Canım ülkemde mevzu bitmez dedim ama bende mevzu bitti. Tatildeyim ve Akdeniz’in yakıcı sıcağında, denizin maviliklerine doğru dalmışım fena halde. (Aman bir yanlış anlama olmasın; Paramount Otel’in yakınında bile değilim, hiçbir zaman da olmam zaten!..)
Haliyle ciddi konulara girecek bir ruh hali yok. Hem her zaman ciddiyete de gerek yok değil mi? Affınıza sığınarak bir arkadaşımın hayali bir isimle yaptığı hayali bir röportajı aktarayım bu kez de…
Muhabir: Egemen Bağış’la birlikte uçukta yolculuk ederken bazı fotoğraflarınız yayınlandı. O uçak Sezgin Baran Korkmaz’ın mı? Değilse kimin ve siz o anda o uçakta ne yapıyordunuz?
Gasteci: Bir kere o Sezgin Baran Korkmaz’ın uçağı değil tamam mı? Devletin uçağı, Sezgin Baran'ın değil…
Sayın Bakan o zaman AB Baş Müzakereci’siydi. Yine şimdi hatırlayamadığım bir ülkede önemli müzakereler yapmış dönüyorduk. Ben de gazeteci olarak takip etmek için gitmiştim, devletin uçağıyla.
Ama şampanya devletin miydi, bilmiyorum. Yoksa Sayın Bakan parasını verip yoldaki bir tekel büfesinden mi aldırtmıştı, hatırlamıyorum…
Pastaları bakan ısmarlamıştı ama şimdi pastanenin adını söylemeyeyim, reklama girer!..
Ama her şey devletindi. Neticede bakan da Devletindi.
Hem olay 2011’de falan geçiyor. Sezgin Baran o zaman Kars’taydı. Küçüktü yani altını bağlıyorlardı muhtemelen!..
Zaten dediğim gibi 2011, yani 17-25 Aralık’tan önce… O bakımdan şey üzerine konuşmak yasak. O zamanlar suç diye bir şey yoktu…
Muhabir: Ne alakası var? O tarih sadece FETÖ ile ilgili değil mi?
Gasteci: Unutmayın o zamanlar ne olmuşsa FETÖ yapmış demektir. Orada bir yanlış varsa sorumlusu FETÖ’dür. Onu demek istiyorum, konu önemli değil yani...
Hem bakın o zamanlar daha Sayın Bakan'ın Bakara, makara mevzusu yok. Devletin Bakanı hem de Devletin itibarlı bir bakanı, doğal olarak itibarlı bir uçakla yolculuk ediyoruz.
Henüz makara sarma işi de ortaya çıkmadığından dünyanın en zor sürgün bölgelerinden biri olan Prag’a da sürülmemişti!.. Şimdi neticede Devletin uçağında olduğumuz anlaşılmıştır. Makara işinden sonra zaten sayın bakan en ağır sürgün cezasını da almıştı.
Bu görüntüler aslında iyi oldu, belki de ümmetin umudunu savunmak için nasıl çalıştığı anlaşılır da sürgün cezası hafifler, Prag yerine daha düzgün bir yere Büyükelçi olur…
Şampanyasıyla meşhur bir yere gitse. Paris şahane bir sürgün yeri olur aslında. Ben de arada ziyaret ederim, eski günleri yad ederiz…
-Muhabir: Peki, o fotoğraflardaki durum sizi hiç mi rahatsız etmedi?
Gasteci: Neden etsin ki!.. Neticede ben, devletin uçağında, devletin Bakanıyla, Devletin ve Ümmetin âli menfaatleri için çalışmış, yorulmuş, başarmıştır. Bak cümle düşük olduysa yazarken düzelt, fena yaparım sonra!.. Neyse ikimiz de doğal olarak bir başarıyı kutluyoruzdur. Ne yani kutlamayı hak etmiyor muyuz? Ayrıca, “Bu bayrak inmez, bu ezanlar dinmez, biz gidersek, önce Kudüs düşer sonra Filistin düşer, Ümmet ümidini kaybeder… Bak kızmaya başladım; siz neyin peşindesiniz? Bu soruları soran biri vatan haini değil de nedir?
Muhabir................?
Elinize sağlık