Sevgili okurlarım, geçen haftalarda yayınlanan “Monşerlerin Yarısı bile olamazsınız” başlıklı yazım çok ilgi gördü. Gerek dışişlerinden gerekse değişik kesimlerden yazıya övgüler aldım, amacımız övgü almak değil ülkenin içine düşürüldüğü durumun vahametini anlatmak, cahil, dinci ve gerçeklerden uzak sadece yalakalık üzerine ve kurulu bir dış politikanın ülkeye verdiği ve vereceği zararları, telafisi olanaksız yıkımları anlatmak içindi. Bu işlerin baş mimarı başlangıçta karar mevkiinde olmasa da danışman olarak Ahmet Davutoğlu’dur. Bay Davutoğlu Abdullah Gül zamanında daha sonra da Tayyip Erdoğan zamanında dış politika danışmanlığı yaptı. Danışmanlığı sırasında Dış işleri dış temsilciliklerine Fetullah Gülen hareketine destek verilmesi konusunda Abdullah Gül’ün gönderdiği talimatta da rolünün olup olmadığını bilmiyorum ama insanın akına geliyor.
Bay Davutoğlu sonradan Dışişleri Bakanı yapıldı ve asırlık gelenekleri olan bir teşkilatın da gerçekçi olmayan hayali bir ideolojik saplantıya uydurulma süreci de öyle başladı. Önce liyakat ve deneyimin önemi kalmadı, yerini ideolojik saplantılar, yalakalık, yandaşlık, partidaşlık ve parti teşkilatının baskılarına boyun eğme dönemi aldı. Bakanlığa dışardan çoğunun dil bilgisi, ehliyeti, eğitimi, deneyimi kuşkulu kişiler getirilmeye başlandı. Bir anlamda AKP’nin Fetöcülerle gerçekleştirdiği Cumhuriyet değerleri laik bilimsel dünya görüşünün yerini Bay Davutoğlu’nun hayali ve gayretle ütopik “stratejik derinlik” rüyası aldı. 600 bilmem kaç sayfalık stratejik derinlik kitabını okumakta zorluk çekmeyi bırakın içerdiği hayali düşünceler akıllarınca Türkiye’yi İslam ülkelerinin lideri yapacağı tezine dayanıyordu. Kitaba göre:
“Türkiye'yi çevreleyen yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta havzaları, coğrafî olarak dünya ana kıtasının merkezini, tarihî olarak da insanlık tarihinin ana damarının şekillendiği alanları kapsamaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemin getirdiği dinamik uluslararası ve bölgesel konjonktürde en yakın havzasından başlayarak dışa açılması kaçınılmaz olan Türkiye'nin stratejik derinliğinin yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta bağlantıları ile yeniden tanımlanması ve bu derinliğin jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel boyutlarının dış politika parametreleri olarak kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Modernite Avrupa-merkezli bir tarihî sürecin eseriydi. Küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşımaktadır. Tarihî birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte Türkiye, tarihî derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafî derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Stratejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjonktürlere daha uygun şartlarda giren bir merkez ülke konumu kazanacaktır.”
İşte AKP’nin dış politikasının temelini oluşturan bu görüşler stratejik derinlik kitabının ana temasını oluşturdu ve Bay Davutoğlu bu işte önemli roller üstlendi.
AKP ne yaptı? Tayyip Erdoğan “one minutes!!!” çıkışıyla Filistin sokaklarında kahraman oldu ama Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması gene onun başbakanlığı döneminde gerçekleşti. Onun kahraman Filistinlileri, Yunanistan’la ve İsrail’le, Rum kesimiyle anlaşma yapıp bizi Akdeniz kıyılarına hapsetmek için beklenen ihanetini yaptı. Bugünlerde AKP’nin hedef tahtasına koyduğu İsrail, Müslüman dostlarımızla, halife olma hayali kurduğumuz İslam dünyasından Birleşik Arap Cumhuriyeti, Suudi Arabistan ve Mısır’la gayet iyi ilişkiler içinde.
AKP’nin rüya kurduğu hayali cihan politikasında din kardeşlerimiz Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan hep aleyhimize döndü biz ne yaptık? Hayali dış politikanın stratejik derinliğinin “Stratejik Sığlık” olduğu kanıtladık ama AKP lideri hala bu hayal peşinde.
AKP’nin Tayyip Erdoğan başbakanlığı döneminde Obama’ya yaranmak için atıldıkları Suriye macerası, oraya yollanan dünya selefistleri Taliban kafalı teröristleri başımıza büyük belalar açtı. Iraktaki ayrılıkçı Kürt devletine verilen destekler birer birer bu hayali stratejinin çöküşünü hızlandırdı. Bunun stratejik derinlik değil stratejik yıkım olduğunu ortaya koydu. Denenmemiş test edilmemiş hayali düşüncelerin günümüzde diş politikanın temeli yapılması kadar büyük bir yanlışlık olamazdı, AKP’nin yetersiz cahil kadroları ve çıkar odaklı siyasi yapılaşması bunu yaptı. Tabi bunlar olurken dışişleri bakanlığında ehliyetsiz kişilere, adı rüşvetlere karışmış AKP politikacılarına, gerici birtakım kişilere Büyükelçilik sıfatları verilmeye devam edildi, adeta ulufe gibi dağıtıldı. Yılların deneyimli diplomatları, Cumhuriyet Türkiye’sinin yüz akı değerler ve dışişlerinin tarihi birikimleri unutuldu. Yeni yetme Taliban’a yakınlık duyan selefist düşünce ülke dış politikasına hakim oldu. Mısır’daki selefist Mursi rejimine verilen destek yüzünden Mısır hükümeti ile de papaz olduk. Sonra yapılan yanlışlıklardan dönmek için ayaklarına diplomatlar yolladık. Şimdilerde yıllarca hizmet ettiği sonradan ayrı düştüğü Tayyip Erdoğan’la arası açılan Bay Ahmet Davutoğlu kurduğu partisi için oy istiyor. Eğer Tayyip Erdoğan’ın tek adam iktidarına son verecek bir siyasi girişimde rol oynayabilirse belki bu millet onu affeder!!!
Yorum Yazın