Âşık Ömer’in, “Devlet hümasını tutayım derken / Uçurdum kolumdan bâz elden gitti”, mısralarıyla başlayan koşmasına benzetmeyle…
Cehalet arttı kış bastırdı birden,
Kapattı ışığı yaz elden gitti!
Yabanın hindisi ne güzel derken,
Bizim olan tavuk, kaz elden gitti…
Semadan bereket, bolluk yağarmış,
Herkesin serveti hakkı kadarmış,
Bir zaman güzellik, adalet varmış,
Bizler göremedik tez elden gitti…
Tarım bitti tarla çorak kalınca,
Bizdeki fikirler biraz kalınca,
Yabancılaşmayla çolak kalınca,
Pek tabii artık koz elden gitti…
Kitap yasaklattık, defteri dürdük;
Hukukun başına çoraplar ördük,
Dosdoğru baksak da eğrilik gördük,
Kirlettik, kirlendik bez elden gitti!
Siyaset bizlerde kavga göründü,
Ortalık bir yangın yerine döndü,
Baskıyla yangının ateşi söndü,
Tutuştuk, kavrulduk köz elden gitti!
Sermaye gariban saçı yolunca,
Patron cepleri hep kârla dolunca,
Her şey para bastıranın olunca
Fakirin olan tek toz elden gitti…
Küreselleşmeyle ne keyif kaldı,
Herkes kültürüne muhalif kaldı,
Dejenere demek pek hafif kaldı
Başkasına döndük yoz elden gitti…
İstanbul’a artık inmez oldu nur,
Her taraf şantiye, her taraf çukur,
Gökdelen dediğin bir dikey kubur
Bakışlar kanadı göz elden gitti!
Yolculuğa çıktık tahtırevanla,
Lafın gerisini gidişten anla,
Eridik, tükendik hayret zamanla!
Çoğu arzularken az elden gitti…
Laf eden kalmadı Türkçe heceyle,
Tabelalarımız bilmem neceyle,
Erdemî konuşsan İngilizceyle
Anlayanın çıkmaz söz elden gitti…
Yorum Yazın