6'lı masanın son toplantısından çıkan metinde iki konu dikkat çekiciydi. Biri Millet ittifakı ifadesi. Bu ifade nedeniyle de en azından Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda 6 partili bir ittifakın oluştuğunu, bunun da; ortak strateji, dolayısıyla da ortak aday anlamına geldiği pekala düşünülebilir.
İkinci önemli bölüm ise Erdoğan'ın seçim yenileme kararını kendisinin alması halinde yeniden aday olmasının hukuka aykırı olduğunun altının çizilmesi bölümü.
Daha önce bu konuda tepkisiz kalınmasını eleştiren muhalifler, bu itirazı da yetmez ama evet kıvamında algılamış görünüyorlar. Aslında Erdoğan'ın adaylığına itirazı siyasi strateji olarak doğru bulmayan 6'lı masa bildiriye böyle bir ifade koyarak hem hukuki mesuliyetlerini yerine getirmeyi hem de kendilerini pasif bulan taraftarlarının bir nebze gazını almayı öngörmüş gibi.
Baştan söyleyeyim siyasi strateji açısından liderlerle aynı kanaatteyim. Hukuki açıdan ise sıradan vatandaş olarak anayasa metinini okuduğumda ben de Erdoğan'ın aday olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Buna rağmen neden siyasi strateji açısından liderler gibi düşündüğüm konusu ise tamamen toplum psikolojisiyle ilgili. Erdoğan'ın aday olamayacağı konusunda Millet ittifakı tarafından dozunu aşan her hamle Erdoğan'a yazar. Erdoğan'dan korkuyorlar imajı oluşturmak için çok elverişli bir malzeme olur.
Elbette yapılacak itirazların sonuçsuz kalacağına dair var olan ön kabul de bu stratejiyi haklı çıkarıyor. Neticede kararı Yüksek Seçim Kurulu verecek, itirazları da aynı kurul değerlendirecek. Dahası Yüksek Seçim Kurulu kararları için de yargı yolu kapalı. Yani son tahlilde ne diyorsa o.
Tam bu konular gündemdeyken YSK’nın yeni başkanı da atandı. Belki de son derece hakkaniyetli davranacak kendisi belki de hukuktan bir milim sapmayacak, belki de Anayasanın ilgili maddeleri benim normal vatandaş olarak okuyup anladığım şeklinden hukuken gerçekten farklı yorumlanmalı. Ama şu an toplumun tamamında yani hükümet tarafında yer alıp bu işlere kafa yoranlarda bile oluşan algı böyle değil. Her şekilde YSK'nın vereceği kararın baştan belli olduğu düşünülüyor.
İşte böyle bir durumda YSK Başkanı olarak seçilen ismin soyadı ile kısa bir süre öncesine kadar hükümetin, devlet içindeki en büyük muhalifi olan ama bir süredir bu imajından kurtulan! Sayıştay'ın Başkanı’nın soyadı aynı olunca var olan algı çok daha güçleniyor doğal olarak.
Yeni Başkan Ahmet Yener ile Sayıştay Başkanı Mete Yener'in soyadlarının aynı olması soyadı benzerliği olsa böyle bir algı beslemesi olmazdı tabi ama durum öyle değil. Bu iki üst düzey bürokrat kardeşler. Açıkçası özgeçmişlerine bakınca da memlekette bu iki kilit görevi verecek başka kimse olmadığı için iki kardeşe vermek zorunda kalındığı gibi bir fikir de oluşmuyor ne yazık ki.
Biz yine de iyi niyetli bir beklenti içine girelim ve YSK'ya konuyla ilgili yapılacak olan itirazların, kurul üyeleri tarafından ettikleri yemine uygun şekilde değerlendireceğini düşünelim: "Hiçbir tesir altında kalmaksızın hiç kimseden korkmadan seçim sonuçlarının tam ve doğru olarak belirmesi için görevimi kanuna göre dosdoğru yapacağıma namusum, vicdanım ve bütün mukaddesatım üzerine and içerim"
Ne kadar enteresan değil mi? Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin yemin metninde hiç kimseden korkmadan diye bir ifade olması.
Yorum Yazın