Türkiye, Cumhurbaşkanı kararıyla 1 Temmuz 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Yurtdışından adını bildiğimiz bilmediğimiz onlarca kuruluş çekilme kararının yeniden gözden geçirilmesi için bildiriler yayınladı ve Türkiye’nin dört bir köşesinden kadınların protesto gösterileri 1 Temmuz gününe damgasına vurdu. Ama hükümetin kılı kıpırdamadı. Bildiğini okumak konusunda ustalaşan bu hükümet kadınlara – teselli olsun diye herhalde- Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı – 2021-2025’i yayınladı! Hem de 1 Temmuz’dan 1 gün önce…
Bu, “Biz her şeyin en iyisini biliriz” tavrı, 2002 de yola çıktıklarında en küçük meselede bile “istişare”ye önem veren, istişare etmeden adım atamayan AKP’nin geldiği nokta açısından da önemli.
Şimdi kadın meselesini kadınlardan iyi bilen bir hükümetle karşı karşıyayız! Ama bence, bu kadar kadını ayağa kaldırdıktan sonra tekrar oturtmak zor. Nitekim TBMM’de topladıkları göstermelik komisyona pek çok kadın örgütü ve siyasi parti “figüran olmayacağız” gerekçesiyle katılmadı. Çoğu iktidara yakın kadın derneklerinden gelenler de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin hata olduğunu vurguladılar!
Bir Sözleşme konusunda bu kadar çok mu hata yapılır? Yapıldı. Niye? Çünkü Cumhurbaşkanı kadınları dinlemek yerine dinci örgütleri dinledi. Bir de itirafımsı bir şey söyledi, “Birtakım çevreler Sözleşmeyle ilgili manipülasyon yapmışlarmış da… Eşcinselliği ön plana almışlarmışmış da… Mışmış da mış mış…” Sanki muz cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı. Hiçbir kaynağı, araştırması, istihbaratı yok da birtakım örgütlerin birtakım ve bağzı laflarıyla hareket ediyor!
Geçiniz efendim. Sözleşme, açıkça Ahmet Davutoğlu ile ilgili bir siyasi inatlaşmaya kurban gitmiştir. Daha da önemlisi ülkenin laik kesimlerine sıkı bir höt deme imkânı sunduğu için çift katlı ekmek kadayıfı kisvesine bürünmüştür. Hani çok şekerli olduğu için acılaşan tatlılar vardır; Sözleşme de kaş yaparken göz çıkarmanın nadide örneklerinden biri olarak tarihteki yerini alacaktır.
Kaş yaparken göz çıkarmanın güzel (!) örneklerinden biri de Emine Erdoğan’ın israf konulu konuşmasıydı. Gıdanı Koru Sofrana Sahip Çık Kampanyasında konuşan Emine Hanım saraya alınan tonlarca meyve, sebze ve etten habersiz-miş gibi yaparak, “Alışverişe çıkmadan önce alınacaklar listesi hazırlayalım, porsiyonları küçültelim, bozulabilecek yiyecekleri istiflemekten vazgeçelim” dedi.
Tercümeye gerek var mı bilmem ama aslında dediği şu: “Alışveriş listesine üç ton su, birkaç ton et, bir ton yeşillik, birkaç ton meyve ekleyelim. Bunlar kamyonlarla saraya taşınsın. Çürüğünü çarığını ayıklayalım. Ayıklamadan sonra azalmış olacağı için bu miktar saray halkına yetmeyebilir, o nedenle porsiyonları küçültelim. Az yesinler. Bozulabilecek gıdaları istiflemekten vaz geçelim yani bu alışverişi her gün yeniden yapalım, taze taze yeriz!”
Gerçeklerden kopmak diye bir durum vardır psikolojide. Kısaca bir yalanı yaşadığına inanmak, sanal bir alemde gerçekmiş gibi yaşamak olarak tarif edilebilir. Emine Hanım’ın israf konuşması ve Recep Tayyip Bey’in İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacağız ısrarı bana nedense bu durumu hatırlatıyor.
Bir siyasi inatlaşmaya kurban giden Sözleşmenin yerine hükümet teselli olsun diye!..
Çiğdem hanım çok iyi analiz etmişsiniz , Erdoğan ların yaptığı bizleri aptal yerine koymaktan başka bir şey değil
Hislerime tercüman olmuşsunuz Çiğdem hanım. İstanbul sözleşmesini okuduklarını sanmıyorum. Okusalar ya da okuduklarını anlasalar sonuç bu olmazdı. Emine hanımın tavsiyelerine gelince düpedüz halkla alay ediyorlar. Analar babalar çocukları doysun diye sofradan aç kalkarken porsiyonları küçültelim demek gerçekten çok ayıp.