Seçkin Çakmak

Seçkin Çakmak


Geç kalan Türkiye

Geç kalan Türkiye

Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı hedefleyen Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılında temellerini attığı Türkiye Cumhuriyeti 2023 yılıyla birlikte 100. Yılına kavuşarak koskoca 1 asrı geride bırakmaya hazırlanırken, memleketin durumunu analiz etmek istediğimizde bedbin bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Bir yanda mültecilerin yol geçen hanına, diğer yanda ise Türk lirasının değer düşüklüğünü fırsata çeviren komşu ülke vatandaşlarının bit pazarına çevirdiği bir ülke

Ekonomik göstergelerin kötüye gittiği, ülkenin beyin olarak tabir ettiği insanların arkasına bakmadan kaçtığı ve kalanın ise çetin bir cenderenin içinde boğuştuğu bir memleket! Hiç kimse böyle bir ülke hayal etmiyordu. Amerikalı mühendis Edward Murphy’nin kanunların da belirttiği gibi yaşıyoruz hayatı; ‘’Birkaç şeyin ters gitme olasılığı varsa, bunların arasında en kötü sonuçlar doğuracak olanı ters gider.’’ Suriye, Terör, Darbe, Dolar, Virüs, Ukrayna ve Kriz… Her geçen gün kesafetini artırarak devam eden bir talihsizlikler silsilesi

Robert De Niro’nun Casino isimli filminde geçen ‘’Burada işler üç şekilde yürür; doğru şekilde, yanlış şekilde ve benim istediğim şekilde’’ repliğinde ki gibi bir yönetim biçimi de cabası! yola çıkarken anlatılan ilke ve prensiplerin, bir kâğıdın buruşturulup çöp kovasına atılması gibi atılarak Dün dündür, bugün bugündür anlayışıyla hortlayan bir düzen siyasetine ülkenin maruz bırakıldığını görüyoruz. Hayaller ileri demokrasi ama gerçekler mediokrasi

Vasatın Egemenliği (Mediokrasi) ile tabir edeceğimiz günübirlik sığ politikalar sonucu geç kalan bir Türkiye portresi geleceğe karamsar bakmamıza neden oluyor. Yapboz ve oyun hamuruna dönen siyasi kararlar ve bu kararların maliyetleri vatandaşın cebinden çıkıyor. İstifa kültürünün olmadığı kimsenin sorumluluk almadığı yönetici profilleriyle çağı yakalayabilmek zor. İbn-i Haldun’un deyimiyle fazla tevazu gösterdiğimizde de bu vasatlardan bir de nasihat dinliyoruz.

Efkâr-ı âliye yani yüksek düşüncelere sahip olmayan kadrolarla Türkiye’nin bir başarı hikayesi yazması mümkün mü? Büyük makamlara getirilen küçük isimler ve onların güdük fikirleriyle uluslararası rekabet gücümüz artırılabilir mi? Adaletin, liyakatin ve hakikatin hiçe sayıldığı bir ülkede keşif, icat ve buluşlar ortaya çıkabilir mi? Bu sorunun cevabını değerli okuyucularımıza bırakıyoruz.

Bugünün Türkiye’sini anlatıyoruz ancak yarının Türkiye’si nasıl olacak? Biz neslimize nasıl bir ülke bırakacağız? Bugünün en değerli yanı işte bu çünkü bugün vereceğimiz kararlar yarınlarımızı şekillendirecek, bugün ekeceğiniz bir tohum yarın yeşerecek ve bugün atacağımız doğru adımlar bizi gelecekte ileriye götürecektir. Yeter ki doğru adımları atabilelim.

Almanya, Güney Kore ve Japonya modelleri bizim için iyi bir örnek teşkil ediyor. Bu ülkeler çok ciddi bir travmatik yenilgiler ve yıkılmalar yaşamalarına rağmen toparlanmış ve Dünya sahnesinde bende varım diyebilmişlerdir. Ulusumuz 100 Yıl önce ki diğer uluslara ilham kaynağı olmuş kurtuluş mücadelesi sonucu küllerinden yeniden doğmasına rağmen, sonrasında ki 100 yıl boyunca geleceğe dair doğru adımları maalesef atamamıştır. Atatürk hariç, ‘’Her fabrika bir kaledir.’’ Diyerek Osmanlı’dan kalma 386 fabrika varken ömrü boyunca bu sayıyı 2000’nin üzerine yükseltmiştir. Maden Tetkik ve Arama (MTA)’yı kurmuş yeraltı kaynaklarımızın işletilmesini sağlamıştır. O’ Geleceğe yönelik birçok projeler ve daha nicelerini gerçekleştirmiştir.

Şartlara teslim olmayan lider geleceğe tohum atarken siz bugün geleceğimize yönelik neler yapıyorsunuz? Dünya 2035 sonrasını konuşuyor, dijital çağdan bahsediyorken siz hangi çağda kaldınız! Aynı metotlar ve aynı müfredatlarla başaramadıklarınızı gelecekte nasıl başaracaksınız! Uçan arabaların konuşulduğu günümüzde NASA 26 Eylül’de uzaya DART isimli gönderdiği araçla acaba yörüngesini değiştirebilir miyim? Diye Didymous isimli asteroide çarptırmayı planlarken biz neyi planlıyoruz; önümüzde ki seçimi mi?

Kalkınmanın temel öğesi eğitimdir. Eğitimde 2022 verilerine göre ilk 500 üniversite sıralamasında tek bir üniversitemiz yok. PISA sıralamasında 2018 verilerine göre ilk 30’da değiliz. Dünyanın en iyi eğitimine sahip ülkeler sıralamasında yokuz bile… Ne demiş Albert Einstein ‘’Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.’’ Türkiye’nin geleceğini görmek mi istiyorsunuz! Bu pencereden bakabiliriz. Geleceği düzeltmek istiyorsak ise en başta eğitim sistemimizi geleceğe hazırlamalıyız.

Akrebin kıskacında yoğursa da bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider diyemeyiz. Geç kalan Türkiye için daha fazla geç olmadan elimizi, kolumuzu ve gövdemizi taşın altına koymalıyız. Dün bizim için bedel ödeyenler bizlere cumhuriyeti ve hürriyeti sağlamışken biz bedel ödemeden gelecek kuşaklara ne verebileceğiz.

Nemelazım, ne de olsa ben başka bir ülkeye gideceğim hayatımı orada kuracağım diyebilirsiniz ama o işler öyle olmuyor. Nihayetinde dünya bir gün hercümerce uğradığı zaman insan vatanını arıyor. Yahudilere bunu sorabilirsiniz… Onlar bir vatan kuramadıkları için ikinci dünya savaşında Nazi; Auschwitz, Belzec ve Treblinka’yı Yahudilerin vatanı olarak tayin etmeye çalıştı. Yarın aynı akıbetle başka bir milletin karşılaşmayacağını nerden bilebilirsiniz? O yüzden bu vatandan gitmeyerek mücadele etmek, gitsek bile her zaman bir ayağımızın burada olması gerekiyor. Ve bu ülke için başka milletlerden daha fazla çalışmak ve gayret etmek zorundayız. Hem milletimizin hem de kendi ikbalimiz için. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun bir şiirinde dediği gibi ‘’Çünkü sen ne tarih ne coğrafya. Ne şu ne busun. Oğlum Mernuş sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun…’’ O yüzden geç kalan Türkiye’nin fertlerine çok büyük işler düşüyor.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar