Emel Seçen

Emel Seçen


Interest / İlgi Alanı

Interest / İlgi Alanı

Cannes Film Festivalinden dört, bu yıl ki Oscar’dan ise tam beş dalda aday gösterilen ve şimdiye kadar öz olarak değinilen ama suyun karşı tarafına hiç değinilmemiş yani savaş sahnesi olmadan, kendi ve doğası “bencil” olan varlıkların, mikro düzeyde incelenmesi ve bir bireyden çoğula ne derece olayların gerçekleşebileceğinin yansıması bu filmde.

DOĞRU YOLU BUL KENDİ ALANINI OLUŞTUR

Oldukça naif bir şekilde açılan ve açıldığı şekilde de devam eden ama içerden içerden kemiren ve izlerken “Siz, orada olsanız ne yapardınız?” sorusunu, izleyicinin kalbinin tam ortasına bırakıveren “İlgi  Alanı”, adeta bir –Monet- tablosunun canlandırılması gibi başlıyor.

Şahane bir orman, orman içinde mutlu ve kalabalık bir aile, göl etrafında yürüyüş ve orman yolundan çıkış. Auschwitz-Birkenau kampının (1.1-1.3 Milyon vefat) Kumandanı, Rudolf HöB’e, kampının yakınında, kendi ve ailesine tahsis edilmiş olan malikâne içindeki yaşam; hizmetliler, kampın içinden gelen hizmetli tarafından, her gün kapı önünde temizlenen çizmeler. Her gün katledilen, Yahudilerin kişisel eşyalarının adeta talan edilmesi, bir gün kurtulursak geçinmek için bir diş macunu içine saklanmış bir elmas yüzük, “Auschwitz’in Kraliçesi” diye hitap ettiğini, gururla annesine söyleyen eşinin, Yahudilerden alınan pahalı giysileri(kürk)kendine seçmesi. Kalanlarını ise sadece bir tane almak şartı ile evdeki hizmetçilere, vermesi.

 Sanki dünyada savaş yokmuş gibi tavrı. Sadece kendi etrafında dönen dünyası, başkalarının neler yaşadığından habersiz, kendi ve etrafındaki birkaç kişi dışında her olguya –kör, sağır ve dilsiz-oluşu. Hepsinden önce kapı komşusu Auschwitz’in, yanında kendilerine yarattığı cennet bahçesi içinden, kocası tayin olsa da çıkmak istemeyişi!

“Beni buradan sürükleyerek çıkarırsınız ancak” deyişi.

Ölüler ve Diriler, ebeveynler bu yaşamı kanıksamış iken sahip oldukları, dört evlattan erkek olanlardan biri, yakılan cesetlerden kalan dişleri incelerken; kız olan ileride, bilinçaltına geçecek şekilde uyumakta zorlanırken, kamptakilere bazen rüyasında bazen babasının kendisine okuduğu masallarda şeker ve elma dağıtıyor. Bu geçiş, yönetmen ve aynı zamanda senaristi olan Jonathan Glazer, filmi dondurduğu ve iki bölüme ayırdığı kısım hariç olmak üzere bu bölümde ileride savaş ortamlarında kullanılacak olan termal kamera ile çizgi filmi, bir küçük kız çocuğunun içinden taşan yardım talebinden sunmakta.

Nazi Almanyası tarafından İkinci Dünya Savaşında, Mayıs 1940’dan-1942’ye kadar üç tane ana toplama kamplarından, Auschwitz’in dışarıdan bakılan hikâyesi, 2014 yılında Roman olarak Martin Amis tarafından yazıldı. Ve bu filmde, hikâye’ye herkesi seyirci gözüyle baktırması, insanlığın gerçek sorumluluktan uzak oluşlarının altını çizmekte aynı zamanda.

Filmin, ancak sonunda kampın bugünkü hali, her gün rutin temizlik yaparken verilmekte. Neticede artık orası da bir utanç müzesi! Dünyanın sözde arî ırk saçmalığı altında, yapılan temizlik ile yitip giden; çocuk, kadın, yaşlı, erkek ve engelli hiçbirine acımadan yaşatılan vahşetin, dediğimiz gibi suyun öbür yüzünden anlatımı, hiç bu kadar güzel, naif ve nitelikli olmamıştı.

Şimdiye kadar birbirinden güzel yapıtlar izledik: Schindler’in Listesi(1999), Piyanist(2002) ve Hayat Güzeldir(1997)

Ama bu film, bencil iradenin net sürümü sizin dünyada, bilhassa kendi hayatlarınız kadar, dünyada olan olaylara, ne kadar varlık ve sorumluluk gösterdiğinizin de sorgulamasını yaptırmakta, izleyiciye.

BENCİL İNSANLARIN DÜNYAYA MALİYETİ

Etrafınızda bencil insanların, hayatlarınızdan çaldıklarını düşünün, resmi büyültün ve canavar ruhlu birinin, kendi etrafında topladığı ve inandırdığı bireylerle, neler yaptırabildiğinin en iyi versiyonunu, kumandan olmadan, sade vatandaş üzerinden sunmakta.

Yakılan Yahudilerin cesetleri, gider olarak göle karışınca, içinde yüzen çocuklarını, bir an evvel dışarı çıkaran kumandan ve aynı zamanda baba, Adolf Hitler’in sözünü dinleyerek, kendi alanını cennete çevirip, kendisinin dışındakileri yok sayan ve ailesinde, ne güzel ev yaptım havasını yaratan anne ve bu ev uğruna, kocasını umursamayan kadının, bencilleşme özgürlüğünü, kişisel hak ve toplumsal yaşamda “paylaşma ve saygı” gerçekliğini yok sayışlarını derliyor…

Filmin içinde iki kez biri kumandanın üzerindeki tshirt, diğeri evin balkon demirlerinde gösterilen ve Nazizm’in sembolü / SS birlikleri kollukların ve bugün hâlâ, batarya pillerde görülen işaretin geçmesi, dünden bugüne yansılamaları vermekte.

Ve yine tüm dünya çocukları gibi masum olan komutanın çocuklarının, buldukları bir defterin, sosyalistlere ait olması, Ocak 1945 tarihinde, kampa giren Sovyet Kuvvetlerini göstermekte. Zaten sonrasında bu utanç beldesi kapanmış oldu, açtığı yaralar hariç.

Komutan Rudolf’un karısının gizli ihtirasları ve karısının düzenlediği yeni evini, kampa ve savaşa rağmen etrafına övgüyle anlatıp, coşku ile yaşarken; bir başkasını ötekileştirmenin ince çizgisinde, Yahudiler, duvarın öbür tarafında derken, hem ileride parçalanacak ve Almanya’yı ikiye bölen Doğu-Batı Almanya’ya vurgu yaptırıyor ve dünya üzerinde utançlıkların hâlâ bitmediğinin de altını çiziyor.

Bunca acıya rağmen, dünya vatandaşları olaylara şahitlik edip, tarihe tanık olarak not düşerken, mesela sormadan edemiyor insan, Filistin’in günahı ne?

Ne Yahudiler, ne bir başkası eğer ortada dünyanın en aklı ve düşünmeyi becerebilen varlığı varsa “İNSAN KENDİ CENNETİNİ Mİ YARATMALI, YOKSA YARATTIĞI CEHENNEME HERKESİ ORTAK MI ETMELİ”

Hitler, alan aç, doğru yolda, demiş. Şimdiye kadar açılan alanlar, sonsuz obruklar oluştururken sözde insanlık, hiç mi bir ders almaz!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar