Bu hafta da yazıma yeni çıkan anılar kitabımdan (Babıali’ye Son Tren) bir paragrafla başlıyorum. Çünkü konu güncel.
TRT bölümünde anlattıklarımı “itiraf” olarak çerçevelemişim:
“Katıldığımız ilk Eurovision Şarkı Yarışması’nda ülkemizin verdiği puanları canlı olarak Avrupa’ya ilan eden kişi bendim: “France four points vb…” Önceden böyle planlanmamıştı ama, son anda benim üstüme kaldı. Eurovision’a katılma kararımız Cem’in TRT’yi Avrupa televizyonları düzeyine çıkarma hedefinin bir parçasıydı. Hemen itirazlar oldu, efendim şundan yapamayız, bundan yapamayız diyenler çıktı, ama ısrar edilince her şey yoluna girdi. Orkestrayı Timur Selçuk yönetecekti. Ankara’da stüdyoda bekleyen bir Halk Jürisi kurulacaktı. Cem’in ricasıyla ben de orada olacaktım. En beğenilen eser Türkiye’yi temsil edecekti. Sonunda Semiha Yankı adlı genç bir sanatçının “Seninle Bir Dakika” adlı şarkısı Avrupa ekranlarına çıktı. Beklentiler yüksekti. Ancak Yankı birkaç puandan öteye gidemedi. Böylece yıllar sürecek ve günün birinde birinciliğe kadar yükselecek Eurovision serüvenimiz başlamış oldu.”
KÜLTÜRÜNE GÜVENECEKSİN
Yıl 1975’ti. TRT Genel Müdürü İsmail Cem’in televizyon danışmanıydım. Cem hassas konularda beni öne sürerdi. Kibirli Avrupa’nın karşısına yepyeni bir rolle çıktığımız bu yarışma öyleydi. Batı karşısında eli ayağı titreyen Ankaralı kesimler rezil olmaktan korkuyorlardı.
Oysa Cem Türkiye’ye ve kültürüne güveniyordu.
Türkiye’yi Semiha Yankı adlı genç bir sanatçı temsil etti. Orkestranın başında özlemle andığım rahmetli dostum Timur Selçuk vardı. Puanlarda geride kaldık. Ama rezil olmadık. Orada olmamız gerekiyordu. Oradaydık. Asıl mesaj buydu.
Ve Cem, bizim sadece Avrupalı olmadığımızı yazılarında en iyi anlatanlardan biriydi. Evet, elbette Avrupalıydık! Ama başka kimliklerimiz de vardı. Bunlar birbirini götürmüyor, birbirine ekleniyordu. Tek kimlikle özetlenemeyecek bir kültürel alaşımı temsil ediyorduk. Bu müziğimize de yansıyordu.
Sonradan bu alaşımı çok iyi yansıtan bir şarkıyla Eurovision’u kazandık. Ne yazık ki Cem göremedi.
GİRİP YARIŞACAKSIN
Kültürel aşağılık duygusuna bağladığım cahilce bir tutumla biz yıllardır bu yarışmaya katılmıyoruz. Oysa gözler alıştıkları Türkiye’yi arıyor.
Neyse ki bu kez bizim coğrafyanın alaşımını Yunanistan adına katılan Zari adlı şarkı şarkı temsil etti. Genç şarkıcı Marina Satti bizim buralardan, fıkır fıkır, cıvıl cıvıl bir kızdı. Şarkı, dümtekler, halay, mendiller… Pekala bizim ekibimiz de olabilirdi. Nitekim, finale kalmasının ardından yapılan kutlamada Türk ve Yunan bayrakları ellerdeydi. Satti bizim cühelanın bir türlü anlamak istemediği gerçeği dile getirdi: Kültürlerin sınırları ille siyasal sınırlarla örtüşmez.
Eurovision şarkı yarışmalarının politikleşmesinden yakınılır. Bence günümüzün tuhaf siyasi atmosferinde bu kaçınılmazdır, çünkü çok parçalı yeni dünyada insanların dikkat çekebilecekleri aydınlatılmış sahnelere ihtiyacı vardır. Çıkıp bağırıp çağırırlar. Pilavdan kaçanın kaşığı kırılsın demekten başka çare yoktur.
Bu arada son yıllarda sık sık olduğu gibi ön plana çıkartılan cinsel marjinallik mesajları olsa olsa Avrupa’nın felsefi yorgunluğuyla açıklanabilir.
Bizim için en kötüsü hem Avrupa’lıyım deyip hem de kaçak oynamaktır! Daha doğrusu, kalkıp oynamamaktır.
Yorum Yazın