Geçtiğimiz aylarda Bodrum-Yalıkavak tepelerindeki bir taş evde, büyük bir heyecan vardı. Mesleğinin veteriner hekimlik olması bir yana, gerçek bir yaban hayatı ve hayvan dostu, genç bir kadın, ona her konuda destek olan Hollandalı eşi ve delikanlılık çağındaki oğulları, yaşamlarına daha da anlam kazandıracak ama çekecekleri sıkıntıları da artırabilecek bir girişimi başlatmak üzere planlar yapıyorlardı. Yaban hayatına destek olmak üzere bir vakıf kuracaklar, özellikle hasta, yaralı hayvanların derdine derman olacaklardı. Zaten evin arazisinde ayırdıkları geniş bölümdeki kafeslerde, yaralı martılar, flamingolar, baykuşlar, Gökova yangınından kurtarılmış kaplumbağalar vardı. Son zamanlarda onlarcasını tedavi etmiş ve doğaya salmışlardı. Doğa Koruma ve Milli Parklar Muğla Müdürlüğü ve Muğla ilçelerindeki şubeleri ile sıradan insanlar, gördükleri her yaralı ve hasta hayvanı onlara getiriyorlardı.
Fulya Massizzo, Hollanda’da foklar üzerine çalışmıştı. Birkaç yıl önce, hasta bir fok görüp de aradığımda, işini gücünü bırakıp gelmiş ve o narin yapısına bakmadan, neredeyse 300 kilo gelen foka, birbuçuk litre antibiyotik enjekte edip hayatını kurtarmıştı.
Yaban Vakfı
Zaman çabuk geçti. Kolay mı oldu? Hayır. Yıllardır doğanın ve yaban hayatının korunmasında birlikte çalıştığımız Doğa Koruma ve Milli Parklar Manisa Bölge Müdürlüğü ve Ankara’da, Tarım ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü, bizim de önayak olmamızla, projenin önemini ve yararını kısa sürede kavradılar. Yaban Hayatı ve Doğa Koruma Vakfı (Yaban Vakfı)* kısa br süre önce kuruldu. Hemen arksından ikinci adım geldi çünkü kaybedilecek zaman yoktu. Tarım ve Orman Bakanlığı, DKMP Genel Müdürlüğü ile Yaban Vakfı arasında imzalanan bir işbirliği protokolü ile “Yaban Vakfı, Yaban Hayvanı Rehabilitasyon ve Kurtarma Merkezi” kuruldu.
Bu Merkez, çeşitli nedenlerle yaralanan, doğada hasta veya zayıf düşüp ele geçirilen yaban hayvanlarının ve çeşitli kişilerce yasa dışı olarak doğadan yakalandığı; kaçak olarak yurda sokulduğu için Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereğince el konulan, çeşitli amaçlarla geçici olarak ithal edilip, yeniden ihraç edilmeyen yaban hayvanlarının tedavi, bakım ve rehabilitasyonu için çalışmalar yapacak.
Üççeyrek asrı geçen yaşamımda, Türkiye Cumhuriyeti’nde her şeyin bu kadar kötü olduğu hiçbir zaman dilimi anımsamıyorum. Umudunu hiç yitirmemiş, mücadeleyi hiç bırakmamış, vazgeçmenin, baştan kaybetmek olduğuna inanan bir kişi olarak, neredeyse ilk kez umudumu yitirmek üzere olduğumu hissediyorum. İşte tam da böyle düşünmeye ve canım iyice sıkılmaya başladığı bir dönemde, Türkiye’de en azından bir şeyin iyi gittiğini sevinç ve şaşkınlıkla izliyorum. Bu beni mutlu ediyor ve mücadele azmimi kamçılıyor.
Dünya bir kez daha yokoluşa giderken
Bilmem farkında mısınız? Dünya uzunca bir zamandır ekolojik dengenin bozulduğunu, bitki ve hayvan (flora ve fauna) türlerinin hızla yok olduğunu, kısaca, üzerinde insan yaşayabilen (en azından bugünkü bilgimizle tek gezegen olan Dünya’nın, bir kez daha yokoluşa doğru gittiğini tartışıyor. Bu gidişata çare arıyor veya arar gibi yapıyor! “Arar gibi yapıyor.” diyorum çünkü sonsuz ve denetimsiz tüketim ilkesi üzerine kurulmuş vahşi kapitalizmden vazgeçmeden dünyayı kurtarmanın olanaksızlığı da aklı başında herkes tarafından kabul ediliyor.
Yaklaşık 30 yıl önce Türkiye de aynı durumdaydı. Bazıları sadece Türkiye’ye, Anadolu’ya ve Trakya’ya özgü bitki ve hayvan türleri yok olmanın sınırındaydı. Anadolu Parsı, Yaban Keçisi, Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi, Vaşak, Karakulak, Saz Kedisi, Alageyik, Anadolu Yaban Koyunu hatta Boz Ayı; Kelaynak, Turaç, birçok yaban ördeği türü ve daha bazı türlerin kısa süre sonra yok olacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Sonra bir mucize gerçekleşti.
Hızır gibi yetişenler
Önce Hasan Asmaz’ın “Türkiye Tabiatını Koruma Derneği”, onu takiben, doğa konusunda çok başarılı çalışmalara imza atan, dostum Nergis Yazgan başkanlığındaki, “Doğal Hayatı Koruma Derneği” ve nihayet, kurucusu ve 12 yıl başkanı olduğum, “Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı-Yaban Hayatı Vakfı” devreye girdi. Hiçbir karşılık beklemeden, giderlerini hemen tümüyle kendi ceplerinden ödeyen bu inanmış ve mücadele ruhlu kişilerin kurdukları bu sivil toplum örgütleri, kötü gidişe dur demeyi başardılar. Av ve Yaban Hayatı Vakfı özellikle kaçak ve usulsüz avcılığın, balıkçılığın önünün alınmasında, en aza indirilmesinde, avcılık ve balıkçılık kurallarının, yaban hayatının korunması amacıyla değiştirilmesinde, yaban hayatının yaşama ortamlarının -sulak alanlar, ormanlar, meralar vb- belirleyici rol oynadı.**
Bugünlerde gazetelerde, internet haber sitelerinde, hemen her gün her yerde görülmeye başlayan Yaban Keçilerini, köylere, tarlalara kadar inen Ulu Geyikleri, gündüz bile ortalıkta dolaşan Vaşakları, AVM park yerlerinde, plajlarda gezintiye çıkmış Yaban Domuzlarını anlatan haberler, fotoğraflar çıkıyor. Köylümüz geçmişte, bulduğunda hemen kesip paylaştığı yaralı geyik, karaca, yaban keçisi gördüğünde, bu defa Milli Parklar görevlilerini arayıp, tedavi edilip doğaya salınsın diye hayvanları onlara teslim ediyorlar. Haklılar da çünkü bugünlere gelinmesine, tüm kurumların bilinçli olarak çökertildiği günümüz Türkiye’sinde, ülke ve doğa aşkı ile çalışan Doğa Koruma ve Milli parklar Genel Müdürlüğü’nün katkıları çok büyük.
Şimdi artık Yaban Vakfı’nın Tedavi Merkezi de var ve bildiğim kadarıyla tek sivil merkez. En azından Muğla ve çevresinde, yaban hayvanlarının tedavisine yardımcı olacak, istatistik tutacak, ehil kişiler, ellerinden geleni yapmak üzere kolları sıvadılar. Fulya Massizzo, Sebastiaan Petrus Carolus Maria Massizzo ve Pablo Emre Peter Vahap Massizzo’yu ve onlara destek olan herkesi, bu alkışlanacak girişim için kutluyorum.
Her şeyin gerçekten çok kötü gittiği bir dönemde insanın içini ısıtan, umudunu yükselten, azmini kamçılayan bir adım.
* Yaban Hayatı ve Doğa Koruma Vakfı (Yaban Vakfı) 6189 Sokak, No:5/1 Yalıkavak Mahallesi Bodrum. Muğla
** Büyük Beyaz Adam. Süha Umar Boyut Yayıncılık.
Yazınız süper. Gönlümüzde olan sevgiyi anlatmışşınız. Doğa herşeyimiz. Birlikte çoluk çocuk koruyalım yoksa yarın olmaz. Sevgiler.
İçimi büyük bir Ümit ve Sevinç kapladı, çok tşk ler tüm emeği geçenlere.