Irak’ın Zaho kentine 23 Temmuz’da açılan top ateşinde onlarca turistin öldüğü haberi patlak verince yıllar öncesine bir yolculuk yaptım. Birinci Körfez Savaşı yeni bitmiş, ABD’nin Çekiç Güç’ü Kuzey Irak’a yerleşmiş. Mutlaka bölgeye gitmeliyim. Gittim de. Yanımda foto muhabiri Vedat Yenerer, sabahın erken saatinde Habur Köprüsü’nden yürüyerek Zaho’ya geçişimiz. Orada yeni yeni toparlanmaya çalışan yöre halkıyla konuşmalarımız. Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yavaş yavaş hissedilmeye başlayan etkisi...İlerleyen zamanlarda üç, beş derken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) tam 15 üssünün oluşması...
Bugüne dönelim. Saldırı haberi Tahran’da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üçlü zirvesinden tam üç gün sonra gündeme bomba gibi oturuyor. İran’da yayımlanan İngilizce Tehran Times gazetesinin manşet haberine bakıyorum. Başlık şöyle:
“Irak’ın Türkiye’ye Öfkesi Kartopu Gibi Büyüyor.”
Ankara, Zaho’ya saldırının kesinlikle TSK tarafından düzenlenmediğini, bunun YPG/PKK’nın marifeti olduğunu, konuyu Irak merkezi hükümetiyle birlikte araştırmak istediklerini beyan etse de Tehran Times’ın haberinde saldırı kesin bir ifadeyle TSK’nın üstüne atılıyor. Haber şu cümlelerle sürüyor:
“Saldırıyı protesto eden Iraklılar sokaklara dökülüp Ankara’yla Bağdat arasındaki savunma işbirliği anlaşmasının iptal edilmesini istediler. Öte yandan Irak Dışişleri Bakanlığı ise Ankara’yla hiç bir askeri işbirliği ya da savunma anlaşması imzalamadıklarını ileri sürdü. Dolayısıyla da TSK’nın saldırısının hiç bir meşru tarafı bulunmadığı böylece somut biçimde ortaya konuldu.
“Irak Kürdistanı Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani ise Türkiye’ya ateş püskürdü. Yakın geçmişte merkezi hükümete defalarca TSK’nın Irak’taki varlığına son verilmesi çağırısı yaptıklarını, ancak merkezi hükümetin bu çağırılara kulak asmadığını söyledi. Talabani geçen bir kaç yıl içinde TSK’nın askeri operasyonlarında 100’den fazla Iraklı sivilin ‘şehit’ edildiklerini sözlerine ekledi. ‘Federal Hükümet ve siyasi partiler daha başlangıçta tavırlarını açıkça ortaya koysalardı bugünkü acıları yaşamazdık,’ dedi. “
Bunları okurken 1991’de sona eren Birinci Körfez Savaşı’nın ardından TSK’nın özellikle Kuzey Irak’taki varlığının ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceği, Türkiye’nin Irak bataklığına saplanıp kalabileceği uyarısı yıllar içinde toplumun çeşitli kesimlerinden dile getirilmiş ancak, Ankara’da hükümetler ve TSK bu uyarıları dikkate almamıştı. Bugün geldiğimiz noktaya baktığım zaman gerçekten bir Irak bataklığına saplanıp kaldığımız gün gibi ortada.
Birileri masum sivillerin üstüne ateş açıyor; bunu TSK’nın üstüne yıkıyor. Ben yapmadım, diye istediğiniz kadar inkar edin. O zaman da sorarlar, sizin ne işiniz var egemen bir ülkenin topraklarında, diye. Öyle ya... Irak Merkezi Hükümeti Ankara’yla hiç bir askeri ya da savunma işbirliği anlaşması imzalamadıklarını, TSK’nın ülke topraklarındaki faaliyetlerinin meşru olmadığını söylüyor. Nakşi kardeşliğine dayanarak Irak merkezi hükümetinin çevresinden dolanıp Kuzey Irak petrolünü bölüşmekle de işler düzelmiyor. Bakıyorsunuz Şii kardeşliği ağır basıyor. Kimi getiriler elde ettiğinizi sandığınız bir zirvenin hemen ardından başka bir toprak parçasında suçlu ilan ediliveriyorsunuz. Burası Ortadoğu kardeşim. Hala anlamadınız mı şark kurnazlığının ya da arkadan dolanıp bir kaç puan almanın ne demek olduğunu?
Yorum Yazın