Gariplerin halinden ancak yüreğine ışık düşmüş ve o yüreği hiç karartmamış olanlar anlar.
Yer, Küçükçekmece Garip Dede Dergahı ve Cemevi, Malatya’lıların ağırlıklı sorumlu olduğunu öğreniyorum. Garip Dede Dergahı Cemevine girerken kapıda resmi, onun karşısında ise bir araç üstünde çay dağıtılıyor. Çıkarken ise karanfiller ile uğurlanacak.
Kim? Benim fiziken aramızdan ayrılışından tam iki gün önce iletişimde olduğum, Sivas İmranlı’nın CHP’den ilk kez seçilmiş, çalışkan Belediye Başkanı Murat Açıl. Yazın gelmiştim, Küçükçekmece tarihi eski Mimar Sinan köprüsünde “İstanbul Sözleşmesi” eylemine. Metrobüsten indikten sonra da peşime takılan sapıktan kurtulmak için cebelleşmiştim. Üstümde kocaman İSTANBUL yazılı beyaz ve mavi t-shirt ile köprüde durdum, kadınlarımız için. İstanbul’dan, Türkiye’nin birçok yerine. Murat Açıl, ismini her duyduğumda, o köy kadınları ve onlar için kurduğu İmranlı Kadın Kooperatifi çalışmaları ve paylaşımları gözümde. Gün aşırı faaliyetlerini paylaşırlardı. Yalnızız İstanbul’da ve yapayalnız kaldı Sivas’da kadınlarımız… Bizlerden daha da yalnız o biricik ailesi.
Kim gelirse gelsin elbette işi kolay değil ama bir Murat Açıl gelmeyecek. Onun özelliği, dağınık görüş ve ortamdan bir edebilme, birlik yapabilme, dayanışma ve sevgi sağlamaktı. İki yılda yarattığı coşkun kalabalık memleketinden sonra ailenin arzusu üzerine İstanbul’da önce Küçükçekmece’de, sonra da Büyükçekmece’de uğurlanacak. Garip Dede Dergahı ve Cemevi tüm acılara huzur dağıtır gibi kucaklıyor, aydınlık, ferah, lokmaların dağıtıldığı yerde HZ. Ali’nin muazzam sözleri asılı ve 12 imam. Etraf bir uçtan bir uca, aralıksız çelenk ile çevrilmiş, resmen tavaf halinde ve ortada Garip Dede, izliyor evreni, evrenin içindeki, her bir âlemi. Camlarda ve hatta karşılıklı çatılarda korumalar konuşlanmış. Tam altlarında, biraz sonra kırmızı karanfillerin dağıtılacağı kapının girişinin solunda ÇYDD, sağında ise TEMA bağış alıyor. Genç Belediye Başkanımız hala çalışıyor. Çok üzgünüm, bu satırları bir araya getirebilmek zor, kelimeler dağılıyor, bu kadar kirlenmişliğin içinde bembeyaz bir zambak gibi insan gidiyor…
Etraf kalabalıklaştıkça, ben Garip Dede türbesinin hemen yanında duran ATATÜRK Heykeline sığınıyorum, yanıma sonradan katılan isimlerinin, İbrahim ve Cemal olduğunu öğrendiğim ve Sivas, İmranlı’dan çok yakın tanıdıkları, Belediye Başkanımız Murat Açıl’ı, Sivas sonrası, İstanbul’da uğurlamaya gelmişler. Önümüzde Açıl Ailesi, taziyeleri kabul ediyor. Naaş geliyor ama önce kameramanların saatler öncesinden belirledikleri alan değişiyor, sonrada koridor açılsın diye, artık kaç yüz milyonuncu olan anons yapılıyor. Herkes yakın olmak istiyor ama kimse aileyi, ailenin yoldan geldiğini, ayakta zor durduklarını, hele hele işin en zor kısmı o taziyede nasıl durabildiklerini düşünmüyor. Yarım saat anons sonrası yol açılıyor, herkes ellerinde görüntü alıyor. Ben dua başlamadan önce kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım çünkü doğa her zaman en güzel cevabı verir. Ve verdide, bunu DNA Emel Seçen Youtube adresimden izleyebileceksiniz. Bende ilk kez yapacağım ama saniye saniye, gökyüzünde oluşan kocaman bir kalp, kalbin içine doğan güneş ve biri aslana benzeyen iki figür. Zaten anlamak isteyen için her şeyi anlatmakta.
İkisi de yetmişe merdiven dayamış İbrahim Bey diyor ki: Valla biz çok üşümüştük, iyi ki bu tarafa geldik, sizinle sohbet edince ısındık. Almanya Hamburg’dan emekli Cemal Bey ise: İnsanı, insan yapan aklı ve yüreğidir. Kamil insan olmak. Cana, can olmak. Biz burada Cemal, Cemale’yiz. Yüzüne bakınca, İNSAN göreceksin, yoksa ne mezhebin, ne nereli olduğun önemli. Vicdanın ve insanlığın seni yaşatacak.
Ben de değerli sohbetlerine teşekkür ederek diyorum ki: Ama en güzel yere gelmişiz, tek sığınağımız ATATÜRK. Doğru asla onun yolundan ayrılmayacağız, diyorlar. Biraz şekeri yükselince Cemal Bey, erken ayrılıyor.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzgün sesinden, duyarlı sözleri ve ardından Ataol Behramoğlu’nun, “Yaşamak görevdir bu yangın yerinde. Yaşamak insan kalarak!” şiiri ile yankılanıyor, derin sessizlik Garip Dede Dergahı Cemevinde.
Giden gitti,
Giden gitti.
Murat Başkanımızı yakın tanımış, hemşerisi İbrahim Bey diyor ki: Ah, ne hayalleri vardı. Zaten onun sayesinde yenilendi, yeni binalar yollar yapıldı. Ekrem Başkanında yakın arkadaşıydı. Çok affedersiniz, yoldan gelseniz, ne tuvalet ne bir annenin süt verebilmesi için mekânlar yoktu, hepsini iki yıl gibi kısa sürede o yaptı. Herkesi kucakladı ve farklılıklarımıza rağmen herkeste onu kucakladı sevdi.
Rivayete göre Garip Dede’in kimliği hakkında net bir tarihi bilgisi olmasa da O’nun önemli bir Alevi-Bektaşi büyüğü olduğunu; adına kurulan Dergâh ve bulunduğu nokta açıkça göstermekte. Tekkenin yeri; Osmanlı Devlet başkentinden, Arnavutluk’a kadar uzanan ana yolun hemen kıyısı. Yanından bir dere geçmekte. Bu derenin o dönemde temiz bir su kaynağı olduğu kaynaklarda ifade ediliyor. Garip Dede’nin buraya gelişi 1453’ten sonra, daha önce Bizans denetiminde olan bu yerlerde Garip Dede’nin ismi, onun 16. Yüzyıl’da veya sonrasında yaşadığını göstermekte. Sözlü gelenekte ise, Garip Dede ve Budapeşte’de yatan Gül Baba arasında kardeşlik bağından söz ediliyor.
Garip Dede ismi aslında bir unvandır. Çünkü ;”Gariplik” kültürü; “Abdallık” kültürünün bir devamıdır. Abdallar; daha fetih yıllarında Türkmenlerin Anadolu’daki en hareketli halk kitlelerini oluşturmaktaydı. Bu anlayış 13 Yüzyıl’da bile kendini göstermiştir. 1332 ‘de hakka yürüyen Âşık Paşa, bu çizgide kaleme aldığı eserine Garipname ismini vermiştir. İslam dininin derin veya batini yorumu sayabileceğimiz tasavvuf felsefesinde garip ile abdal hemen hemen aynı anlama gelmektedir.
Garip, kendisini Tanrı’ya adayan; bu sevgi ile kendisinden geçen derviş demektir. Bu dünya, onlar için geçici bir mekândır. Kendilerini burada bir garip /yabancı gibi görürler. Onlar burada sadece bir misafirdirler. Yani garipler; kendilerini geçici bir süre tanrıdan ayrılmış ve şu yalancı dünyada gezmeye çıkmış insanlar gibi sayarlar… Ruh; ebedi dünyadan şu geçici dünyaya atılmıştır. O yabancı olduğu madde âleminde perişan durumdadır. Tıpkı köyünden veya şehrinden sürgün edilmiş bir insan gibidir. Bu sürgün yerinde kurtulmak için çırpınmaktadır. Erenler; bu gariplere el uzatarak onlara yardım eden kutlu kişilerdir.
Garip Dede özü itibarıyla bu felsefeyi temsil etmektedir… Onun ikinci ve gerçek cephesini ise şu yalancı dünyada kimsesiz hale gelmiş kitlelerin kimsesi olmak çabası oluşturur. Garip Dede toplumdışı sayılan insanlarla kendisini özdeş hale getiren bir eren sembolüdür.
Yani özünde kimsesizlerin kimsesi…
Garip Dede’nin kabrinin olduğu yerde tekke kurulmuş ve 1826 yılına kadar Hacı Bektaşi Veli dervişleri tarafından sevgi ve irfan yuvası olmuştur.
Her can ölümü tadacaktır.
Her şey aslına geri dönecektir.
Yüce Hakkın muradı budur.
Pirimiz Hacı Bektaşi Veli ehli buyuruyor ki:
Ölümden neden korkuyorsunuz, ölüm doğum gibidir yeter ki üzerinizde kul hakkı bulunmasın.
Erenler demişler ki:
Nasıl anlatayım bu yurdu, derttir, meşakkattir sonu yok olup gitmektir Haramında azap helalinde hesap vardır. Helal hesapta da yetimin, garibanın, yoksulun ve mazlumun hesabıdır.
Yedi adım yolun ve bir tebessümün bile hatırı vardır.
Lokma dağıtılan Garip Dede Dergâhı ve Cemevinin bir bölümünde, duvarda asılı şu yazı ile bitirmek istiyorum, Ovidius’a ait.
“Yetişen zekâları kitapla beslemeyen uluslar yok olmaya mahkûmdur!”
Yorum Yazın