Sevgili Okurlarım,
Geçen yazımda hayatın düz ve tek renk olmadığını siyah beyaz damalı bir yer gibi sürekli değişken olduğunu yazmıştım.
Bu ifadeyi başka bir şekilde anlatmaya kalktığım anda karşıma Sinüs eğrisi çıktı.
Sinüs eğrisi sürekli yukarı aşağı giden bir eğridir. Üst noktayı en mutlu zamanlarımız , en alt noktayı ise en üzüntülü zamanlarımız olarak ifade edince bunların hep tekrarlandığını görürüz. Hayat arka arkaya gelen iyi ve kötü olaylardan oluşur. Biz ise altta iken sinüs eğrisinin yamacından yukarı tırmanıp tekrar mutlu zamanlara ulaşabiliriz. Bunun için o eğriden yukarı tırmanmamız yani mücadele etmemiz gerekir. Hayatta kalmanın en önemli koşulu zor zamanlarda mücadele edebilmektir.
Eğer Hayat sinüs gibi olmasa sadece düz bir çizgi gibi monoton olsaydı sıkıntıdan patlardık. Bugün İskandinav ülkelerinde en çok intihar olmasının sebeplerinden biri kanaatimce budur. Hayatın sinüs gibi değil de düz çizgi gibi olmasıdır.
Bazı sinüsler keskindir yani inişler ve çıkışlar daha yakındır. Buna yüksek frekans denir. Bazıları ise daha geniş , yayvandır. Bu da düşük frekanstır. Düşük frekans hayatlar daha sakin olduğu için insanların az mücadele etmesi şeklinde devam eder. Bu durumda yaşayanlar daha çabuk sıkılırlar.
Neyse ki biz çok frekanslı bir hayatı olan bir ülkede yaşıyoruz. Bu da hayatımızda daha çok mücadele etmemize yol açar. Hayatta sıkılacak kadar zamanımız olmadığı için mücadele ederek devam etmemiz gerekir.
Biz Homosapiens var oluşumuzdan beri hep savaşmış , hep zorlukları yenmiş ve hayatta kalmışız.
Bu da DNA mızda bir karakter oluşturmuştur. Sinüs geniş olunca İnsanoğlu hayattan zevk almamakta ve sıkışmaktadır. Diğer bir bakış ile mücadele etmek karakteri İnsanoğlunun araştırma yapıp gelişmesine yaramıştır. Bugün İnsanoğlu başka gezegenlere gitme kapısını aralamasını bu mücadele ve araştırma yeteneğine borçludur.
Bunu görüp bize mesaj olarak veren büyük insan Mustafa Kemal Atatürk şöyle demiştir:
“Hayatta en Hakiki Mürşit İlimdir.”
Saygı ve Sevgilerimle
Yorum Yazın