Vizyona girerken adından çokça söz ettirip, dört gözle beklenen; girdikten sonra eleştirmenleri, “Parazit mi? Joker mi?” diye ikiye bölen ve birçok adaylık sonrası sadece en iyi müzik ve en iyi erkek oyuncu ile yeterli görülen ama başrol oyuncusu Joaquin Phoenix’in Oscar ödül törenindeki muhteşem konuşması dâhil -o günlerde dediğim gibi yineliyorum- “Joker, bir dönemin değil her dönemin filmidir!..
Uzun zamandır film izleyemiyorum ama bu sürede sinema sektörünün sorunlarına değinen çok çalışma yaptım. Çünkü benim için sinema, sinema da izlenir. Şafağı sayarken gelmiş geçmiş en iyi filmlerden Joker Filmi ile ilk sinema buluşmamızı yapmak istedim.
Parazit filmi ile ilgili dizi olur, dediğimizde bize gülenler, Oscar belli olup da kısa süre sonra bunun gerçekleştiğine tanık olduklarında ne düşündüler bilmiyorum ama Joker’in farkı gerçek bir başkaldırı hikâyesi olmasıydı. Rant sağlamak için baştan bütün kapıları kapatmışlardı, sisteme değil bağımsız çalışmaya özen gösteriyorlardı. Ve ödül töreninde “Sessizlerin Sesiyiz” diyen Joaquin Phoenix, uyuşturucu nedeni ile genç yaşta kaybettiği son derece yakışıklı, aktör kardeşi River Phoenix’i anarak yaptı konuşmasını. Çünkü Hollywood camiası ve o zamanlar onları dışlayanlara da bir gönderme niteliğindeydi. Filmdeki felsefe, konuşmada da mevcuttu:
"Şu anda şükran doluyum. Diğer aday arkadaşlarımdan ya da bu salondaki herhangi bir kişiden daha yukarıda olduğumu düşünmüyorum. Çünkü hepimiz aynı sevgiyi; film sevgisini paylaşıyoruz. Ve bu ifade şekli, bana olağanüstü bir yaşam sağladı. Onsuz şu anda nerede olurdum bilemiyorum. Ama bana ve bu sektördeki birçok kişiye bahşettiği en büyük lütuf, sesimizi, sessizler için kullanma olanağı oldu.
Hepimizin kolektif olarak karşı karşıya olduğu rahatsız edici bazı meseleleri düşündüm. Zaman zaman, farklı davaların savunuculuğunu yapıyor ya da yapmak zorunda hissediyoruz. Ama ben ortak bir payda görüyorum. Cinsiyet eşitliği, ırkçılık, eşcinsel hakları, yerli halkların hakları ya da hayvan hakları olsun adaletsizliğe karşı savaştan bahsediyoruz. Bir ülkenin, bir halkın, bir ırkın, bir cinsin, bir türün diğeri üzerinde, yaptırıma maruz kalmaksızın tahakküm kurma, onu kullanma ve kontrol altına alma hakkına karşı mücadeleden söz ediyoruz.
Doğal dünyadan çok koptuğumuzu düşünüyorum. Birçoğumuz ben merkezci bir dünya görüşüne sahip olma suçunu işliyoruz, evrenin merkezinde olduğumuza inanıyoruz. Tabiata gidip kaynaklarını yağmalıyoruz. Feryatlarını duymamak imkânsızken, kendimizde bir ineği yapay olarak dölleyip yavrusunu çalma hakkını görüyoruz. Sonra yavrusu için ürettiği sütünü alıp kahvelerimize, mısır gevreklerimize koyuyoruz.
Kişisel değişim fikrinden korkuyoruz. Çünkü bunun için bir şeyleri feda etmemiz, bir şeyler vermemiz gerektiğini düşünüyoruz. Ama insanlar, en iyi hallerindeyken, o kadar yaratıcı ve hünerli ki, hisleri olan tüm varlıklar ve çevrenin faydasına olacak değişim sistemlerini bulup yaşama geçirebiliriz.
Hayatım boyunca alçağın biriydim. Bencildim. Zaman zaman zalim, çalışılması zor biri oldum. Ama bugün bu salonda olan birçok kişi bana ikinci bir şans verdiği için müteşekkirim. Birbirimizi desteklediğimizde en iyi halimize ulaşıyoruz. Geçmiş hatalarımız nedeniyle birbirimizi sildiğimiz değil, birbirimize büyümek için yardım ettiğimiz zamanlardan bahsediyorum. Birbirimizi eğitip, kurtardığımız zamanlardan.
17 yaşındayken kardeşim River şu şarkı sözlerini yazmıştı. "Sevgiyle yardıma koş, huzur peşinden gelecek."
Joker, bir dönemin değil her dönemin filmidir!
Neden, bir kere toplumsal isyanın çoklu tezahürüdür, işte o yüzden filmin final sahnesi gerçekliği o kadar derin vermiştir ki ilerleyen süreçte Amerika’da bir polis memuru tarafından haksızca öldürülen siyahi George Floyd olaylarının kesiti gibi olmuştur.
İki saat iki dakika soluksuz olarak deliliğe vurulmuş bir başkaldırı hikâyesi ile karşı karşıyayız.
BU KADAR KÖTÜ VE KABA OLMAK ZORUNDA MISINIZ?
Senaryosuna katkıda bulunan ve aynı zamanda filmin yönetmenliğini de yapan Todd Phillips'e, senaryoda Oscarlı Scott Silver eşlik ediyor.
Bazen bir kıvılcım birikmiş birçok olayın volkanı olmaya taliptir.
Çocuklar saftır ama yeri geldiğince bencil ve acımasız olabiliyorlar. Bazen sadece kendi isteklerinin yapılmasını istediklerinde ve gerçekleşmediğinde farklı durumlara geçebiliyorlar. Ama bir de şımaran çocuklar var. Hayata uzaktan bakan, ileride eli suya sabuna dokunmayacak şekilde yetiştirilen çocuklar. İşte o çocuklar ve arkadaşları durup dururken bir palyaçoyu neden tartaklar ve dalga geçer?
Bir işveren, neden personelini bir mal gibi değil de insan olmanın getirmiş olduğu kusurları ile görüp, kabul etmez?
Bir ebeveyn, kötü hastalıklar ve kendi iradesi dışında, var ettiği çocuğu görmez? Görmek istemez? Çocuğuna göstermediği ilgiyi, eğer dışarıdan biri ona zarar vermeden yapıyorsa, bundan rahatsız olur?
Belki de aslında sevgi eksikliği taşıdığı için, rahatsız olan, tam da kendisi olabilir mi? Bir siyasetçi neden çıkarını düşünür? Bir popüler sanatçı, neden kendinden başkasını görmez ve değer vermez?
Bunlar gibi daha birçok soruya ışık tutan, sistemi, sistemin açıklarını adeta deliliğin bir başkaldırı hâliyle, Gotham şehrinden izleyiciye sunuyorlar.
Olağan üstü performansı ile Arthur Fleck karakterine can veren Joaquin Phoenix'in, 76. Venedik Film Festivalinde, EN IYI FILM ödülünü almasında katkısı büyük.
HAYATIMI TRAJEDİ SANIYORDUM KOMEDİYMİŞ
Palyaço, çocuklar tarafından yerde darp edilmiş halde yatarken, ceketinin göğüs kısmına özenle yerleştirilmiş, çiçeğin yani filmin kahramanı Arthur'un kalbinden akan sıvı ve kendi ifadesi ile dediği gibi;
"Hayatımı trajedi sanıyordum aslında komediymis" ile başlar film.
Arthur, açmazlar içeresinde, üst üste yaşadıkları ile her gün hayat ringine çıkıp yine nakavt olanlardan. Fakat durum öyle bir hal alır ki; temsil ettiği misyon gereği ezilmiş, her şekilde görülmeyenlerdir ve bir gün iyi bir komedyen olup, kendi varlığını ispat etmek isterken, kaçınılmaz bir şekilde ötekileştirilenlerin de sesi olur. İş yerinde onu gören bir cüce ve aynı apartmanda oturdukları ve kızı ile yaşamakta olan, zenci kadın da aslında sistem dışıdır. Ve onlar sadece birbirlerini bulur. Çünkü aynı manzaraya bakmaktadırlar. Annesinin "Sen, mutluluk ve ışık vermeye geldin dünyaya. Gülümse" sözü ile yetişen ve kimseye zararı olmayan, sadece kendini savunmak amaçlı, Kung Fu'yu, çok sevdiği dans ile birleştirir: dövmez ama gereğini yapar. Tıpkı kimsenin cesaret edemediği televizyon ekranına çıkıp, kendini kullanan, küçümseyen ve JOKER yani hep hayatın yedeği olmaya mahkûm edilmiş Arthur'un, şakası, anlamayı bilmeyenler için anlayacakları dildedir.
İlkini basın ön gösterimi, ikincisini halk ile birlikte toplamda iki kez üst üste izledim. Yine izlerim çünkü JOKER, her dönemin filmi yani hayatı boyunca hep yedek kulübede kalıp, birileri lütfederse sahaya çıkmayı bekleyenlerden ve o kulübeden de hayat ve sistem çok iyi gözlenir.
JOAQUIN PHOENIX' in, büyüleyici performansı ayakta alkışlanır. Tabii ona az ama önemli rolü ile eşlik eden Robert De Niro'yu da izlemek güzel… Filmi anlayabilenler için mesele yok. Onlar çok büyük keyif alarak çıkıyor salondan ya da şimdilerde evlerinden. Eğer anlayamayanlardan iseniz bu felsefe penceresine bir parça bile dokunamadıysanız senaristler onun için de çözüm bulmuş!.. O da film içinde Arthur karakterinin son hamlesinde de ifade ettiği gibi "ANLAMAZSINIZ!" repliği.
Yani hayatı hep üsten, derinliğe inmeden, bir başkasına empati duymadan ve bencil olarak yaşadıysanız, hiçbir şey anlamayacak hatta karışık bulup sıkılacaksınız.
ÖRSELENEN HAYATLARIN İZDÜŞÜMÜ
JOKER'de, kahramanımız, Arthur Fleck (Joaquin Phoenix), annesi ile birlikte yaşayan, oldukça nahif karaktere sahip, devletin sağladığı sosyal destek birimlerinden hem psikolojik hem de iş bulma konusunda yardım alırken, hayatının da tüm düğümleri çözülür. Parcalanmış, Gotham şehrinde, sosyal yardım kurumundaki psikiyatrise "artık eskisi gibi mutlu olmak istiyorum ama insanlar, zıvanadan çıkmış, çıldırmış gibiler, düzelecek gibi de değiller" diyen Arthur'a, kullanmış olduğu yedi farklı ilacın yanına çözüm olarak yine ilaç önerilir.
Aslında kimsenin once kendini düzeltmek için bir çabası yoktur.
Can Yücel’in dediği “basit yaşayacaksın” düsturu ile yetişmiş, küçük şeylerden son derece keyif alan ve mutluluk duyan, Mutlu Arthur, sistemin ve örülen duvarların arasında artık nefes alamadığında, Charlie Chaplin’in, Modern Zamanlar film karesi gibi tek tip, tek düşünüş, tek renk olan sistemin doğurduğu ve kabul gördüğü, ancak birbirlerini ağırladıkları insansılardan önce uzak durmaya, sonra orta yolu bulmaya, en sonunda da kendi kuralının ipini göğüslemesi ile devam ediyor.
Bir başkaldırı filmi olarak aynı zamanda bir başyapıt niteliğinde olan JOKER filmi içinde iki kez Kung Fu hareketleri ile yasam duruşunu sergiler, Arthur. Çünkü yönetmen Mutlu Arthur karakterinin her türlü zorluğa rağmen sadece –kendini savunması gerektiği anda hatta ve hatta mecbur kaldığında dövüşmeyi- tercih ettiğini hatırlatır.
Bunu da öyle güzel koreografi ile sunar ki müzik ve dansı tıpkı her saf çocuk gibi seven Mutlu Arthur’un kendine ait özgün bir eylemi hatta ritüeli halini alır. Çünkü filmin bütününde gerek annesine gerek diğer insanlara tavrı hep sevgi doludur, gerçekten sevgi insanıdır. Ama asla sistemin insanı değil!
GÜLMEK BİR DEVRİMDİR TÜM ACILAR KARŞISINDA
Gerçek bir gülüşün ardında çok acılar saklı olduğuna inanırım ve bilirim. İncelemişimdir tüm gelmiş geçmiş devrimciler güzel güler. Gülmek, o yüzden başlı başına bir devrimdir. Tüm ihanetlere, yalana, talana, çirkefliklere rağmen.
Fakat zaman bazen öyle bir sürüklenir ki kendi mutluluğunu, kendi yaratan küçücük şeylerden mutlu olmayı başarabilmiş insandan sistem, eninde sonunda intikamını alacaktır, alacaktır boyun eğmediği için. Sistemin ilk işi gülümsemeni ve ona sebep olan herşeyi tek tek ortadan kaldırmak üzere kuruludur. Herkesin atardamarı gibi bir de patlama damarı var. İşte o biriktire biriktire canından can çıka çıka senin gülümsemenin şekli kaçınılmaz şekilde değişiverir.
Bu değişiklik arkada kalmış ve yıllarca susmuş gariplerin, mazlumların anahtarı oluverir ve o kapı açılır.
Sistem değil insanın ve insan duygusunun özne olduğu, populer kültürün dayatmaları değil gerçek özün var olduğu ve her ne pahasına olursa olsun gerçek olanın DÜRÜSTLÜK olduğunu gösteren olağanüstü JOKER Filmi.
Ve elbette kalıplaşmış yaşam biçimleri yani bir cücenin görünmediği, engellilerin dışlandığı, hep paralı, hep güzel ya da yakışıklı, hep mükemmel olmak zorunda olunduğunu ve ancak bu şekilde insanın varlık gösterip, aidiyetini tamamlayabileceğini , dayatan sisteme, delilik altından tamamen başkaldırı hikayesi.
Final sahnesinde ki DİREN pankartı da bunun kanıtıdır.
Gülmek, baş prensibi olan palyaço maskesini yaparken ellerini, dudaklarına götürüp zorla gülüyor (muş) gibi yapan, babası diyerek, ziyaret etmek istedigi ve orada bir çocuğu olduğunu gördüğü siyasetçinin oğluna da aynı şekli yapar ve "böyle daha güzel" der.Tıpkı maske yaparken diline boyadığı beyaz boya yerine, içinden doğal akmakta olan kanı yayması gibi.
Acı, bazılarında gülümsemeyi doğurur. Maske onun içindir.
Ve Arthur'un, kimselerin değil yüz yüze, binlerce insanın karşısına çıkarak, televizyon ekranlarından şöyle seslenir:
"Aynı şey benim başıma gelse, üstüme basar ve pas pas gibi geçerdiniz ama onlar otorite"
Ve " Neye gülüyor ya da gülmüyorsanız, bunu sistem belirliyor" ve onun için "Anlamazsınız!"
Yorum Yazın