi. Batı yanlısı, modern, bununla birlikte muhafazakar demokrat kimliğiyle örnek bir model ülke ideali vardı.

Yirmi yıl sonra gelinen noktada bunların hiç birinin gerçekleşmediğini görüyoruz. Demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerde Türkiye sınıfta kaldı. Yargı bağımsızlığından bahsedebilmek artık hayal oldu. Elde ne var ne yoksa satıldı. Dışardan gelen sıcak para har vurulup harman savruldu. Ülkenin istikbali betona gömüldü. En temel tarım ürünlerinin bile ithal edildiği bir ülke haline geldi.

Her yerde korku iklimi hakim oldu; basın özgürlüğünden bahsetmek hayal oldu. Dış politikada tamamıyla güdümlü bir yol izlendi. Büyük yalpalamaların kısa ve orta vadede ağır maliyetleri ortaya çıktı. Sadece Suriye politikasındaki beceriksizliğin faturası milyonlarca mülteci ve bunların gelecek nesillerimize bile taşınacak ağır maliyetleri . Özetle söylemek gerekirse 20 yıllık AKP iktidarı Türkiye için uzun yıllar etkileri sürecek travmatik bir dönem oldu.  

(İkinci bölüm 13 Nisan Çarşamba gününe)

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar