Geçtiğimiz yıl, Anayasa Mahkemesi’nin, evlenen kadının bekarlık soyadını, ancak eşinin soyadıyla birlikte kullanabilmesine olanak tanıyan Medeni Kanun hükmünü “eşitlik” ilkesine aykırı bularak iptal etmişti ancak kanunda gerekli hukuki düzenleme henüz yapılmadı ve kadının kendi soyadını kullanabilmesi için hala mahkeme kararına ihtiyaç duyuluyor. Konu tarihi belli olmayan 9.yargı paketinde görüşülecek maddeler arasında sırasını bekliyor.
Aslında kadının evlendiği erkeğin soyadını almak zorunda olması hiç gündemimde yoktu, çok alışıktık veya zaten olması gereken bu diye düşünüyordum, ta ki evlenene kadar.
Evlilik teklifi, hazırlıklar, kutlamalar, düğün dernek zamanında da soyadı konusu gündemime girmedi. Belki mesleğim belki erken yaşta kaybettiğim babamın hatırası için ilk soyadımı da kullanmak istediğimi biliyordum ki bu da çok yaygın bir durum değildi. ( Verilere göre günümüzde Türkiye’de evli olan yaklaşık 21 milyon kadından, hem bekarlık hem de eşinin soyadını kullanan kadınların sayısı 975 bin dolayında*. )
O zamana kadar evlilikle sadece nüfus kağıdımın değişeceğini düşünüyordum. Nüfus kağıdı ve ehliyet yenilemesi en kolayıydı. Ama 8 yıl daha kullanım süresi olan pasaportumu değiştirmek sinirlerime dokunmuştu (Bugün 4-9 yıl arası pasaport talep ettiğimizde ödememiz gereken harç ve defter ücreti 8.623 TL.).
Çöpe attığım ve yeni almak zorunda olduğum pasaport ücretinin üzerinde fazla durmaya fırsatım olmadı çünkü o dönem bir şirket sahibiydim. Soyadı değişikliğine yeni başlıyorduk ve önümde güncellenmesi gereken evraklar, vergi levhaları, ticaret odası bildirimi, bankalar, vekaletler, imza sirküleri ve daha aklıma gelmeyen çok madde vardı. Hatta internet ortamında yaptığım aramada seçmen listesinde kendi ismimi bulamayınca işin içinde bir iş var diye ortalığı velveleye vermiş, sonucunda kütüğümü (eşimin memleketine geçtiği için) yanlış yazdığım için kendi bilgilerimi bulamadığımı, biraz da mahcup olarak öğrenmiştim.
Haksızlık!
Haftalarca fiziki ve maddi yeni soyadımın evrak işlerle uğraşırken eşim olan ERKEK kişi sadece nüfus cüzdanını değiştirmiş, çoktan işbaşı yapmış hayatına kaldığı yerden devam ediyordu.
Yıllar sonra, tanıdığım en güçlü kadınlar arasında yer alan bir arkadaşımın çocuklarının soyadı mücadelesine de şahit oldum. Çok tatsız nedenlerden çocuklarını eski eşinin soyadından kurtarmak istiyordu ama kimin soyadını verecekti? Kadının kendi soyadı yok ki o babasının soyadı ve soyadı demek miras demek! Kadın aile içinde süregelen ya torunlar mirasta eşit hakka sahip olursa itirazlarıyla da mücadele etti. Sonuçta çocuklar kadının babasının soyadını aldı ama ailenin diğer fertleri bu durumu hiç sindiremedi.
Şimdi ise magazin sayfalarını 3 kadının soyadı savaşları süslüyor. Dilan Çıtak artık Tatlıses soyadını kullanmak istemiyor, Ferdi Tayfur avukatı vasıtasıyla Kızı Tuğçe’yi soyadını kullanmaması için kamuoyu önünde suç duyurusunda bulunmakla tehdit ediyor, İsmail Hacıoğlu’ndan ayrılan Duygu Kumarki de sonradan eklenen soyadından kurtulamadığı için Instagram hesabını kapatacağını duyuruyor. Ama işin aslı Tuğçe Tayfur’un da dediği gibi ilk soyadımızı bize leylekler getirmedi.
Buna rağmen biz kadınlar yeni soyadlarımızı bırakırken de alırken olduğu gibi bir sürü emek harcıyoruz
Sadece bu nedenlerle bile AYM’nin kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmasına olanak tanıyan kararı beni umutlandırdı. Gerçi 10 yıl sonra bir gece aniden hayatımızdan gideceğini öngöremediğimiz için 2011’de İstanbul Sözleşmesini ilk imzalayan ülke olduğumuzda da umutlar yeşermişti değil mi?
İstanbul Sözleşmesinden vazgeçen biz, sahip olamadığımız soyadlarımızın peşinden koşar mıyız?
Benimki de umut.
* www.bbc.com/turkce/articles/cm52p307nnmo
Yorum Yazın