Zaman
İnsan; gelişmek için beyin, sevgi için gönül dünyası ve yaşamını sürdürmek için mideden oluşan yapıya sahip bir varlıktır. Bazıları ilk ikisini atlayıp insanı sadece sonuncudan ibaret görür. Bu büyük bir yanılgıdır. Çünkü ne kadar zengin, ne kadar lüks yaşarsa yaşasın salt yeme içme, barınma bürünme insanı insan etmeye yetmez. Lewra; İnsan, mutfak ile tuvalet arasındaki bir boru değildir. Bilgi üreten, söz söyleyen, seven mutlu olmak isteyen, moral bir varlıktır. Kavram üreten ve aktaran yanıyla diğer canlılardan ayrılır. Ölümden korkar, zamana karşı dayanıksızdır.
Giden gitti gelmez ele
Aylar gitti yıllar gitti
Ömür geçti yavas yavaş
Sessiz bir rüzgârla yitti
Uçup gitti yavaş yavaş
Dostum İ. Taşdelen geçen zamanı böyle hüzünlü bir şekilde dile getirmiş. Fakat geçen nasıl geçiyor, önemli olan bu. Aslında geçen bir şey yok, biz geçip gidiyoruz içinden zamanın, ya da adını zaman koyduğumuz şeyin. Peki, nasıl geçip gidiyoruz bu zamanın içinden, esas mesele bu. Zaman denilen mefhum öyle bir şey ki eğer (boşa) geçmesine izin verirsen sana uğramadan geçer, gider. Bu sebeple yaşadığın değil, nasıl yaşadığındır önemli olan. Yaşamından kayda değer bir ömür yaratmış mısın, ona bakmalısın. Bir düşün; seni çekip alsalar bu dünyadan ne eksilir? Makul bir cevabın yoksa var gerisini sen düşün.
Anılmaya değer bir yaşam
Fakat anılmaya değer bir yaşam için mangal gibi yürek gerek. Çünkü bu dünya ölümlüdür ve yaşamın güzelliği ölümdendir. Bir nefes daha yaşamak için, hayata kalmak için neler feda etmiyor ki insanoğlu? Hayat bizim en önemli yaşam kaynağımız bu doğru. Bazı şeyleri yaparız, kötü sonuçlanınca bir daha denemek istemeyiz. Bir şey yaparız bize haz ve keyif verince tekrar denemek isteriz. Elemden, acıdan kaçıp hazza ve keyif verici şeylere yöneliriz. En çok kaçtığımız ve korktuğumuz ise tüm bunları sonlandıran ölümdür. O yüzden yaşarken hastalıklarla savaşırız, mümkün mertebe uzun yaşamak isteriz. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun yaşmak. Bu tür bir yaşamı yaşamlarının amacı haline getirenler başlarına bir şey gelir diye korkarak yaşarlar. Ölümü engelleyemedikleri gibi onun karşısında sıradanlaşırlar.
Mucizevi doğum ile ihtişamlı ölüm arasında
Bir insanın başka bir insanın içinden çıkmasıyla doğum mucizevidir. Önlenemez oluşu, herkesi kapsaması ve sırlarla dolu oluşu ile ölüm ise ihtişamlıdır. Mucizevi doğum ile ihtişamlı ölüm arasında kalan yaşam ise bunların karşısında sönük sıradan bir tekrardan ibarettir.
Yüzbinlerce yıldır insanlar diğer canlılarla birlikte uzun bir kış gecesi gibi sonsuz bir karanlığa doğru akıp gitmektedir. Bu serüvende nerde olursa olsun ve nasıl olursa olsun yaşamak istiyor. Oysa bu gün doğumlar dursa doksan yıl sonra bu gezegende insan kalmayacak. O halde bu kadar önemsiz bir varlık iken ölüm karşısında böyle gülünçleşmek neden? Kuyruklu yıldız gibi geçip giderken bir iz bırakmak varken...
Nasıl bir yaşam?
İnsan doğuma ve ölüme müdahale edemez ama yaşama müdahale edebilir. Bu noktada önemli olan sıradan bir tekrardan ibaret olan yaşamdan görkemli bir ömür çıkarabilmektir. Ne ki herkes bunu yapamaz. Bunu ancak yaşamlarında yaşamlarından daha büyük bir amaca bağlananlar yapabilir. Onlar için geçen yılların değil yaşama ve insanlığa değer katıp katmamaları önemlidir. Bunun için karanlıkta bir ışık yakarlar. Fakat ışığın düşmanları çoktur. Bu da zulmü yaratır. Yaşamlarından daha büyük, daha değerli bir amaca bağlananlar zulmü yenmek için gerekirse yaşamlarını feda ederler. Onlar bu yanlarıyla sadece ölüme değil zamana da meydan okuyanlardır.
Bu yüzdendir ki yaşamlarında yaşamlarından daha değerli bir amaçları olanlar sıra dışı bir hayat yaşarlar. Bu sıra dışılık aynı zamanda dünyayı ileri götüren, yenilikler üreten bir motivasyona sahiptir. Bir çeşit ölüme meydan okumaktır bu ki her alanda kahramanları ortaya çıkarır. Yeni kahramanlar yeni uygarlıkları yaratır.
İnsanın kendisi ile hesaplaşması
İnsan beyni acıları, sıkıntıları, hastalıkları, ölümü pek sevmez. Bu yüzden, bu işe dair alt tarafında bir bölge var, adına "amigdala" denilen. Küçük bir bademe benzeyen bu bölüm sürekli sıkıntıları es geçer ya da hasıraltı etmeye çalışır, sanki acı, hastalık ve ölüm yokmuş gibi, hep ölümsüzmüş gibi davranır. Bu bir çeşit gerçeği görmezden gelmektir. Beynin bu işleyişinden ötürü, istenmeyen bir durum ortaya çıktığında panikleyip ürküyor insan...
Oysa yaşam düz bir çizgide ilerlemez. Yaşam sürekli inişli çıkışlı bir hat üzerinde ilerler. İnsan düşer kalkar, sıkıntılar mutluluklar hep birbirini izler. Hızla gelip geçen bir ömür düşünün. Bir bakıyorsunuz bir yıl gelip geçmiş şimdi olduğu gibi. Böylece ardınızda bıraktığınız zaman çoğalırken önünüzde kalan zaman kısalmaya başlar. Bu telaşla ha bire bir yerlere doğru düşe kalka koşarsınız bir an önce varmak için. Bu esnada farkına varmadan kendinizden de çok şey verirsiniz.
Bi durun!.. Belli bir dönem ayağınızı gazdan çekin, biraz yavaşlayın ve bir muhasebe yapın. Nasıl bir ömür geçirdim diye sorun kendinize. Bakın etrafınıza, bir çetele çıkarın ve görün olan biteni. Tıpkı bir gelir gider hesabı yapar gibi yapın yaşamınızın muhasebesini.
Kendisiyle hasbihal etmek
Bir yılın (ya da daha fazlasının) çetelesini çıkarmaya çalışırken şöyle bir metot izleyin. Bu muhasebede beynin sol tarafı "gelirler", sağ tarafı "giderler" olsun. İyi ki ben şunu yaptım, iyi ki ben şununla evlendim, iyi ki şu mesleği seçtim, iyi ki sevgimi yakınlarıma verdim vb. İyi ki... iyi ki..,, bunları çoğaltabilirsiniz. Bu taraf "İYİ Kİ"ler tarafı olsun…
Şimdi beynin sağ tarafına bakın, burası ise "keşkeler" tarafı olsun. Eğer aşka ve sevgiye yeterince zaman ayırmamışsanız, çocuklarınızla zaman geçirmemişseniz, ailenize gerekli alakayı göstermemişseniz, sevginizi yeterince belirtmemişseniz, destek olmanız gereken birine destek olmamışsanız, yapmamınız gereken bir şeyi yapmamışsanız, şunu yapmamışsanız, bunu yapmamışsanız… Bütün bunları “KEŞKE”ler hanesine yazın.
Eğer yaptığınız “İyi ki"lerle "keşke"ler karşılaştırmasında keşkeler fazla çıkarsa berbat bir yıl berbat bir yaşam yaşamışsınızdır demektir. Eğer “İyi ki"ler ağır basarsa o zaman sürdüğünüz yaşam iyi bir yaşamdır.
Her şey zamanında
Her şey zamanında güzel ve geçerlidir. Şunu unutmayın eğer zamanında sevgi göstermiyorsanız, onu bir tarafa atıp bir gün nasıl olsa oradan çıkarırım diyorsanız geçmiş ola. Bunun için o zamanın gelmesini beklemek geçmek için bir nehrin durmasını beklemek gibidir. Gelmez. Velev ki o bir gün gelse bile, o sözcükleri attığınız yerden çıkardığınızda bir de bakmışsanız ki artık tedavülden kalkmışlar. Lewra, sarı bir lira gibidir ömrümüz, sandığın en değerli yerinde saklarız, günü gelip de oradan çıkardığınızda, bir de bakmışsınız ki tedavülden kalkmışlar...
Yani demem o ki, yaşam size sunulmuş bir armağandır, onun kıymetini bilerek zamanında yaşayın. Yaşamda acı da var mutluluk da. Mutlu olmak için, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir an olduğuna karar vermekten ve beklemekten vazgeçin.
Yol ve yolcu
Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur, yolculuğun kendisidir. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları daha alçakta. Oysa o insan boyu hizasındadır. Tabi şunu da unutmamak lazım: Eğer bir elinle mutluluğu istiyorsan öbüründe acıyı tutacaksın. Acı çizgi gibidir, mutluluk ise bir nokta. Mors alfabesi gibi.. Çizgi, nokta, çizgi, nokta.... Bu böyle devam eder gider. Her çizgiden sonra yaşanan acının bir ödülü olarak bir nokta (mutluluk patlaması) yaşanır; her mutluluğun da adeta kefaretini öder gibi acı gelir ardından.,
Ama bir şey var; Nietzsche’nin dediği gibi beni öldürmeyen acı güçlendirir. Ve tabi bir şeye ulaşmak için illaki emek ve çaba gerekir. Cesaret, feragat ve irade gerekir. Kendinden daha büyük bir amaca adanmak gerekir. Unutmayın ki herkes şu ya da bu şekilde yaşar, önemli olan sana sunulmuş yaşamdan görkemli bir ömür çıkarmaktır.
Bu macerada hiç düşmemek değil, düştükten sonra ayağa kalkıp yola devam edebilmektir ve yolu gidilecek yere kurban etmemektir önemli olan. Yolun kendisi gidilecek hedef kadar değerlidir çünkü.
Ustaca yaşamında ve yeni yılda iyi yolculuklar dilerim...
Yorum Yazın