İzmir, her zaman farklılık arz etmiştir hayatımda. İlk romanım, orada kitap fuarında okuyucu ile buluşmuş, İstanbul’da dönemin tanınmış TV programları söz verdikleri halde gerçekleştirememiş ama iki canlı yayın konukluğum, yine güzel İzmir’in biri yerel, biri özel kanalında olmuştur.
Geçmişi, her karışı yangınlarda kül olan ancak hala çiçekler açtırmayı başaran dağlarının kokusu gibi yayılır zamana. Bizi ya görmüyorlar, ya da çok görüyorlar da bir söz hakkı vermiyorlar. İkisinin ortası, başka yere çıkıyor çünkü. Sinema sektörünün festivalleri, kültür sanat ve eğitim işindeyiz ama bir sinema eleştirmeni olarak, ilk sinema festivaline katılışım, bunca emek sonrası, bu kadar katkıda bulunmama rağmen yine festival değil artık aileden saydığım ve sayıldığım, Yönetmen Sevgi & Chris Hirshhöuser sayesinde oluyor.
TOPRAK KOKUSU
Kendi toprağımda, toprak kokusunu duymak. 7.Balkan Panorama Film Festivalinin koşuşturması arasında bize verilen rehbersiz programlar dâhilinde, yenilikler yaratıyoruz. Aracımızda Macar sinemacılarla. Kimi peşimizden, kimi yorulup dayanamayarak bırakarak, kendi yolculuğumuza devam ediyoruz. Rehber mi kim? Tabi ki benim öncülüğümde hepimiz.
İzmir’e gelinir de, Kemeraltında, Kızlarağası’da, Kahveciler Sokağında, Ömer Usta’da kahve içmeden olur mu? Hem futbol kökenli ve çok iyi bir kaleci olan, Çağdaş Sinema Oyuncuları Başkanı Numan Çakır’da futboldan tanıdığı eski arkadaşlarını buluveriyor bir çırpıda. Sohbet güzel. Toprak ekibinin en genç oyuncusu Burak bir gül almış, bana veriyor tam Agora’nın önünde. Ben de çarşı içinde Tuncel Kurtiz ve Mahir Çayan tablosu alıp, o gül ile birlikte kafamda bir proje oluşturuyorum. Onu da Yönetmenimiz Haydar Şişman, o güzelim sözlerin tüm yankısının döndüğü Gündoğdu Meydanında gerçekleştiriyor!
Tarihi kahveciler, soluklanmalar. Dario Moreno, Asansör, tepeden tüm güzelim İzmir. Sonrası Alaçatı ve sonunda illa Gündoğdu.
Ne var ki Gündoğdu’da diyor, ekipten bazıları. Nasıl anlatılır ki, aslında çok şey var. Ses olmak ve birlik olmak var. Efelik var, yiğitlikte. Çok şey var, Gündoğdu’da.
Festivalin açılış günü tepkilere yol açan, bir grubun film izlemek yerine içki, sohbet ve gürültü arasında biz sonunda hiçbir şey kalmamış olan durumda, aç kalmaya çözüm bulan ve mutfağa giren tek gazeteci olarak, önce ekibi doyuruyor sonra bende doyuyorum. Onlar doyunca, netice Toprak filminin manevi Annesiyim. Gecenin on bir buçuğunda kumru yemek! Ancak bize nasip olur.
O gece tanıştığımız, güzel Şişman Ailesi ile pekişen dostluğumuz, Gündoğdu meydanında klibe kadar gidiyor. Hatta benim seslenişim ile ifade edersek, “Haydar Haydar” yönetmenim, bu güçlü kadroya dayanamıyor. Anında fikir üretiyor, “bir daha ki sefere tekerlikli sandalye ile geri hızlı planı daha iyi çekebilirim”. Toprak filminin en genç oyuncu kadrosundan Emine Anıl ve Burak Aydın. Haydar Şişman beyin eşi, İlknur Şişman. Ve Numan Çakır. Çok eğleniyor ve hayvanları seviyoruz. Alaçatı dâhil olmak üzere hep bir yel değirmenlerine karşı savaşan ruhumuz, burada da poz vermeyi ihmal etmiyor, savaşmadan sadece bu seferlik eğlenerek, umutları besleyerek.
Tarihi damla sakız muhallebisini harmanlayarak.
Ve eşi Gönül Hanımefendi ile beni, elbette Toprak ekibini Tarık Akan Gençlik ve Kültür Merkezinde yalnız bırakmayan Av.Aydın Özcan ile Sini Köşk de ağırlıyor sonrasında bizi. Zaten Buca’nın Kültür işleri Pembe Köşk’de yapıldığı için soluk almadan, bol rüzgarı yiyerek geçtiğimiz yollar, hep köşklerde..
Atamızın güzel şehri, 9 Eylül’üm anlamını bize yine yeniden hatırlatan. Mekânları da sofrayı da güzelleştiren, oraya can verenlerdir.
İzmir, sadece bilinen güzellikleri ile değil, toprağında aziz değerlerimiz ile de vardır ve öyle ağırlar bizi.
O yüzden geçtiğin toprağı tanı, sözünü hiç unutmayız.
Atamızın Karşıyaka’da yatan biricik anacığı, anamız Zübeyde Hanımefendi gibi.
Bir festival ardından söylenebilecek, yazılacak çok şey var ama biz biriktirdiğimiz dostluklara bakıyoruz. Son derece sevgi dolu ve mütevazı insanlarla, sanat adına harmanlanmak. Numan Çakır, belli bir birikime sahip, çok iyi bir oyuncu dünyada bir gece de farklı alanlarda EN İYİ ERKEK OYUNCU ödülüne layık görülmüş ama mütevazı, çıkıntılığı hiç yok’d. Benim ayrılacağım gün daha kahvaltıda hem burada hem İspanya’da yarışıyorsunuz, bunun röportajını yaparız dediğim Yönetmen Haydar Şişman EN İYİ ERKEK OYUNCU ödülüne layık görülüyor, İspanya’da. O da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim bölümü mezunu ve ilk girdiği film ile Altın Portakalı kazanmış bir oyuncu, senarist, yönetmen ama hepsinden önce bir Öğretmen.
Bugün yani bu satırları okuduğunuzda dün olmuş olacak 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü. Bizi hep doğru bilgiyi öğrenmeyi ilke edinen, yol gösteren Baş Öğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şiarı ile sanatımıza, sözümüze ve en çok da sevgimize sahip çıkarak hayat yolculuğumuza devam edeceğiz.
Yorum Yazın