İsrail’de zafer Netanyahu’nun oldu. Partisi Likud önderliğinde oluşturduğu sağ blok, 120 sandalyeli İsrail Meclisinde 64 milletvekiliyle çoğunluğu elde etti. Bu sonuç, kimilerine göre en korkutucu senaryo. Aşırı sağın zaferi, solun çöküşü, İsrailli Arap azınlıkların umutsuzluğu seçimin kısa özeti.
İsrail tarihinin gelmiş geçmiş en sağcı, en faşizan koalisyonu iş başına gelmek üzere. Üstelik bu koalisyonun bileşenleri sadece İsrailli Arapları ve Filistinlileri değil, ılımlı, liberal Yahudileri dahi açıkça hedef alıyor. Küresel pandemi, Ukrayna Savaşı, gıda ve enerji krizi ile bunalan dünya siyaseti bir süredir tozlanmaya bıraktığı Filistin sorununu hatırlamak zorunda kalacak.
* * *
Seçimin kaderini değiştiren en önemli gelişme sosyalist nitelikli Meretz’in seçim barajını aşamaması oldu. İsrail sağının “hain” bakışına karşın inatla barışı savunan Meretz, içinde yer aldığı son koalisyonun “aşırı güvenlikçi politikalarına” yeterince direnememenin bedelini ödedi. İsrail solunun bir diğer kalesi, bir zamanların ana aktörü İşçi Partisi de erimesini sürdürdü. Barajı zar zor geçen İşçi Partisi sadece 4 milletvekiliyle Parlamento'daki en küçük grup.
İsrailli Arapların ise beklenenin üzerinde ama gerekenin altında bir performans gösterdiğini söylemek mümkün. Seçime katılımları %50’yi geçerek tahminlerin biraz üzerine çıktı. Hem komünist laik Hadash, hem de İslamcı Raam 5’er milletvekiliyle Parlamentoda. Yani seçim öncesi tahminlere göre 2 milletvekili fazla çıkardılar. Ama milliyetçi Balad'ın kazandığı 130.000 oy çöpe gitti. Arap Partilerinin Mart 2020 seçimlerinde 15 milletvekili çıkararak Parlamentonun üçüncü büyük grubunu oluşturduklarını düşününce bu son bölünmüşlüğün bedeli ortada.
* * *
Dindar Siyonizm Koalisyonu adıyla seçime giren İsrail aşırı sağı, 14 milletvekili kazanarak İsrail Parlamentosu’ndaki 3. büyük güç oldu. Hareketin önderlerinin sicili kabarık. Irkçılığa teşvik ve terör örgütü üyeliği gibi suçlamalardan birkaç kez mahkûm edilmiş, hatta “aşırı aşırılıkçı” olduğu için İsrail Ordusu'nda görev yapması yasaklanan Itamer Ben-Gvir, Savunma Bakanı olmak istiyor. En azından İçişleri (Kamu Güvenliği) Bakanı. Ama elleri sanıldığının aksine çok da güçlü değil. Aşırı dinci Yahudilerin beklenmeyen başarısı, bu ırkçı sağcıları bir anda oyun dışı bırakabilir.
Seçimin en büyük sürprizini Siyonist-dinci Shas Partisi gerçekleştirdi. Netanyahu yanlısı koalisyonda yer alan Shas, 7 milletvekili kazanacaklarını öngören anketleri darmadağın ederek 11 sandalye kazandı ve aslında Netanyahu’ya salt çoğunluğu sağlayan hareket oldu. Aşırı dinci İsraillilerin bir diğer Partisi olan Birleşik Tevrat Yahudiliği partisinin kazandığı 7 sandalyeyi de eklediğimizde Ortodoks Yahudilerin toplam 18 milletvekili var. Bu sayı onların yeni hükümette etkili pozisyonlar için pazarlık imkânını arttırdı.
Ötesi de var. Bu sayı, ırkçı Dindar Siyonizm Koalisyonu ile yapılacak pazarlıklarda da Netanyahu’nun elini güçlendirecek. Bu sonuçlara göre Netanyahu, bu aşırı sağcılar yerine şu anda muhalif blokta yer alan Ulusal Birlik Koalisyonu ile bir araya gelerek yine salt çoğunluğa ulaşabiliyor. Bir diğer ihtimal yine bu Koalisyondan kopacak 5-6 milletvekilinin yine muhalefet blokundaki İsrail Evimiz Partisiyle “ırkçıları dışarıda bırakmak için” bir araya gelmeleri.
Yani Netanyahu aşırı sağcılar karşısında tamamen çaresiz değil. Amerika ve Avrupa’dan gelecek baskılar ve tabii bu baskılara eşlik edecek bazı vaatler, oyunu değiştirebilir.
* * *
İsrail seçimlerinden çıkan sonuçlar bu bölgeye yüzeysel bakanlar için şaşırtıcı oldu. Zira onlar ırkçılık ve şiddet sarmalıyla her gün daha fazla zehirlenen İsrail politik iklimini kaplayan çikolatanın altını ısrarla görmek istemedi.
Görmelerine gerek de yoktu aslında. İsrail hükümetinde tarihte ilk kez bir Arap azınlık partisi vardı. Onlara Arap azınlık ve Filistin sorununa yapıcı yaklaşan 3 sol hareket eşlik ediyordu.
Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Bahreyn gibi ülkeler bağımsız Filistin Devleti koşulunu rafa kaldırıp İsrail’le normalleşme adımları atıyor, Suudi sermayesi İsrail iş dünyası ile ortak projeler için el sıkışıyor, İsrail ve Türkiye karşılıklı atadıkları büyükelçilerle yeni bir başlangıca yelken açıyordu.
İsrail açıklarında keşfedilen doğal gaz yatakları bölgedeki pek çok ülkeyi yakınlaştıracak bir diğer potansiyel imkândı. Ama bu lezzetli sos altındaki acı tadı bir süre saklayabildi.
* * *
İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te bu yıl 125'ten fazla Filistinli öldürüldü. İsrail tarafında ise 2 İsrail güvenlik görevlisi ve 25 kadar sivil. Birleşmiş Milletlere göre bu 2005 yılından beri yaşanan en büyük şiddet.
İsrailli yerleşimciler Araplara yönelik tacizlerini büyük ölçüde arttırdı. Sadece bu son Ekim ayında 100’den fazla saldırı rapor edildi. Tüm Filistin toprakları havadan ve karadan kuşatma altında. “Şehir girişlerine konan güvenlik noktaları intifada günlerini aratmıyor,” diye anlattı Nablus’taki bir gazeteci arkadaşım durumu. “Bir de havadaki drone’lar var. Vızıltıları kronik baş ağrısı yapıyor,” diye ekleyerek.
Bu arada kendilerine “Aslan Yuvası” adını veren yeni bir direniş örgütü etkinliğini arttırıyor. Örgütsel disiplinden uzak, lidersiz, bağımsız hücrelerden kurulan yeni bir hareket olduğu söyleniyor. İdeolojik bir duruşları da yok. Ne laik karakterli Fetih’e, ne de İslamcı karakterli Hamas ve İslami Cihad’a yakınlar.” Yaşadıkları sıkıntılara isyan eden Z kuşağı,” diye tanımlıyor Nablus’taki dostlarım onları. “Umutsuz genç kuşaklar.”
Son yaşananlar bu umutsuzluğu iyice besledi. İslamcı Hareketin hükümet ortaklığı deneyimi başarısız oldu. Ne vaatler tutuldu, ne somut sonuçlar alındı. Aksine her küçük adım için daha ciddi tavizler verildi.
Son koalisyonda 3 sol, bir de Arap partisi vardı ama sağa şirin görünmek, onların güvenlik kaygılarını gidermek için eskisinden daha sert politikalar yürütüldü. Bu, hem barış diyen İsrail solunu, hem de İsrailli Arapları eritti.
Tüm bu tabloya pandemi ve küresel krizin yarattığı ekonomik sıkıntılar ve son dört yılda beşinci kez seçime gidilmesine yol açan politik tıkanıklığı da eklediğimizde bugünü daha iyi anıyoruz. Netanyahu’ya mesafeli çok sayıda sağ seçmen bile istikrar kelimesinin çekiciliğine direnemez hale geldi.
* * *
İsrail seçimleri uluslararası toplumun hala arkasında göründüğü iki devletli çözümün, İsrail toplumunun çoğu tarafından desteklenmek şöyle dursun, artık ciddi bir seçenek olarak bile görülmediğini ortaya koyuyor.
İsrail’in Yahudi kimliğinin keskin şekilde altının çizilmesini isteyen, sadece Arapların değil, ılımlı Yahudilerin dahi sınır dışı edilmesini savunan, suç işleyen askerlere dokunulmazlık talep eden, yargıç atamalarında ve hatta mahkeme kararlarında Parlamentonun söz sahibi olmasını savunan bir yapı, bölgenin kaderine etki edecek.
Bir dizi sert adım atılacak mı? Muhtemelen evet.
Değişen çok şey olacak mı? Muhtemelen hayır.
Ama şimdi önemli bir fark var. Bu yeni sağ koalisyon, kurulursa tabii, İsrail’de olan bitenin açıkça ifşa edilmesini sağlayacak. Yaşanan şiddeti, hukuksuzlukları, ayrımcılığı, eşitsizlikleri açıkça savunacak, hatta bununla övünecek kadrolar iş başına gelecek.
Ve dünyanın dört bir yanında bugüne kadar timsah gözyaşı dökmüş “liberal” hükümetler bir kenara çekilemeyecekler. İsrail’i “bölgenin en sağlam demokrasisi” diye tanımlayarak meşrulaştırma çabaları, “ama Filistinliler de,” diye başlayan mazeret cümleleri işe yaramaz olacak.
İsrail’de kipalar düştü, kel göründü zira.
Sayın Gürkan Gayet detaylı yazınızı okudum. Son paragrafta İşgalci tabir ettiğiniz İsrail aslında kurulduğundan beri Araplarla bir yaşam savaşı vermektedir.İşgalci olmak için bir devletin topraklarının lmadı gerekir. Filistin Kurtuluş örgütü 1964 yılında kurulmuştur. O zamana kadar Filistin diye bir halk yoktu . Araplar ve Yahudiler vardı. Savaşlar ise İsrail ile Arap ülkeleri arasında idi. Filistin örgütlerinin amacı İsraeli yıkmak olduğunu siz de bilirsinşz Dünya da bilir ama hiç kimse ses çıkarmaz??? Önce kuruluş gayelerini değiştirmeliler ki barışa adım atılsın. Ama yakın tarihte bunun olacağı yok çünkü Arap örhütlerindeki düzen yöneticilerin aşırı zengin olması ve halkı ezmeleridir.