Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ateşkes çağrısı yapıyor; Almanya, Fransa ve diğer Avrupa Birliği liderlerinden ve diğer ikili görüşmelerinde dünya liderlerinden “daha aktif” bir politika izlemelerini talep ediyor.
Batı istihbarat servislerinin iddia ettiği gibi 18 Şubat’ta Rusya Ukrayna’yı işgale başlamadı ama Dombas bölgesinden anlaşılması zor haberler gelmeye devam ediyor. Bir yandan Ukrayna ordusunun Rusya’nın desteklediği ayrılıkçı isyancılar üzerine top saldırılarını yoğunlaştırdığı, ve sadece Cumartesi günü dört büyük patlamanın yaşandığı öne sürülürken, diğer yandan da Dombas bölgesinden Ukrayna ordu pozisyonlarına yoğun provakatif atış yapıldığı iddia ediliyor. Ancak, ateşkes çağrıları devam etse de, hem Moskova’dan hem de Kiev’den Rus saldırısı haberleri yalanlanıyor.
Donbas, Ukrayna'nın güneydoğusunda, Donetsk ve Luhansk “halk cumhuriyetlerinden” oluşan iki ayrılıkçı ve Rusya dahil hiçbir ülke tarafından tanınmayan “devletçikten” oluşan ve tarihi, kültürel ve ekonomik bir bölgedir. 19. yüzyılın sonlarından bu yana, ağır sanayileşmiş bir bölge haline geldiğinden beri önemli bir kömür madenciliği alanı olmuştur. Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut sorun, bir yandan Ukrayna gelişmelerin ülkenin egemenlik ve toprak bütünlüğünün 2014 olayları ve Kırım’ın ilhakı sonrasında karşılaştığı en ciddi tehdit olarak tanımlamakta. Diğer yandan Rusya tarihi, kültürel ve soy bağıyla bağlı olduğu Donbas halkıyla dayanışma içinde olduğunu, Ukrayna topraklarını işgal niyeti olmadığını tekrarlamakta.
Olası bir Rus işgal harekatı, zaten Rusya’nın tıpkı Kırım gibi “tarihi” ve “demografik” açılardan “sorumluluk hissettiği” sadece Donbas bölgesinin ve hatta Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilmesi boyutundan ziyade bölgesel olmaktan ziyade tüm dünyayı kasıp kavuracak olası ardılı, üçüncü bir dünya savaşı, tüm dünyada yönetimlere soğuk terler döktürüyor.
Türkiye açısından, elbette, olası bir savaşta ne yapılmalı sorusuna okullu, okulsuz “herşeyibilen” heyeti haftalardır cevap aramakta ve televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında gerdan kırarak gayet inandırıcı ama birbirine tezat tezleri arka arkaya sıralamaktalar. Aynı şahısın derin diplomasi, strateji, dünya tarihi ve global ekonomik nedenlerle Türkiye’nin ayni anda hem “kadim dostu” Rusya ile birlikte, savunma endüstrisi alanında daha yeni işbirliği anlaşması yaptığı Ukrayna ile birlikte, üstelik de üyesi bulunduğu NATO ve olur ya bir gün girerim belki diye yıllardır kapısını yumruklayıp durduğu Avrupa Birliği ile uyum içerisinde davranması gerektiği tezlerini, yüzünü ekşitmeden, hiç hazımsızlık krampı çekmeden seslendirmesi izleyende elbette ciddi mide bulantısı sonucu doğurmuyor mu? Ben, doğrusu, çoğunlukla, ileri demokrasinin ürünü bu ileri propagandist ulemanın halka bu eziyeti çektirmelerini derin bir “takdir” duygusuyla takip ediyorum.
Soğuk Savaş boyunca dış ve savunma politikalarını NATO ve Washington’a, ekonomik kararları IMF, Dünya Bankası gibi sıkı bir şekilde Batıya demirleyen Türkiye Sovyetlerin çöktüğünden bu yana “kendi siyasetlerini geliştirme” durumuyla karşı karşıya kaldığından bu yana bir türlü özgün dış siyaset ve ekonomi politikaları geliştirmeyi bir türlü beceremedi. Savrulup duruyor. Yeni yetme bıçkın delikanlı gibi kimsenin sözünü dinlememe eğilimine her girdiğinde burnunu hiç hoş koku yaymayan bir şeylere sokuyor ama, ders almamaya da ısrar ediyor. Sabah, mesele, ne işimiz var Libya’da derken, akşam herkesten önce Türk gemileri Kuzey Afrika sularında göreve başlıyor, “kadim dost” Kaddafi kaderine terk edilebiliyor. Suriye’de yaşanılan bin beter, hala kurtulamıyoruz. O herkesle dost olacağız siyasetini ortaya koyan bile “affedildiği” anda, o siyasetin çok kokulu olduğunu söylemek zorunda kaldı.
Şimdi de öyle mi olacak? ABD Başkanı Joe Biden ilan ediverdi olacak olanı… “Rusya Ukrayna’ya girerse tek ABD veya NATO askeri müdahale etmemeli, yoksa dünya savaşı çıkar” dedi.
Türkiye NATO’ya, ABD’ye, AB’ye rağmen, antlaşmalara, ortak savunma ilkesine rağmen Rusya ile birlikte mi davranacak? Ukrayna ile stratejik ortaklığını sona mı erdirecek? Almanya ve diğer AB içindeki müttefikler ABD baskısıyla insansız hava araçlarının ana malzemelerini Türkiye’ye satmazken, Ukrayna ortak fabrika kuruyor, İHA’lardaki jet motorlarını, üstelik de “şuna, buna satamazsın” falan demeden veriyor. Şimdi Rusya saldırırsa Ukrayna’ya silah ve yedek parça satışlarına son mu verilecek? Her tarafı kirli değnek eldeki ve bu şartlarda politika geliştirmek Tarkan’ın “Geççek” parçasıyla savaşmaktan gerçekten zor…
KKTC’de köhne yeni
KKTC niye seçime gittiydi? Birçok diğer nedenin yanında, iktidardaki üç partili Ulusal Birlik Partisi (UBP), Demokrat Parti (DP) ve Yeniden Doğuş Partisi (YDP) hükümetin Cumhuriyet Meclisindeki milletvekillerinin çeşitli nedenlerle oturumlara katılmamaları nedeniyle meclis çalıştırılamaması vardı.
Seçim kampanyasına, seçime dünya masraf yapıldı. Dünya zaman harcandı. Sonuç? Yine UBP, DP, YDP hükümeti. Kısaca, köhne ama yeni bir hükümet kuruldu.
Hadi Halkın Partisini (HP) de anlamaya çalışalım. Dört partili koalisyon, hele koalisyon partilerindeki birçok milletvekiliyle ciddi etik problemler varsa elbette ki yürümezdi. UBP-HP koalisyonunun nisap sorununu aşamayacağı korkusu ne derece geçerli bir tartışmaydı? Bu kafayla, üzgünüm, 26 bakanlı hükümet kurmak lazım ki mecliste hep 26 kişilik nisap olsun.
Siyaset uzlaşma ve özveri gerektirir. Köyün ağası anlayışıyla hükümet olunamaz. Koalisyonlar tarafların köşeleri törpüleyerek, ortak fikir geliştirmelerini gerekli kılar. UBP’nin Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ile bir hükümeti ciddi olarak düşünememesi üzücü. CTP’nin olası bir ortaklığa 25 sayfalık şartlar manzumesiyle karşı çıkması düpedüz hamlık. İşi yokuşa sürmüşler.
Neyse, ben şimdiden söyleyeyim. Bu hükümet ne nisap sorununu aşar, ne de birçok bağlı kuruluşla teker ama stratejik bakanlık alan DP ve YDP rahatsızlık yaratmayan ortak olabilirler. Bu saatten sonra UBP-HP koalisyonu çok zor olur. UBP-CTP koalisyonu için zaten CTP hazır değil, UBP de yeterince uzlaşma kapasitesine sahip değil. Kısaca, yakın dönemde erken seçim tartışmaları başlar KKTC’de.
Yorum Yazın