Geçtiğimiz günün gündemiydi #Habertürkboykot. Yayından cımbızlanan kesiti, sonrasında ben de herkes gibi sosyal medyadan izledim. Ne izledik peki? HT Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır diyor ki “Görüyorum, kilolarca et, tavuk ve sosis almışlar köpeklere götürüyorlar. Ya arkadaşlar bu ülkede yoksulluk çeken, evine neredeyse bir ay et girmeyen vatandaşlar var.”
Saatler ya da dakikalar süren yayınların; 15 saniyelik mini kliplerle yayınlanmasına, konunun aslından kopuk servis edilmesine alışığız, bilinçli her okur-izleyici bununla yetinmemek gerektiğini de bilir. Öte yandan algı çalışmalarında son yıllarda çığır açıldığı da bir gerçek.
Boykot hakkı
Bir kurumu boykot etmek normal ve her bireyin bu hakkı var ama bir kişiyi hele ki görevi toplumu bilgilendirmek olan bir gazeteciyi hedef göstermek! Katiyen kabul edilemez.
Habertürk eski işyerim ancak Fevzi Çakır’ı hiç tanımam. Sadece bir vatandaş gözüyle gündemin gündem yaratılarak değiştirildiğini anlayabilecek kadar tecrübeliyim bu ülkede. O günkü yayında; hayvan hakları, sorunun çözümü, yaşanan problemler de konuşulmuş ama medya/ sosyal medyanın ilgisini çeken yalnızca yukarıdaki o “talihsiz” cümle olmuş. Peki sonra ne oldu?
Hayvanseverler kızdı, evine et alabilen azınlık kızdı, alamayan daha da kızdı…
Özetle; yine kutuplaştık.
Ankara’da yaşayan 3 kişiyi aradım ve başıboş köpek sorunu var mı diye sordum işte yanıtlar;
Emekli Teyze: Park var bizim burada çok güzel spor aletleri de koymuşlar. Heves ediyorum gitmeye ama çok köpek var, çekiniyorum.
Gazeteci Anne: Her sabah kızımla servisi beklerken bu tedirginliği yaşıyorum. 1-2 tane değiller ki kalabalıklar. 100 metre mesafedeki markete bile arabayla gitmek zorunda hissediyorum kendimi. Çözülmeli bu sorun.
Sporcu& antrenör: Merkezi bir yerde yaşıyorum yine de erken saatte koşuya çıkmayı bıraktım. Hatta kendi köpeğimi de ailemin yanına geri gönderdim. Hayvansever olmam tedbir almama engel değil değil mi?
Bu yanıtların ardından İstanbul’da bir belediyede veteriner hizmetlerinde görev yapan dostuma sordum. Sokak hayvanlarının artık gıda, çiğ ya da işlenmiş et ürünleriyle beslenmesine karşı çıkıyor. Ne zararı var dediğimde uzun uzun anlattı, özetle; “biz toplanan hayvanları kısırlaştırıp ya da tedavi edip iyileşene kadar barınaklarda rehabilite ediyor sonrasında aldığımız yere geri bırakıyoruz ancak bu hayvanlara kuru mama veya doğası dışında gıda vermek hem sağlık sorunları hem de sokakta yürüyen kişilerden yemek gelmesi beklentisi yaratıyor. İnsanlar bu canların ayarlarıyla oynuyorlar” dedi.
Biz onlardan onlar bizden korkarken…
Bizim de dünya tatlısı bir köpeğimiz var. 6 yıl önce Bal’ı sokakta bulduğumuzda tüm dişleri kırılmıştı, hiç iyi değildi. İnsanoğlu öyle yaralar açmış ki bedeni iyileşse de travmaları sürüyor. Hala bahçe hortumundan ve yabancılardan korkuyor. Ben de sürü halindeki sokak hayvanlarından…
Sorunlar açıkça ortada, o zaman neden konuyu daha görünür kılan kişileri linç etmekten vazgeçip, çözüm yollarını konuşmaya başlamıyoruz.
Yerel seçimler öncesi bunun zamanı mı? Hem de tam zamanı!
Her konuda olduğu gibi bu konuda da kutuplaştık. Tröst mama sektörünün desteklediği bu hayvan istilasının artık rant kapısı olmasından çıkıp insanı bir boyutta çözümlenmesi gerekiyor. Hastahane, lokanta, cafe vb. her yerde çılgınca hayvanseverlik ve hayvandüsmanlik söylemleri artık birbirine karışmış durumda. Nasıl bir çözüm; hani batının ahlakını değil de bilimini alıyoruz ya, bakılsın o zaman batı örneklerine, Viyana dan başlanilabilir. Sevgiyle kalın.