Dünya Basın Özgürlüğü
günü yine buraya uğramadı
Dünya Basın Özgürlüğü günü, bizim buralara hiç uğramadı.
Her yıl 3 Mayıs’larda aynı yazıyı yazarım.
Kaç yazı oldu anımsamıyorum. Hepsi birbirinin tekrarı.
Yazılı, görsel, dijital medya üzerindeki baskılarla başa çıkamıyor bu ülke.
Özgür gazeteciliğin önündeki engelleri bir türlü aşamıyoruz. Hapisteki gazeteciler sıralamasında dünya birinciliğini neredeyse hiç kaptırmıyoruz son 15 yıldır.
Tutuklanan gazetecilerle ilgili haberlere artık pek yer vermiyor yayın organları. Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Basın özgürlüğü mücadelesi de tutarlı ve kararlı bir irade ile sürdürülemiyor.
HAPİS CEZASI GÜNÜ
Ana akım medyanın büyük bölümünün iktidarla organik bağlar içinde olması, yandaş gazetecilik iklimi basın özgürlüğünün önündeki en büyük tehlikelerden biri oldu. Onlar da meslektaşlarımız ama kolay yolu tercih ettiler.
Barış Terkoğlu, bağımsız gazeteciliğin üzerine çöken en karanlık dönemlerde araştırmacı gazetecilik yaptı cesaretle, arı yuvalarına çomaklar soktu. Halkın haber alma özgürlüğü meşalesini hep yukarıda tutarak gerçekleri açığa çıkardı.
İşte sevgili meslektaşım Barış, Mahrem kitabına yönelik engelleme kararını eleştiren yazıları nedeniyle iki yıl hapis cezası aldı dün.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nüz kutlu olsun.
İYİ Kİ VARLAR
Bugün tam 16 gazeteci cezaevinde.
Kaç gazeteci tehdit ediliyor, göz altına alınıp koşullu bırakılıyor, kaç televizyon kanalı ağır para cezalarıyla susturulmaya çalışılıyor. Artık hesabını tutmak mümkün değil.
Bütün bunlara rağmen her dönem birileri çıkıyor, gerçeklerin peşinde yılmadan koşuyor, haber uğruna baskılara meydan okuyor.
Barış Terkoğlu gibi.
İyi ki varlar.
Basın ve ifade özgürlüğü neden önemli.
Çünkü düşünce özgürlüğü olmadan, basın ve ifade özgürlüğü olmadan yolsuzluklardan, yoksulluktan, haksızlıklardan, karmaşadan, istikrarsızlıktan, yasa tanımazlıktan, ahlaksızlıklardan, çarpıklıktan, sömürüden, yalandan, manipülasyondan kurtulamayız?
Ne alaka demeyin, okur habere ulaşınca memleket mi kurtulacak demeyin. Sakın demeyin.
Çünkü basın özgürlüğü, habere ulaşma hakkı demokrasilerin en temel direğidir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. Maddesi şöyle der:
“Her ferdin fikir ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, müdahale edilmeksizin fikir sahibi olma, bilgi ve düşünceleri sınırlar söz konusu olmadan her türlü medya aracılığıyla arama, elde etme ve yayma hakkını içerir.”
İnsan Hakları Mahkemesi, son yıllarda muhafazakarlaşmış olsa bile kararlarında düşünce suçlarında hapis cezası öngörülemeyeceği konusunda ısrarcıdır.
GERÇEKLER BASKIYLA SIVANMAZ
Ne oluyor, gazetecileri cezaevlerine tıkarak gerçekleri yok etmek mümkün mü?
Bir şey ya vardır ya da yok. Varsa, mesela yolsuzluk varsa, mesela halka yalan söyleniyorsa, mesela halkın vergileri çarçur ediliyorsa, mesela çevre felaketlerine çanak tutulmuşsa, mesela kokuşmuş bir şeyler varsa vardır. Gazeteci onları ortaya çıkartarak, haberini yaparak halkı uyarır. Halkın gerçeği bilmesini sağlar.
Halkın, doğru seçimler yapmasının güvencesidir basın özgürlüğü.
Eğer, toplumun sağduyusunu yitirmesini istemiyorsak, eğer hak ve özgürlüklerin kolayca çiğnendiği bir ülkede yaşamak istemiyorsak basın özgürlüğüne yaşam özgürlüğümüz gibi sahip çıkmak zorundayız.
SÜPÜRGELİ ZİHNİYET
1 Mayıs’ta AKP iktidarı İstanbul’u hapsetti. İşçiler, emekçiler, sivil toplum örgütlerinin 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda anmasını engellemek için polisler yığıldı sokaklara.
Gerek Bozdoğan Kemeri önünde çıkan olaylarda, gerek başka yerlerdeki karışıklıklarda polislerin ortak bir ifade kullanmaları dikkat çekti.
“Süpürün!”
Ama daha da dikkat çekici olanı ilk hedef basındı. Kameramanlar, muhabirler, gazeteciler daha sonra gelecek olayları yansıtmasınlar diye önce onları püskürtmeye kalkıştılar.
Gazeteciler plastik mermilerin hedefi oldu
Bu kabul edilemez bir durumdur. Maalesef öylesine sürekli gündem pompalanıyor ki, bu konu üzerinde de gerektiği kadar ciddiyetle durulamadı.
İstanbul Valisi Davut Gül, bir gün sonra özür diledi ve yukarıdan verilen saldırı talimatlarının “süpürme” sözcüğü ile iletilmediğini açıkladı.
Duyan duydu. Üstelik çok farklı bölgelerde konuşlanan muhabirler aktardılar “süpürün” dendiğini.
Saldırın, temizleyin, süpürün ne fark eder. Şiddet hangi sözcükle ifade edilirse edilsin şiddettir sonuçta.
Ama süpürmenin pis bir özelliği vardır. Tozlar havalanır, dağılır yine döner dolaşır aynı yerde karşısına çıkarlar temizlik kumkumalarının.
Gazeteciyi susturmak, basın üzerindeki baskıları artırmak da bir nevi süpürme nafileliğidir aslında.
Susturdukça daha gürleşir gerçeğin sesi.
Yorum Yazın