Asıl işi matbaacılık olan genç bir adam günümüzden yaklaşık 160 yıl önce çeşit çeşit deneyler yapar. Amacı Newyorkta’ki bir bilardo şirketinin fildişi bilardo toplarının yerine, başka bir malzeme ile top isteğine cevap bulmaktır. Çünkü ödül vardır işin ucunda, tam 10.000 dolar. Genç adam yüzlerce deney yapar ama o ödülü kazanamaz üstelik günümüzün en büyük derdi olan bir icadın altına da imzasını atar. Plastiği bulur John Wesley Hyatt.
Paris’te 2 gün önce sonuçlanan bir toplantı plastik meselesini dert etmiş herkesi yakından ilgilendiriyor. Paris’teki UNESCO merkezinde yapılan toplantıya 175 ülke delegasyonu ve STK lar katıldı. Toplantının amacı plastik kirliliğini ortadan kaldırmak. Bunun için de uluslararası bir anlaşma yapmak. Anlaşma için de verilen son tarih 2024.
Toplantı sonrasında Fransa Dışişleri ve Ekolojik Dönüşüm Bakanlıklarından yapılan yazılı açıklamada, en net bilgi şu; anlaşmaya varılması için 3 müzakere daha yapılacak. Bu toplantıların da Kenya, Kanada ve Güney Kore'de yapılması kararlaştırıldı. Kenya'nın başkenti Nairobi'de yapılacak müzakere faslı Kasım 2023'te başlayacak. Anlaşma, plastik ürünlerin üretimden dönüşüme tüm sürecinin kontrol edilebilmesini ve çevre kirliliğinin önlenmesini amaçlıyor. Sorunu kaynağında durduran bir anlaşmadan söz ediliyor.
Niye yapılıyor bu toplantılar? Çünkü önlem alınmadığı takdirde, yasal olarak bağlayıcı küresel politikalar geliştirilmez ise, denizlerdeki plastik kirliliği 2040 yılına kadar 2,6 kat artabilir. Çünkü plastikler bize anlatıldığı oranda dönüşmüyor. Üretilen plastiklerin sadece ve sadece % 8-9 u geri dönüşüyor. Ve dönüşmeyenler “Mikroplastikler” olarak, yalnızca suyu kirletmekle kalmayıp, plastiği yiyecek zanneden deniz hayvanlarının iç organlarına oradan da bizlere ulaşıyor.
John Wesley Hyatt böyle bir soruna sebep olacağını bilseydi, böyle bir icat yapar mıydı? Bunu düşünebilirim. Ama plastiği rant kapısı olarak gören ve hatta zararını bilen plastik sektörü, sonucun buraya ulaşacağını görmüş maalesef. Gördüğü için de halkı kandırmak üzere “Yalanlar” üretmişler plastik ile ilgili. Gelin kısaca plastiğin tarihine birlikte bakalım.
En başta bilmemiz gereken; “Yapay plastikler” bir petrol yan ürünü olarak üretilmektedir. “Yapay olmayan plastik mi var?” diyebilirsiniz, evet var ona sonra değineyim.
Başta da yazdım, ilk plastik yani ilk sentetik polimer, 1869 yılında John Wesley Hyatt tarafından bir yarışma için yapılan çalışmalarda icat edildi. Kısa zamanda plastik üretimi ve tüketimi hızla artmaya başladı. 1907 yılında, Leo Baekeland tarafından tamamen sentetik bir plastik olan bakalit üretildi. "Tamamen sentetik" terimi, malzemenin sıfırdan insanlar tarafından inşa edildiği, hepsinin laboratuvar şartlarında sentezlendiği anlamına geliyor. Baekeland'ın bu icadından sonra plastik endüstrisi müthiş bir hızla gelişmeye başladı.
Ucuz, kolay üretilebilir, kolay şekillenir olması sebebi ile özellikle mutfak eşyalarının, yiyecek ambalajlarının, otomobil gibi sanayi dallarının, tekstil ürünlerinin ve çok sayıda diğer ürünün ana yapıtaşı haline gelen plastiğin süksesi 2. Düna savaşından sonra daha da artar. Daha önce metaller veya ametaller gibi malzemelerden üretilen birçok askeri malzeme, plastikler sayesinde çok daha ucuza ve çok daha hızlı bir şekilde üretilebilmeye başlanır. Hatta, savaş sırasında Amerikan hükümeti, savaş gerekçesiyle ve vatanperverlik amacıyla tüm plastik firmalarını birlikte çalışmaya zorlar ve bu alanda bir nevi tekel yaratır.
Savaş boyunca daha da zenginleşen petrol firmaları, savaş sonrasında da plastikleri pazarlayabilmek adına büyük paralar harcadılar. Günümüzde Plastik Endüstrisi Birliği olarak bilinen, o zamanki adıyla Plastik Endüstrisi Cemiyeti, her yıl günümüz parasıyla milyonlarca dolar harcayarak, plastik tüketimini öven ve insanları buna alıştıran reklamlar yaparlar. Bu reklamlar halkta karşılık bulur. Ucuz ve dayanıklı ürün hemen herkesin mutfağında yer almaya başlar. Ancak tekrar tekrar kullanıldığı için halk yeni ürün alımına gitmeyecektir. Birlik hemen bu duruma müdahale eder, çok kullanımlık plastiklerin bile tek kullanımlık olduğunu, tüketildikten sonra çok ucuza yenisinin alınmasının gerektiğini söylerler. Yani plastik dünyası, icatçısı Hyatt kadar masum değildir. O dönemde plastik endüstrisi, plastiğin çevreye etkilerini umursamaz. Gerçi hala umursamıyorlar.
1960 ve 70'lerin çevreci akımları, plastiğin çevreyi ne düzeyde tehdit ettiğini görmeye başlamıştır ve hızla organize olarak büyük protestolar düzenlerler. Plastik ve petrol şirketlerini hedef alan bu organizasyonlarla, kısa sürede toplumda plastiklere karşı belli bir farkındalık oluşturmayı da başarırlar. Örneğin 1970 yılındaki Dünya Günü Protestosuna 20 milyon kişi katılır; yani o zamanki tahminlere göre her 10 Amerikalıdan 1'i bu protestolarda yer alır.
İşte o zaman, Plastik firmaları, bu gidişattan rahatsız olur. Üretimi ve tüketimi düzenleyen politikalar üretmek yerine yeni bir yalan üretirler. Söyledikleri yalan, plastiklerin geri dönüştürülebilir olduğu ve eğer halk plastik geri dönüşümüne önem verirse plastik kirliliğinin son bulacağı yalanıdır. Yalan içerikli reklamlar yapmak sadece birkaç milyon dolara mâl olurken, plastik teknolojisini çevre dostu yapmak milyarlarca, belki uzun vadede trilyonlarca dolara mâl olacaktır.
İleri sürdükleri yalan, büyük oranda işe de yarar: İnsanlar, kitleler halinde plastik toplayıp onları geri dönüştürme kutularına atmaya başlarlar; şu anda olduğu gibi. Birçok ülkede ve şehirde plastik geri dönüşüm yasaları geçirilir. Böylece plastiklerin hepsi geri dönüştürülebilirmiş gibi bir algı yaratılır. Plastiklere üç ok sembolü yerleştirilir. Bu geri dönüşüm sembolüdür. Sembolün ortasında da bazı rakamlar vardır. Halkta bu rakamların o plastiğin kaç kez dönüşebileceği anlamını taşıdığı algısı yaratılır. Halk buna gerçekten inanır. Ben de bu konuyu bilmeden önce öyle zannederdim. Hâlbuki, plastiklerin üzerindeki geri dönüşüm sembolünün ortasındaki sayı, plastiğin üretildiği malzemeyi gösteren bir sayıdır.
"Plastik Geri Dönüştürülmüyorsa Neden Plastik Getirene Para Ödeniyor?" Sorusu gelebilir aklınıza.
"Plastik hiçbir şekilde geri dönüştürülemez, plastiğin geri dönüştürülebilirliği %0'dır." Demiyor zaten uzmanlar. Burada ortaya konan gerçek, üretilen plastiklerin sadece %9'unun en azından 1 kez geri dönüştürülmüş olmasıdır. Zaten para ödenen plastikler dikkat ederseniz pet şişeler, şampuan kutuları gibi plastiklerdir.
Ülkemizde plastik sorunu, giderek büyüyen bir problemdir ve bütün odağın geri dönüşüme verilmesi bu gidişatı hızlandırmaktadır. OECD verilerine göre Türkiye'de geri dönüşüm oranı sadece %10 civarındadır ve geri kalan atıklar arazi doldurmakta kullanılmaktadır. Yine OECD tarafından yayınlanan 2020 verilerine göre Türkiye, geri dönüşüm konusunda diğer ülkelerden dikkate değer miktarda geridedir
Buna karşılık Türkiye, bir yandan kendi plastik üretimini artırmaya devam ederken, diğer yandan yurt dışından plastik atık ithal etmektedir. Hatta Türkiye, 2019 yılında Dünya'da en çok plastik atık ithal eden ülke konumundadır. Türkiye'den sonra Vietnam, Malezya, Laos ve Hindistan gelmektedir. Plastiğini diğer ülkelere gönderen ülkelerin başındaysa Japonya, Almanya, ABD, Fransa ve İtalya gelmektedir.
Peki; Plastik Kriziyle Nasıl Baş Etmeli?
Tek yolu küresel olarak, üretim sürecinde çözüm bulmaktır. Onun için de bu sektörün, dev firmaların kendi kârları için her ne yapıyorlarsa, politik ve pazarlama olarak, bu girişimlere engel olmaktır. İşte yazının başında söz ettiğim daha önce toplanan, önümüzdeki günlerde de toplanacak olan BM nezdinde yapılan temasların bir an önce sonuçlanması ve bir anlaşmaya varılması gerekiyor. Sorunu kaynağında durduran bir anlaşmaya.
Peki Bireysel Olarak Sorumluluklarımız ne olabilir? Öncelikle lütfen ama lütfen,
Geri Dönüşüme Takılıp Kalmayın… Elbette plastiklerin %8-9 civarında geri dönüştürülmesi, %0'dan iyidir. Plastiklerinizi ayrıştırmaya elbette devam edin. Ancak, unutmayalım;
- Plastik torbalar, bazıları geri dönüştürülebilir olsa da, açık havada inşa edilen geri dönüşüm hatlarında bu plastikler kolayca uçar veya makinaları tıkar.
- Kâğıt bardak diye satılan ürünler, kağıt bile değildir! Bunların üstü plastikle kaplıdır. Böyle birbirine karışmış ürünler, geri dönüştürülemiyor.
- Fast food dükkanlarından aldığınız sosların paketleri. Bunlar genelde ya tamamen plastik, ya da alümünyum-plastik karışımı üretilir. Her iki durumda da geri dönüştürülemez
- Plastik ambalaj kâğıtları geri dönüştürülebilir değildir.
- 7.5 santimetreden küçük plastikler neredeyse hiçbir zaman geri dönüştürülemez.
- Cipslerdeki gibi esnek paketler geri dönüştürülemez.
- Deodorant gibi ürünler geri dönüştürülemez.
- Üzerinde marka kâğıdı bulunan su şişeleri geri dönüştürülemez.
- Sandviç gibi yiyecekleri barındıran aç/kapa plastiklerin büyük bir kısmı geri dönüştürülemez.
- Yoğurt ve yağ kapları kimi zaman geri dönüştürülemez.
- Plastik poşetler ve plastik sargılar geri dönüştürülemez.
Bildiklerimi paylaşmak benim yapabileceğim birşey, bu bilgilerden sonra Sayın John Wesley Hyatt’ın ruhuna dua mı yoksa bedduamı okunur, o da sizin karar vereceğiniz birşey.
Yorum Yazın