“Hemen her yerde, hemen her gün tiyatrodan bahsedilip de insanı heyecanlandıran bir tiyatro olayı ortaya koyamayan memleket var mıdır?”, sorusunu duyunca kaçabildiğim yere kadar kaçıyorum. Utanıyorum çünkü ötesi var mı?
Kızıyorum da… Türk Tiyatrosu artık ne yazık ki siyasette, sokakta, kavgada, hakarette… Kısacası sahne dışındaki her yerde! Sahnede bir tiyatro var ama kesinlikle Türk Tiyatrosu değil. Olmadığını zaten tek soruyla anlayabiliriz: İş bu gün yerli yazarlarımız, oyuncularımız ve rejisörlerimiz; halkın ilgisini çekebilen piyesler vücuda getirebilmiş midir?
Yazar olarak Musahipzâde Celâl’in, Haldun Taner’in, Sâdık Şendil’in, Oktay Arayıcı’nın; adapteci olarak İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci’nin, Beliğ Selönü’nün, Melih Vassaf’ın, Necabettin Yal’ın; oyuncu olarak Yıldız Kenter’in, Gülriz Sururi’nin, Lale Oraloğlu’nun, Altan Karındaş’ın yerini doldurabildik mi?
Dün illa Stanislavski, bugün illa Eric Morris tarzı… Ama asla gelenek, ama asla bizden çıkan tarzlar… Netice ne başkası, ne de kendi olabilmiş bir tiyatro. Repertuar tiyatrosu tanımına uyan bir tiyatromuz var mı, söyleyiniz? Eğer tiyatromuz bu kadar muğlak konumda bulunmasaydı inanınız, her krizde ilk darbe yiyen sektör olmazdı.
Kıymetini bilelim ki şu an sahnede oyunculuklarını sürdüren Ali Poyrazoğlu, Genco Erkal, Nevra Serezli, Suna Keskin gibi ustalarımız var… Yarınsız bugünde hâlâ sahne alıyorlar… Ali Poyrazoğlu ve Genco Erkal ustaların tiyatroları yarım asrı çoktan devirmiş. Az mı?
Ne desek nafile, ne desek boş! Herkes bildiğini okumuyor ama oynuyor. Evet, okumadan oynuyor. Hariçten gazel okuyoruz sanki… Hep okumak olmaz, biraz da yazalım:
GAZEL
Boğaz boyunca batsan, “Uzun boyun…” diyorlar,
Susup da beklesen hep, “Yazık, koyun!” diyorlar.
Ki laf karın doyurmaz dedikçe bir ağızdan;
Atıp, verip vaat, söz, “Alın doyun!” diyorlar.
Alışveriş yaparken fiyatlar el yakınca,
“Hazır sıcak vatandaş, çabuk soyun…” diyorlar!
“Yazan: Yaşar Kemal’dir” Kapakta bilgi olsa;
İnanmaz az mı câhil, “Bu Tolstoy’un…” diyorlar.
Bu çevrilen dolaplar hep Erdemî tiyatro,
“Hayat mühim değildir o bir oyun!” diyorlar.
Senenin bir gününü, 27 Mart’ı, dünya tiyatroya vermiş; ne güzel. İnsan vâr oldukça yaşasın tiyatro! Yalnız Türkiye için bu gün pek de geçerli değil gibi… Bizde her gün tiyatro; görmezlikten gelmiyor musunuz?
Tebrikler.