Mustafa Tiğrek

Mustafa Tiğrek


Jet yakıtı meselesi, jakuzi meselesi gibi olabilir…

Jet yakıtı meselesi, jakuzi meselesi gibi olabilir…

İsrail’le ticaret tartışmaları, yeni bir boyuta evrildi.

Ticaret Bakanı Ömer Bolat 28 Mart’ta gündeme ilişkin sorularını yanıtlarken: "Hükümet olarak kamu kurumları, devlet şirketleri asla İsrail firmaları ile ticaret yapmıyor" demişti. Bundan bir gün önce yaptığı açıklamasında da İsrail ile ticaret iddialarını MOSSAD’a bağlamıştı.

Halbuki tepki, ticaretin devlet şirketleri tarafından yapılmasına değil, İsrail ile yapılan ticaretin kendisineydi.

Mesela İsrail, Mescid-i Aksa'ya çıkan kapılardan birini çevreleyen surlara dikenli tel çekmişti. Bu tellerin devlet şirketleri tarafından mı, özel şirketler tarafından mı gönderildiği, tabloyu değiştirmiyordu.

Bu konudaki tesellimiz, Cem Küçük’ün açıklamasıydı: Bizim İsrail’e gönderdiğimiz dikensiz tellere diken takarak, dikenli tele dönüştüren İsrail’miş. Yani Müslümanlar girmesin diye Mescidi aksanın etrafını çeviren dikenli tellerin sadece telleri bizden gidiyormuş.

Bakan Ömer Bolat’ın açıklamasına rağmen, Türkiye Varlık Fonu şirketlerinden Eti Maden'in 23 Mart tarihinde İsrail şirketine bor madeni gönderdiğini, yani kamu kurumlarının veya devlet şirketlerinin İsrail firmaları ile ticaret yaptığını gösteren belgeler de paylaşıldı.

***

9 Nisan günü 54 ürün grubunun İsrail'e ihracatını kısıtlama kararı geldi. Üstelik bu haber MOSSAD kaynaklı bir haber değil, Ticaret Bakanlığının kendi açıklamasıydı. Hem de YeniAkid’in “İsrail ile ticaret koca bir yalan” manşetinin ertesi günü. Kısıtlama kararı inşaat demirinden yassı çeliğe, mermerden seramiğe kadar çeşitli ürünleri kapsıyordu.

Türkiye'nin İsrail'e ihracat kısıtlaması; "Hani ticaret yoktu?", “İtiraf gibi ticaret listesi!” gibi yorumlara yol açtı.

En çok tartışılan ürün, listenin 50. sırasında yer alan “uçak benzini ve jet yakıtı” oldu.

***

Kısıtlama kararı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail'in Türkiye'nin Gazze'ye havadan yardım ulaştırma talebini reddettiğini söyledikten sonra alındı.

Erdoğan, kısıtlamaların "Gazze'ye kesintisiz, engelsiz ve yeterli miktarda insani yardım ulaştırılıncaya kadar devam edeceğini" söyledi.

Yani İsrail, havadan insani yardım malzemesi ulaştırmamıza izin verirse, bu kısıtlamalar kaldırılacak mı? Uçak benzini ve jet yakıtı dahil mi?

***

İsrail savaş uçaklarına jet yakıtının, Gazze’nin hamisi Türkiye’den gidiyor olma ihtimali, rahatsızlık yarattı. Neyse ki Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz var:

İsrail'e karşı uygulanan jet yakıtı temini kısıtlamasının savaş uçaklarıyla herhangi bir ilgisi yokmuş. Bahse konu jet yakıtı İsrail'e gönderilen bir yakıt değil, Türkiye'deki havalimanlarını kullanan İsrail'e ait sivil uçaklar için satılan jet yakıtıymış.

Bu bilgi, Cem Küçük’ün “dikensiz tel” açıklaması kadar teselli veriyordu.

Lakin bu sefer de sivil uçaklar için havaalanında satın alınan jet yakıtının, neden kısıtlandığı sorusu geliyor akla. Bunun bir gerekçesi varsa, hava alanlarında İsrail yolcularına su da satılmaması gerekir.

Eskiden Suriye’ye Irak’a giden kamyonların normalden çok büyük depoları olurdu. Dönüşte depolarını doldurur, fazla mazotu bu tarafta satarlardı. Acaba İsrail, yolcu uçaklarının ek depolarına doldurduğu yakıt fazlasını, savaş uçaklarına koyup Gazze’yi mi bombalıyordu?

Sivil uçaklara jet yakıtının kısıtlama gerekçesi belki de böyle bir şeydi?

***

Bu arada İsrail'e jet yakıtının Baykar tarafından satıldığı iddiası gündeme geldi.

Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar, bu iddiaya çok kızdı. İmamoğlu'na seslenerek "Tasmalı köpeklerini saldırtmayı bırak" dedi.

Geçen hafta Necati Özkan, AKP'den CHP'ye geçen Sancaktepe Belediyesi'ni ziyaretini anlatmıştı: Başkanlık katı 6000 metrekare; oda, oda, oda, oda… dinlenme odası, dinlenme odası… jakuzi, yemek odası, mutfak… 200 metrekarelik mutfak…

Buna da AKP’li eski başkan Şeyma Döğücü çok kızmıştı: “İspatlamazsan senden aşağı insan yok.” demişti.

Her iki tepkinin şiddeti birbirine benziyor. Benzerlik sadece şiddetin dozunda değil, mesajların girişleri de tarz olarak benziyor.

Şeyma Döğücü’nün mesajı “Bir anneye, bir kadına iftira atmanın bedelini…” diye başlıyordu.

Bayraktar’ın mesajının “Bir babaya, bir erkeğe iftira atmanın bedelini…” diye başlaması elbette aynı etkiyi oluşturmaz. O yüzden “Bizim için nefsin izzeti yoktur yaptığın işin izzeti vardır. Attığınız iftiralar bizde bir toz zerresi kadar iz bırakmaz.” gibi özlü bir sözle başlıyor.

Gerçi ne anne veya kadın olmanın ne de iftiraların toz zerresi kadar iz bırakmıyor olmasının… konularla alakası yoktu. Ama bu girişler mesajlara aynı bir edebi boyut katıyordu.

***

Şeyma Döğücü’yü kızdıran şey, jakuzi iddiasıydı. Haluk Bayraktar’ı kızdıran ise İsrail’e jet yakıtı satıldığı iddiası.

Jakuzinin olmadığını biliyoruz. Zaten Necati Özkan, "Benim “jakuzi” diye tarif ettiğim kocaman banyo teşkilatı...” diye düzeltti. Yeni seçilen belediye başkanı da benzer bir açıklama yaptı.

Baykar’ın İsrail’e jet yakıtı satıp satmadığını bilmiyoruz. Sadece Haluk Bayraktar’ın tepkisi var.

Şeyma Döğücü kadar şiddetli tepkisinden yola çıkarak; ben, satmadıkları kanaatindeyim.

***

Jakuzi yoktu ama “6000 metrekare başkanlık katı, dinlenme odaları, yemek odası, kocaman banyo teşkilatı, 200 metrekarelik mutfak…” diye sıralanan diğerlerinin hepsi vardı.

Şeyma Döğücü’nün aşırı tepkisi muhtemelen, diğer olanların üzerini örtme çabasıydı.

Uçak benzini ve Jet yakıtı dışında İsrail’e satışı kısıtlanan 53 ürün daha var. Haluk Bayraktarın aşırı tepkisi bunlardan kaçının üstünü örtme çabası olabilir?

Veya mizaç olarak biraz asabi mi? Tepkisi ondan mı?

Bilemem tabii.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar