Muhtemelen Osman Kavala ile dünya görüşüm ve-veya yaşam tarzım açısından en ufak bir kesişme noktasına sahip değilim. Belki sadece kayınpederine beslediğim muhabbet bir ortak nokta olarak değerlendirilebilir.
Bu arada 'hukukçu' da değilim -Bu hukukçu ifadesi üzerine de bazı fikirlerim var ama daha sonraya bırakayım-
Yani kendisi hakkında verilen hükmü, hukuk tekniği açısından değerlendirmek de benim açımdan mümkün değil.
Ancak bir gazeteci ve bir vatandaş olarak konuyla ilgili fikirlerim var elbette. Dahası haz etmediğim ve kendime yakın bulamadığım birisi ile ilgili bu tarz bir konuda yapacağım yorumun bir imtihan kıvamında olacağını düşündüğüm için var olan fikirlerimi de ince eleyip sık dokuyarak yazacağım buraya.
Kavala davası da benim kişisel tarihimde ki başka birçok örnekte olduğu gibi insanların kafalarında soru işareti bırakmayı başardı. Yani kendimi bildim bileli tamamen hukukî olması gerekirken, siyasi! diye yorumlanan bir sürü dava sonucu gördüm, duydum ne yazık ki.
Bu davada da birkaç konu kararın tartışılmasına zemin hazırladı.
Öncelikle dava sürecinin çok uzun olması ve bu süreçte Kavala'nın tutukluluk halinin devam etmesi uzun zaman konuşuldu. Aynı dönemde Kavala'nın beraat etmesi salıverilmesi ve yeniden tutuklanması gibi olaylar da yaşandı. Bu tip olaylar daha baştan yargıdan çıkacak olan kararın tartışılmasına da imkan vermişti elbette.
Sonrasında alınan kararın oy çokluğu ile alınması durumu tartışmalara başka bir boyut ekledi. Dediğim gibi hukukçu değilim ama bir kişiye verilebilecek en yüksek cezayı verirken toplam 3 kişilik mahkeme heyetinden birinin şerh koyması bence de önemli bir konu. Eğer kararı alan iki hakimin sadece hukuk üzerinden hüküm verdiklerine inanıyorsak, şerhi koyan hakimin da aynı kıstaslara uyduğuna inanmamız lazım. Bu durumda da meri en yüksek cezayı verirken biraz daha kesinlik beklenmesi normal oluyor.
Ama bütün bunlardan daha çok bu dava neticesini tartışma konusu haline getiren konu ise ihasas-ı rey konusu. Yani dava sonuçlanmadan dava ile ilgili hakimin kanaatini belirtmesi.
Evet aslında mahkeme üyelerinden herhangi birinin bu dava sürerken ortaya koyduğu kamuoyuna yansımış bir görüşü yok. Ama gazetecilerin ve siyasilerin var. Özellikle iktidar medyası ve iktidara mensup siyasiler henüz dava sürerken Kavala'yı Soros'çu diye tanımlıyorlar ve suçluluğunun kesinliğinden bahsediyorlardı zaten. Belki de sırf bu yüzden muhalefet de suçsuzluğuna kefalet ediyordu.
Hatta bir ara Kavala ile ilgili şahsımı bir araya getirebilecek tek nokta olan kayınpederi Tarık Buğra'nın kızı için bile benzer ifadeler kullanılmıştı.
Yani ülkede mahkeme sürerken ikiye ayrılmış bir kamuoyu vardı ve görüşlerini açık şekilde dile getiriyorlardı.
Bu ihasas-ı rey konusunda tanım olarak masum olan hakimlerden birinin iktidar partisinden milletvekili aday adayı olması da tanım dışında bazı şüphelere işaret ediyordu.
Dediğim gibi bu şüphelerin yaşanması yeni değil, hatta son yirmi yılın meselesi de değil. Ancak yukarıda belirttiğim siyasilerin ve gazetecilerin hatta bazı akademisyenlerin kullandıkları ihasas-ı rey durumu hukuk tekniğini ya da sanığın suçluluk- masumluk durumunu doğru dürüst konuşmayı dahi engelliyor.
Bir de Kavala ile ilgili uluslararası örgütlerin adamı olması gibi bazı cümleler sarfedilmişti bu ihasas-ı reyler kullanılırken. O iddiaları duyunca ben aslında serbest bırakılacağını düşünüyordum. Aklıma Rahip Bronsan ve Deniz Yücel örnekleri geldiğinden olsa gerek..
Neyse son cümle olarak kendime de kamuoyuna da şunu söylemeliyim sanırım. Karşınızdakinden nefret de etseniz size ve kutsallarınıza büyük zararlar vermiş dahi olsa o kişiye adalet borcunuz var. Bu borcu ödemeyi göze aldığımızda ülkenin dertlerinin büyük bölümü de çözüme kavuşur.
Katılıyorum. Adaletin bu kadar ayaklar altına alındığı 65 yıllık hayatımda görmemiştim. HEP SAYDAM YÜZÜNDEN. O DA KANUNLARI-HUKUKU KENDİNE UYDURMUŞ!
Deist yada Ataist olmayan hiçbir hakim tarafından yargılanmak istemem. Asla!