XIV İTALYAN SİNEMASIYLA BULUŞMA başlığı ve İtalya Büyükelçiliği ve İstanbul İtalya Başkonsolosluğu himayesinde, yine İtalyan Kültür Merkezinin destekleriyle dün başladı.
27 Kasım- 3 Aralık tarihlerinde, İstanbul İtalyan Kültür Merkezinde gerçekleşecek sinema buluşmalarında birbirinden kıymetli film seçkileri sinemaseverleri beklemekte.
Açılış filmini dün izlediğim ve kaçıranlar için 2 Aralık tarihinde, Kadıköy Sinematek’te, gösterilecek olan, Yönetmen Matteo Garrone’nin “Kaptan Benim” filmi, Venedik Film Festivalinde on iki ödül dışında, birçok uluslararası festivalde ödül aldı ve ülkemizde Film Ekim’inde gösterildi.
Senegal’den Avrupa’ya gitmek ve kendisine sefalet dolu bir yaşamdan müzik kariyeri için kuzeninin kendisine gösterdiği yol ile annesinin itirazlarına rağmen Seydou’nun( hazin dolu hikayesi, aslında tüm mülteci ve ötekileştirilmişlerin belki de en iyi temsilcisi niteliğinde sunulmakta.
Senegal, Nijerya, Çölün tuzakları, Libya’da gözaltı merkezleri arasında çağdaş bir Odissea, olarak karşımıza çıksa da bu insanlık dışı dram, tüm sömürü düzenine bu çağda farklı bakış açısı sunmakta. Seydou’nun kuzeni Moussa dahil olmak üzere tüm yolculuk boyunca insanlığını kaybetmemesi, zor durumdan çok imkansızlıkları kendisine sunan, erk, toplum, uluslararası hiyerarşi karmaşasında, ne zaman ki Akdeniz’in ortasında, dümen tutmayı bilmeden, denizde yüzmemiş biri için kaptan olmak ve elinde bulunan yolcu kapasitesi ile adeta imkansızı başarma serüveninde, izleyiciye ne çok şey anlatmakta.
Yüzmeyi bilmeden sizi denize attıklarınızda iki ihtimal vardır. Ama telsizlerle dolu bir gemi içinde İtalyan karasuları içinde olmadığı için yardım alamayan, tepelerinde dönen heikopterlere rağmen Malta’nın da İtalya ile görüşmesi gerektiğini söylediği; ve tüm zorluklar, aşamalardan sonra artık kurtulduk noktasına geldiklerini düşündüğü henüz on altı yaşında Seydou’nun “Anladım, ben sizi bize yardım etmeyeceksiniz. Yani bize ölün!” diyorsunuz içinde cevabı açıktır.
-Ben, bu gemiyi götüreceğim, hem de sağ salim. Kaptan Benim.
Sözü, ve filmin birçok yerinde insanlık dersi verdiği; “Azıcık erkek olan. Dik, durun” söylemleri arasında ne çok şey anlatmakta.
Olgunluk, insanlık ve ders.
Hemen aklıma izlerken yıllar önce rahmetli Ali Tatar için düzenlen ilk ve tek öykü yarışmasında herkes adalet konu başlığı altında birçok duygu anlatırken, ben göçmen ve mülteci konusunu işlemişim ve öykü kitabına giren seçki içinde yer almıştım. Konu nereden ya da hangi ülkeden geldiği değil ama ülkeleri yönetenlerin tutumunun açık tezahürünü tam anlamıyla, bu filmde bulmak mümkün.
Yüz dolara sahte pasaport, güvenlik birimleri ile anlaşanların yolda çevirmesi esasında tamamen filler tepişir, karıncalar ezilir. Dünya düzeni döner. Peki, ya insanlık.
Bu kadar yolculuğu, bu şartlarda yaşayan insanların artık bir şeyden korkmaları mümkün mü?
Elbette hayır.
Bu filmi kaçırmayın, henüz on altı yaşındaki ve tertemiz kalbi ile ki yer yer o manevi olgunlaşmış ruhun yansımalarını film içerisine serpmiş olan yönetmen muhteşem bir iş çıkarmış.
Film, ulaşamayanlara, adanmış ve bu çileyi çekmiş göçmenlerle görüşülerek hazırlanmış. Ve olaylar sadece varmak değil varana kadar ki dram ötesi yaşanmaması gerekenler olarak maalesef karşımızda.
Nasıl olmasın ki? O büyük Avrupa değil miydi? Botları, gemilerle izleyen, batarken göz yuman!
Arafta ki insanlık dramı.
Filmlerinin tamamı ücretsiz ve İstanbul İtalyan Kültür Merkezi ve Kadıköy Sinematek olarak izleyici ile buluşacak.
Keyifli seyirler.
Yorum Yazın