Edirne ve İmralı denklemine sıkıştırılmaya çalışılan siyaset: Sorunlar ve Çözümler
Giriş
Erdoğan’ın son açıklaması olan Edirne’deki İmralı’ya hesap verecek söylemi, siyasi amaçları olan ama daha da önemlisi hukuki açıdan önem taşıyan sorunlu bir söylem.
Peki, neden böyle sorunlu bir yol izliyor AKP Genel Başkanı?
Çünkü cumhur ittifakı ile millet ittifakının oy oranları bir birine yakın bir noktaya geldi. Ortada adeta bir pata durumu var. Denklemi çözecek oylar ise HDP seçmeni. Diğer bir deyişle HDP seçmeni cumhurbaşkanlığı seçiminde seçimin kaderini belirleyecek kritik ve kilit bir noktada duruyor. Erdoğan HDP ile muhalefetin arasını bozup bu denklemi kendi lehine çevirmeye çalışıyor.
Bu amaçla üç senaryo devrede.
Üç senaryo
Cumhur ittifakı, yukarıda bahsettiğimiz amacı gerçekleştirmek için HDP’ye yönelik üç senaryoyu devreye koymuş bulunuyor.
1) HDP’yi kapatmak.
Partinin kapatma işini özellikle küçük ortak MHP ve Bahçeli çok istedi, ona adeta ram ve rehine olmuş büyük ortak da onu memnun edebilmek için bu yola girdi ve kapatma davası açıldı. Fakat öyle görülüyor ki kapatma içerde ve dışarda ters tepecek. Bu durumda bir takım yasaklar ve mali kısıtlarla kapatma meselesini geçiştirilmesi şimdilik daha evzel görünüyor onlar için. Bekleyip göreceğiz.
2) HDP’yi bölmeye çalışmak.
Edirne’nin İmarlıya hesap vereceği beklentisi bir bölme stratejisidir. Partide sanki Öcalancılar ve Demirtaşcılar varmış gibi bir görüntü oluşturularak, onları karşı karşıya getirmek istiyorlar. Bu yaklaşım seçmeni bu iki figür üzerinden kutuplaştırmaya yönelik bir stratejidir.
3) Bunlar olmazsa, HDP’ye oy verin kitlenin, en azından bir kısmının, kafasını karıştırarak sandığa gidişini zorlaştırmak, bir çeşit seçimi boykot etmeye yöneltmektir amaç. Çünkü böyle bir durum otomatik olarak AKP ve Cumhur ittifakının işine yarayacaktır.
Bu çaba tutar mı?
Bu bağlamda sorulması gereken soru şu: Bu çabalar sonuç verir mi, HDP seçmeni Erdoğan’ın bu çıkışından etkilenir mi? Hayır, etkilenmez. Çünkü HDP seçmeni bu atraksiyonların arkasındaki amaçları görebilecek ve bunlardan etkilenmeyecek kadar politize ve uyanık bir seçmendir.
HDP eş başkanı Mithat Sancar 21 Ocak 2022 tarihinde Artı Gerçekten Seda Taşkın’ına verdiği röportajda buna dair bir soruya şöyle yanıt veriyor: “Erdoğan bu cümleleri sarf ederek kafa karışıklığı yaratmak, HDP içinde bulanıklığa yol açmak istemiş olabilir ya da kamuoyunda HDP’yle çeşitli çevreler arasında güvensizlik yaratmayı, belli kuşkular yaratmayı hedeflemiş olabilir. Ama bunların partimiz ve tabanımız nezdinde bir karşılığı olmaz. Böyle bir hesap varsa boşuna enerji harcamamalarını tavsiye ederim.”
O halde neden ısrarla buna yönelik söylemler geliştiriliyor? Çünkü bu ve benzeri söylemler sadece HDP seçmenini kapsamıyor, bu tartışmaların içine muhalefet de çekilmek isteniyor, bir yönüyle muhalefeti de hedefliyor. Muhalefeti de şu ya da bu biçimde bu nevi tartışmalara çekip hata yaptırmayı amaçlıyor. O yüzden sadece siyasi açıdan değil hukuku açıdan da sorunlu olan böyle bir söyleme sığınıyor.
Hukuki açıdan sorunlu bir dil
AKP’de oy erimesi sürüyor. Erdoğan’ın amacı ne pahasına olursa olsun iktidarı kaybetmemek gibi gözüküyor. Bu yüzden amaca varmak için her türlü aracı kullanmayı mubah sayıyor ve onları kullanmaktan imtina etmiyor. Bu örnekte yaptığı gibi. Bu çıkış gelecekte de bu tür atraksiyonların sayısı ve dozunun daha da artarak süreceğini gösteriyor.
Ayrıca bu dil hukuki bakımından da çok tehlikeli ve sorunlu bir dildir. Anayasal düzene göre kurulmuş bir siyasi partinin liderinin yasal olmayan bir partinin liderine hesap vereceğini söylemek başlı başına bir sorun değil mi? Bunu cumhurbaşkanlığı makamında oturan birinin söylemesi sorunun boyutlarını daha da büyütüp, çetrefil hale getirmiyor mu?
Hal böyle olunca sorulması gereken önemli bir kaç soru akla geliyor:
Sorulması gereken sorular
1.) Edirne İmralı’ya nasıl hesap verecek? Çünkü ikisi de hapiste. Bu durumda, söz konusu kişiler bir araya mı getirilecekler, yoksa uzaktan mı olacak bu iş? İki hapishane arasında bir mahkeme mi kurulacak? Bu söylemi duyanın aklına ister istemez bu sorular geliyor.
2.) Edirne İmralı’ya neden hesap verecek? Hesap vermek hukuki bir kavram. Genellikle suç işleme durumunda ortaya çıkan bir kavaram. Böyle bir durumda muhatap hukuk değil mi?
Belli ki durum böyle değil. O halde sormak lazım, Demirtaş, bu konuda, hangi suçundan dolayı hesap verecek? Yerel seçimlerde “AKP’ye oy vermeyin” dolaysıyla yenilgiye uğratın dediği için mi acaba? Bu durumda bu sözleri sürfedenler Edirne’ye karşı İmralı’yı mı tutuyor ya da onu hesap soracak üst bir otorite haline mi getiriyor?
3.) Son soru da şu: Sayın Erdoğan nerden biliyor İmralı’daki Edirne’dekine hesap soracak? Bunu bir bilgiye dayanarak mı söylüyor yoksa İmralı’ya kendince bir çağrıda mı bulunuyor? Öcalan’ın uzun bir süredir yakınları ve avukatları dâhil kimseyle görüştürülmediği biliniyor. Devlet yetkilileri görüşüyorsa bunu topluma açıklamalılar. Doğrusu ise avukatlarının görüşüp bu konuda topluma açıklama yapmasıdır. Böyle bir şey var mı yok mu o zaman ortaya çıkar.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, sözü geçen röportajda, “Erdoğan gerçekten İmralı’nın ne düşündüğünü önemsiyorsa çözümü çok basit: İmralı’daki tecridi kaldırsın. Kamuoyu Öcalan’ın görüşlerini doğrudan kendisinden duysun. Hem mutlak tecridi İmralı’da sürdüreceksiniz hem Selahattin Demirtaş’ı siyasi rehine olarak tutacaksınız. Sonra bu insanları karşı karşıya getiren bir manevra yapmaya çalışacaksınız. Bunun, bir cumhurbaşkanı için garip ve hazin bir yaklaşım olduğunu söylemeliyim” diyor.
İtibarsızlaştırma girişimi
Aslında bunu niye yapıyor? Amaca varmak için her aracı mubah gören tavrının yansıra bu söylemi, kendi seçmeni üzeninde bir ağrılığı olduğu test edilmiş olan Demirtaş’ı itibarsızlaştırmaya yönelik olarak da kullanıyor. Kaldı ki Demirtaş’ın varsa, hukuki açıdan hesap vereceği makam hukuk makamları, siyasi açıdan hesap vereceği yer ise kendi seçmen kitlesidir.
Buradaki gizli amaç ise muhalefet ile HDP’nin arasının açılmasını sağlamak, söylem ve eylemlerle onları karşı karşıya getirerek birbirinden uzaklaştırmaktır. Son zamanlarda bu anlamda muhalefetin bazı aktörleri bu tuzağa düşmüyor da değil. Örneğin, İyi partinin bazı yetkililerinin HDP konusundaki tutumu, söylemi ve davranışları tam da buna hizmet ediyor. .
Tuzağa dikkat!
Bu açıdan birkaç noktanın altını çizecek olursak şunlar söylenebilir:
1.) Bir kere ne amaçla olursa olsun muhalefetin HDP’ye karşı aldığı tavırlar ister istemez Erdoğan’ın bu konudaki politikasının sürdürücüsü oluyor.
2.) Bazı muhalefet aktörleri AKP’’nin Kürtlerle arasının açılmasına çok bel bağlamış görünüyor. “Ne olursa olsun Kürtler bize oy vermeye mecbur” havasıyla hareket eden bir görüntü sergiliyorlar. Bu yaklaşım hem tehlikeli hem de doğru değil.
Örneğin böyle bir süreçte İyi parti genel sekreteri çıkıp “HDP kapatılmalı” diyebiliyor. Böylece, farkında olsun ya da olmasın, kendi iktidarında, bugünkü gibi bir vaziyetin onları beklediğini Kürtlere söylemiş olmuyor mu? Peki, böyle söyledikten sonra cumhurbaşkanlığı seçiminde onlardan nasıl oy isteyecek?
3). Bir başka yanıltıcı durum da rehaveti beraberinde getirecek olan zamansız bir özgüvenin içine savrulmuş olmaktır. “Az kaldı, iktidara geldik geliyoruz” düşüncesi, bazı kesimlere karşı sert, kaba ve gönül kırıcı tavırları da beraberinde getirebiliyor. Bu da kararsızları müthiş biçimde ürkütüyor.
4.) Bir başka rehavete sürükleyici ve hatta yanıltıcı nokta daha var: o da ekonomik krizin, yoksulluğun, pahalılığın ve işsizliğin otomatik olarak iktidarı götüreceği yaklaşımıdır. Doğrudur, bunlar iktidarları götürmede önemli işlevleri olan unsurlardır. Ama her zaman böyle olmayabiliyor. Unutmamak lazım ki bütün dikta rejimler nihayetinde yoksulların omuzları üzerinde yükselmiştir. Bazı bu silah kimi zaman faşizan yönetimlerde tersine de kullanılabiliyor.
5.) Muhalefet Erdoğan’ın bugünkü yanlışlarından ziyade dünkü doğrularına saldırıyor ki bu saldırılar dün sorunlarını çözmek babında Erdoğan’la çözüm süreci konusunda bir diyalog içinde olan HDP’yi dolaysıyla Kürtleri de hedef alıyor. Muhalefetin bu noktada işlediği her taktik hata iktidar ve Cumhur ittifakının işine geliyor, ekmeğine yağ sürüyor. Zaten Erdoğan’nın da çıkışlarıyla amaçladığı şey bu.
HDP’ye karşı sert tutum tuzaktır
6.) Eğer başlarında sopa eksik olmayacaksa ve eğer muhalefet de HDP terörle iltisaklı kapatılmalı diyecekse o zaman HDP’ye oy veren 6 milyon seçmen için bir iktidar değişikliğinin ne anlamı olacak, söyler misiniz? Vahap Coşkun bu noktada önemli bir ayrıntının altını çiziyor. “Gidişata bakılırsa Kürt seçmen ile iktidar arasındaki mesafeyi ne Erdoğan ne de yerel seçimler benzeri İmralı’dan geldiği söylenen bir mektup kapatabilir, bu mesafeyi kapatsa kapatsa muhalefetin HDP’ye karşı takındığı tavır ve MHP ile yarışan söylemi kapatır.”
7.) Millet irtifakının bir hatası da HDP olsun olmasın her şart ve koşulda seçimi kazanır yanılgısıdır. Erdoğan muhalefetin hataları üzerinden iktidara geldi kendi hataları yüzünden gidecekken muhalefetin yeniden onun elini güçlendiren hatalar yüzünden gidişini zorlaştıran paradokslardan kurtulması lazım. Kürtlerin Cumhur ittifakı ve Erdoğan’a olan kızgınlığı onları ne olursa olsun, nasıl olursa olsun kabilinden bir yaklaşımla, “HDP terörün uzantısıdır, kapatılmalı” benzeri yaklaşımların doğal müttefiki yapmaz.
Sonuç olarak Erdoğan’ın çıkışları iyi okunmalı ve cumhur ittifakının oyununa gelinmemeli. Erdoğan bir söz söylerken “acaba muhalefet liderleri benim hakkımda ne düşünür” diye bir kaygı güdüyor mu? O halde muhalefet de cumhur ittifakına göre kendine ayar vermemelidir. Doğru bildiğini doğruca söylemeli. CHP seküler kimliği, iyi parti milliyetçi kimliği temsil ediyor olabilir. Saadet muhafazakârları, DEVA liberalleri, HDP Kürt kimliğini temsil ediyor görünebilir. Mesele bunları yok saymak değil, mesele kimlikleri aşan ve ortak hayatı inşa eden bir mantaliteyle hareket etmek ve sonuca ulaşmaktır. Lewra siyaset sonuç alma sanatıdır. Sonuç almadıktan sonra yaptığınız iş ve işlemlerin hepsi berhava olur gider.
Yorum Yazın