Kemal Kılıçdaroğlu'nun politik kariyeri, onunla özdeşleşmiş bir fenomen haline gelen “yeniden genel başkan adaylığı” sinyalleriyle bir kez daha manşetlere taşındı. Hatta bu sinyaller yeni bir "hançerleme" ritüeline dönüştürülmeye çalışıyor.
Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, kendi partisinden yükselen “Aday ol,” baskıları eşliğinde sahneye çıkarılmış ve hazin bir şekilde kaybetmiş bir liderin silueti, belki de bilinçli ve manipülatif bir şekilde yeniden belirginleştiriliyor.
Tabii bu noktada, “onlar aday olmasını istemiş olsa” bile, Kılıçdaroğlu’nun öngörü gücünü kullanarak yaklaşan mağlubiyeti fark etmesi ve yanlış adımları atmaması beklenirdi, yapamadı.
Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı yenilginin perde arkasına dair sayısız çıkarımda bulunmak mümkündür.
Meral Akşener'in gizemli ve manidar bir şekilde masadan kalkışı, Sinan Oğan'ın ani bir manevrayla Cumhur İttifakı'na geçişi, Erdoğan’ın Fatih Erbakan’a, “Tarihe, CHP’ye seçim kazandıran parti olarak adının geçmesini istemiyorsan sen gel bize katıl,” minavilindeki baskıları ve aynı dönem Ekrem İmamoğlu'nun yıldızının parlaması…
Doğru veya yanlış, tüm bu olaylar, Kılıçdaroğlu, CHP ve genel olarak Türk siyasetinin karmaşık doğası hakkında kritik öğrenme fırsatları sunarken; bir yandan da geride bırakılması gereken meselelerdir. Geçmişin gölgesinden sıyrılarak ileriye doğru bakmak, CHP’nin de, Türk siyasetinin de geleceğini şekillendirme hedefiyle atılacak en sağlam adımdır.
Dün Kılıçdaroğlu’nu adaylık yoluna teşvik edenler bugün sert eleştirilerle karşısına geçiyor. Çünkü zaman akıyor ve kartlar el değiştiriyor, siyasetin hızla dönen çarkları ise hiç değişmiyor…
Aslında Kılıçdaroğlu, katıldığı programda, genel başkanlığa aday olup olmayacağının sorulması üzerine, "Delege isterse aday olabilirim,” şeklinde son derece doğal bir yanıt veriyor. Bu yönde herhangi bir arzusu olduğunu dile getirmiyor. Şu anda ne genel başkan adaylığı için açık bir talep söz konusu, ne de CHP içinde genel başkanlık sorunu ya da tartışması var. Türkiye’deki siyasi konjunktür de buna uygun değil.
Zaten Kılıçdaroğlu, sonraki günlerde, Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç'a ve Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel'e de yaptığı açıklamalarda, genel başkanlık gibi bir talebinin olmadığını vurgulamış. KRT’de katıldığı programda daha ziyade, Özgür Özel ile Erdoğan arasındaki normalleşme görüşmelerine muhalefet etmek istediğinden, sorulan soruların konuyu o tarafa çektiğinden bahsetmiş.
31 Mart akşamı Türkiye'de siyasi dengeler önemli ölçüde değişmiştir. Yıllar sonra CHP, yerel yönetimlerde birinci parti olarak önemli bir başarı elde etmiş, bu başarının yankıları gerek parti içinde, gerekse parti dışında çok güçlü bir şekilde hissedilmiştir. Aynı zamanda halk nezdinde de, (AKP iktidarına gösterdikleri sarı karta binaen) CHP’den yüksek bir beklenti ortaya çıkmıştır. Özgür Özel'in seçimleri kazanarak genel başkanlıktan liderliğe yürümesi, partide yeni bir dönemin başlangıcını simgelemektedir. Bu yeni gerçeklik, tüm kesimler tarafından sindirilmelidir.
Kaldı ki bu saatten sonra bu tür bir adaylık tartışmasının Kılıçdaroğlu'nun da aleyhine işlemesi kaçınılmazdır. Siyasi arenada gerçekleri göz ardı etmek, hem kendisi hem de partisi için zararlı sonuçlar doğurabilir.
Bu konunun en çok iktidar tarafından körüklendiği aşikar. İktidar, CHP içerisinde bir gerilim yaratma arzusunu besliyor. Özgür Özel'in bir süre önce yaptığı açıklama da bu durumu özetler nitelikte: Cumhurbaşkanlığı tartışmasına gününden önce giren, Cumhur İttifakı'nın tuzağına düşer ve partiyi düşürür.
Özellikle, "Kılıçdaroğlu'nun asıl amacı İmamoğlu'nu aday yaptırmamak”, aslında kılıçdaroğlu Mansur Yavaş’ı destekliyor, şeklindeki iddialar, bu gerilimi artırmak için kullanılıyor.
Eğer bir kişi cumhurbaşkanı adayı ya da genel başkan adayı olacaksa ve halkta karşılığı varsa, bunun önünde ne Kılıçdaroğlu ne de bir başkası durabilir. Kararı verecek olan yurttaştır, sokaktır, vatandaştır, halktır, CHP’nin yetkili organlarıdır.
YEREL SEÇİM ZAFERİNE DAİR
31 Mart yerel seçimleri, sırf CHP örgütünün bireysel çabalarıyla değil, daha ziyade AKP'nin yolsuzlukları, berbat ekonomi yönetimi ve ülkeyi içine sürüklediği çamur dolu siyasi bataklığa karşı halkın tepkisiyle kazanıldı. 2002'den bu yana ülke yönetiminde biriken hatalar, CHP'nin son seçimden birinci parti olarak çıkmasında etkili oldu.
CHP'nin yerel seçimlerdeki başarısı ayrıca biraz da, 1989'da kazanılan ve 1994'te kaybedilen yerel yönetim seçimlerinden bu yana, solculara ve sosyal demokratlara büyük şehirlerdeki iktidar yollarının kapanmasının derinleştirdiği iktidar özleminin etkisi vardır.
Son yerel seçim zaferi, bu tarihsel mücadelelerin bir ürünü olarak da okunmalıdır. Bir başka deyişle zaferin diyeti dünden bugüne ödenmiştir. 31 Mart zaferi, partinin dirençli tarihine olan borcunun bir ifadesidir.
Bu süreçte Kılıçdaroğlu'nun emekleri ve iyi niyetli çabaları da göz ardı edilemez. Adalet Yürüyüşü, Merkez Bankası’nın kapısına, atanamayan öğretmenler için Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapısına dayanmak gibi cesur adımlar, halk örgütlenmesini harekete geçirmesi, Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin iktidara karşı dik duruşunun simgeleri haline gelmiştir. Partiyi tüm kesimlere açma çabası, 6’lı masa ile somutlaşan parti tabanını genişletme kararlılığı ile birlikte atılan tüm bu stratejik ve cesur hamleler, partide değişimin gücünü harekete geçirmiş ve CHP'ye ciddi bir ivme kazandırmıştır.
İvme, özellikle genç partililerin yerel yönetimlerdeki başarısıyla somutlaşmıştır. Değişimin sihri, partinin bu dönemdeki stratejik yenilenmesinde kilit bir rol oynamıştır.
KILIÇDAROĞLU HİÇ Mİ KONUŞMASIN?
Şimdi, tüm bu süreçlerin ardından, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sürekli suskun kalmasının beklenmesi, hem insan psikolojisine hem de Türk siyasetinin dinamiklerine zıt bir durum olurdu. Siyasi bir lider olarak sesini duyurmak, fikirlerini paylaşmak, Türk siyasetinde kendine yer bulmuş, (Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz gibi) tüm diğer siyasi figürler gibi onun da varoluşsal bir yönüdür. Bu liderler, genel başkanlık koltuklarını terk etmiş olsalar dahi, toplumsal ve siyasal meseleler karşısında sessiz kalmamışlardır. Çünkü siyasi liderlik, sadece makamlardan ibaret değil, aynı zamanda bir kimlik, bir varlık biçimidir; liderler için fikirlerini paylaşmak, yaşamın ta kendisidir. Bu bağlamda, Kılıçdaroğlu'nun da sessiz kalması beklenemez; liderliği bıraksa dahi, siyasi ve toplumsal konularda sesini duyurma gereği duyması, onun da tıpkı öncekiler gibi varoluşsal bir refleksidir.
Ancak, Kılıçdaroğlu'nun sesini duyurması, genel başkan adaylığı gibi kapsamlı politik tartışmaları tetikleyecek açıklamalarda bulunması anlamına gelmemelidir. Bu noktada, belki de Kılıçdaroğlu için, sahneyi yeni liderlere bırakma ve biraz kenara çekilme, yeri geldiği ve talep edildiği zaman birikimlerini paylaşma, insanları deneyimlerinden yararlandırma vakti gelmiş olabilir. Bu durum, hem kendisi için kişisel bir yenilenme fırsatı sunabilir hem de partisi için taze bir vizyon ve yeni bir liderlik dinamizmi yaratma şansı olabilir.
Siyasetin dinamik yapısı gereği, belki de süreç bir gün onu tekrar genel başkan adayı olmaya iter. Zira biliyoruz ki siyasette 24 saat bile uzun bir zaman sayılabilir. Bugünden yarına ne olacağını kimse tam olarak kestiremez.
ESAS HANÇER!
Kılıçdaroğlu'nun adaylık açıklamasının ardından gelen tepkilerden ilki, İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’nun kullandığı “hançerleme” tabirine karşılık olarak; "Benim muhatap alacağım bir tarif değil, hayatımda hiç öyle bir insan olmadım," şeklinde yanıt vermesi oldu.
Özgür Özel de Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarına yanıt olarak, CHP'nin vefasızlık yapmadığını savundu. Parti içi değişim sürecinin ve geçmişten alınması gereken derslerin önemini vurguladı. 2023 seçimlerindeki kolektif başarısızlığı kabullenerek, "Herkesin payı olduğu bu süreçte büyük umutları yitirdik,” şeklinde konuştu ve parti olarak belirlenen hedeflere doğru kararlı adımlarla ilerlemeye devam edeceklerini belirtti.
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na, hançerleme meselesini açıklaması yönünde çağrıda bulunmasının ardından Kılıçdaroğlu sert ve çarpıcı bir yanıt verdi: "O hançeri sen çok uzun yıllar tuttun. Getirdin 15 Temmuz’da milletin sırtına sapladın. Sen, senin ağababaların, işbirlikçilerin, beslemelerin ve hançeri beraber tuttukların bilsin ki; milli bağımsızlığımızı ve milli ekonomimizi hedef alan, kurduğunuz bu sirki başınıza yıkacağım!”
Gerçekten de bugün hançerlemenin aranması gereken asıl yer, yere batan ekonomi, yüksek enflasyon, derin yoksulluk, gelir uçurumu, 10 bin lira aylığa mahkum olan emeklilier, binbir çeşit zorlu yaşam koşulları değil midir? Hançerin en büyüğü tam da halkın sırtına bu şekilde saplanmadı mı?
Bu bağlamda, Özgür Özel ve Erdoğan arasında normalleşme adı altında gerçekleşen görüşmeler ciddi sorunlar barındırıyor. Ne yazık ki Özel, Erdoğan'ın geçmişteki suçlarına affedici bir yaklaşım sergileyerek siyasi manevralarına alet oluyor gibi görünüyor. Erdoğan, siyaseti domine etme yeteneğini kullanarak, hem kendi yanlışlarının bedelini başkalarına yıkmaya hem de ekonomik krizleri, seçim yenilgisini örtbas etmeye çalışıyor ve bu şekilde güç topluyor.
31 Mart seçimlerinden sonra kamuoyunda "Özgür Özel genel başkan ama partinin lideri Ekrem İmamoğlu" şeklinde bir algı oluşmuştu. Ancak sonrasında yaşananlarla birlikte Özel, kendi liderlik pozisyonunu güçlendirme çalışmalarına girişti. Erdoğan da bu durumu fırsat bilerek, İmamoğlu'na karşı (belki de daha söz geçirilebilir bulduğu) Özel'i parlatmaya çalıştı.
Demokrasiyi bir tramvay gibi kullanma anlayışına sahip ve anayasayı dikkate almayan, 2014’ten beri oyları düşen ve iktidarını sürdürebilmek için anayasa değişikliğine ihtiyaç duyan, güç toplamaya çalışan bir liderle yapılan normalleşme görüşmeleri, ne partinin ne de ülkenin çıkarlarına hizmet edebilir. Bu süreç, halkın karşılaştığı ekonomik ve sosyal sorunlara gerçek çözümler sunmak yerine, ancak mevcut iktidarın sorunları örtbas etmesine yardımcı olur.
Zaten bu normalleşme görüşmelerinin, Özel liderliğindeki CHP’ye iyi gelmediği de yerel seçimlerden sonra yapılan kamuoyu yoklamalarında, partinin oylarında gözlenen düşüşle de ne yazık ki kendini belli ediyor.
Bu nedenle, Özel'in bu süreçte Erdoğan’a can simidi olmak yerine daha temkinli ve eleştirel bir yaklaşım benimsemesi gerekmektedir.
PERDENİN GERİİSNDE ÇALIŞAN İMAMOĞLU
Özgür Özel'e odaklanırken, perdenin gerisinde İmamoğlu'nun 2028 cumhurbaşkanlığı adaylığı için kaldırım taşlarını döşediğini göz ardı etmemek gerekir.
İmamoğlu'nun seçmende tartışmasız bir karşılığı var; ancak İstanbul'un sorunlarına ve belediyecilik faaliyetlerine yoğunlaşarak cumhurbaşkanlığı yolundaki zorlukları daha rahat aşabilecektir.
İmamoğlu’nun tartışılan son Roma gezisinin İstanbul Büyükşehir Belediyesine faturasının yaklaşık 400 bin euro olduğu konuşuluyor. Elbette, iktidarın harcamalarıyla kıyaslandığında bu durum devede kulak kalır fakat yine de İmamoğlu'nun bu tür konularda daha dikkatli olması bekleniyor. "Onlar öyle yaptı diye ben de öyle yapacağım" şeklinde bir yaklaşımdan ne seçmen ne de genel halk nezdinde haklı çıkmak mümkün olmaz.
Ayrıca Roma gezisi biliniği gibi, İstanbul'un 2027 Avrupa Oyunlarını kazanma çabasını desteklemek amacıyla gerçekleştirilmişti. Ancak, gezide bulunan gazeteciler arasında Ertuğrul Özkök gibi isimlerin de olması ve sonrasında bu gazetecilerin gezinin gerçekleştirilme amacından ziyade “yemek, içmek ve şarap” gibi detaylara odaklanmış olması hem iktidar, hem de kamuoyu nezdinde eleştirilere yol açmış, durduk yere karşı tarafın eline malzeme vermiştir.
Bunun yanı sıra, "Benim medyam, benim gazetecilerim" gibi bir algının yaratılması İmamoğlu’nun objektif ve şeffaf bir liderlik sergilemesi gereken dönemde, siyasi itibarını zedeleyecektir. İmamoğlu'nun, hem medyanın kendi lehine kullanıldığı algısından kaçınması, hem de kamu kaynaklarının kullanımı konusunda daha titiz davranması gerekiyor. Böylece hem savurganlık eleştirilerini bertaraf eder hem de kamu kaynaklarını sorumlu bir şekilde kullanma yönündeki kararlılığını gösterebilir. Bu, İmamoğlu'nun 2028'e kadar sürecek olan siyasi mücadelesinde daha güçlü ve meşru bir konumda olmasını sağlayabilir ve seçmen nezdinde haklı çıkmasına yardımcı olabilir.
İmamoğlu'nun İtalya gezisinin bir başka anlamı ve mesajı da; bunun bir yandan iktidara, bir yandan da Özgür Özel'e karşı bir meydan okuma olarak okunabilmesidir.
Roma gezisi aslında, ”Ben buradayım ve 2028'e hazırlanıyorum" mesajı veriyor ve İmamoğlu'nun liderlik iddiasını pekiştiriyor.
İmamoğlu'nun Roma gezisi, İstanbul'un meydanlarını aşan bir vizyonun işareti olarak, Türk siyasetinin karmaşık sahnesinde hem bir meydan okuma hem de bir liderlik beyanı oalrak yorumlanabilir. Bu, İmamoğlu'nun sadece mevcut tartışmalara değil, Türkiye'nin geleceğine de seslenişidir.
İmamoğlu, siyasi kariyerinde geriye adım atmadan, sürekli ileriye yönelik hamleler yapıyor. İlk İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği tarihten itibaren aslında cumhurbaşkanı adaylığı yoluna girmişti. İkinci kez İstanbul'u çok güçlü bir şekilde kazanarak bu iddiasını pekiştirmiş oldu. İmamoğlu, aynı zamanda Özgür Özel'in kurultayda genel başkanlık koltuğuna oturmasına önemli ölçüde katkı sağlayarak, partideki etkisini ve liderlik pozisyonunu da güçlendirdi. Bu süreçte adım adım ilerleyen İmamoğlu, Türk siyasetinde giderek daha belirgin bir figür haline gelmekte ve gelecek hedeflerine kararlı adımlarla yürümektedir.
Ne de olsa liderlik yarışı sadece koltuklar arası bir geçiş değil, aynı zamanda idealler ve vizyonlar arası bir mücadeledir.
Sadık ÇELİK
Kılıçdaroğlu egilse çok kapıdan geçerdi ama dik durmayı seçti. Tökezlemek iyidir bazen dostu düşmanıda ayırır . En çokda insanları .. yanınızda sanıp karşınızda gördügünüz zaman tanırsınız.Sen vazgeçersen haketmeyen biri kazanır. Hayatımızdaki gölgelerin çoğu kendi güneşimizin önünde durmamızdan oluşur. Ne varki Vatanın kaderi vatanseverlerin değil , kendilerinden başkasını sevmeyen politikacıların elinde. Politikanın bir vatan hizmeti karekteri edinmesini istiyoruz . Atatürk sonrası bozgunculuğu suçu, başta sözde onun olmakla övünen parti olmak üzere bütün partilerindir politikacılarındır . Politikacılığı ikbal ve çıkar mesleği olarak seçenlerindir . Politikacılık kanserine tutulan Türk partilerin bir büyük eksiği var .Vatanseverlik ! Vatanı her türlü hırsların üstünde tutmak . Politikacıların içerisindeki halk ruhu , hırsızların ve sokak serserilerinin sahip olduğu halk ruhundan fazlamıdır sizce ! Politikacıların amacı , her zaman kendi özel avantajlarını artırmak ve bunun için ellerindeki büyük güçleri kullanmaktır. İnsanlar bir araya gelip şehirler kurmak ,kendilerini güvenlik şemsiyesi altına almak istemişler, ama siyaset sanatına sahip olamadıklarından birbirlerine kötülük edip dağılmışlardır. Açıklık politikayı temizleyecek unsurlardan birisidir. Hiçbirşey açıklık kadar politikadaki kötü uygulamaları kontrol edemez. Politika " Yenilgi" Bilimde "yanlış" En büyük öğretmendir . Savaş , siyasetin başka araçlarda devamıdır . Liderlik koltuk sevdası değildir . Vizyonu yüksek bir lider korkusuzca fikirlerini beyan edebilendir Kılıçdaroğlunun aldığı oylar kararsız kalabalığın oyları değildir . Fikirlerine ve cesaretine her zaman ihtiyaç vardır . Sadık bey kimsenin göremediğini anlatmaya çalışmışsınız kutlarım saygılar ..
Yine geniş perspektif li çok iiyi analiz
Sayın Sadık abim çok anlaşılır bi şekilde dile getirmiştir kılıctaroglü konusunu çok sessiz ve bağlayıcı halkı motifi edemeyen bir genel başkan ama kazanacaktır meral e güvenmediğim zaten çünkü içişleri bakanlığı yaptığı dönemi iyi biliyorum ama kılıctaroglu mecbur kaldı istenmeyen partilerle ortaklıklıklık yapmayı ama ne olursa olsun kurultayda ben aday değilim demeliydi harcanmayan gerek yok vede şunda belirteyim tertemiz bi siyasetçi diyebilirim genede partide eğer bi yere gelmek istiyorsa temiz duygularla partiyi yıpratmadan mücadele edebilir gün temiz barış dolu özgürlük dolu tüm insanlarla temiz duygularla dolu bi dünya istemekle mücadeleye devam edebilir sevgiler ve saygılar dolu günlere Hüseyin kabak
Siyeset akıllıların uğraşmayıp, aptallar tarafından yönetilerek cezalandırıldığı yerdir. Konuyu geniş açısıyla özetleyerek söyleyecek söz burakmamışsınız. Bir iki cümle Kılıçtaroğlu na parantez açmak istiyorum. Tamam kişiliği, bilgi birikimi, aklı, doğruluğu falan bunlara kimsenin diyeceği yok. Bu özellikler gelişmiş ülkelerde olsa liderliği ölene kadar giderdi. Yumurtayı sertleştiren sıcak su patatesi yumuşatıyorsa eğer ortamına göre sert oluruna göre de yumuşak olmak gerekmezmi, ki siz siyaset yapıyorsunuz sürekli sert gelen topu yumuşatmak niyeti baki ise sizde futbolu secseydiniz. Sağ siyaset yapanlar iktidara geldiklerinde, tabanlarınıda unutmuyorlar. Sola bakıyorum makama gelir gelmez ona kim omuz vermişse önce onlara sırt çeviriyorlar. Bi söylem tutturmuşlar tabana yutturup kendilerini zirveye çıkaracaklar. Eşitlik falan filan. Güneşde herşeyin üzerine eşit doğuyor, ama gül başka leş başka kokuyor. Kemal bey gül bahcelerinde dolaşsın bu leş kokan siyasetten lütfen uzak dursun...
Yine gündemdeki bir olayı çok yönlü olarak incelediğiniz çok güzel bir yazı olmuş Sadık bey ....
Siyasette dün yok bugün var Kılıçlaroğlu yıllarca Chp'nin başında defaatlerce seçim yenilgileri yaşadı kendisi gitmesi gerekirken gitmedi gönderilmeyi kendisi hakketti Zaten chp'de kalması bir kabustu gönderildi chp iğme kazanarak yükselerek 31 mart yerel seçimlerinde büyük ölçüde patlama yaparak hem büyük şehirlerin çoğunu aldı hemde yarım asır sonra tekrar birinci parti oldu Bunda emeği geçen chp parti temsilcileri ve chp' ye gönül veren seçmenleri kutluyorum Büyük başarılara imza atıldı Sayın kılıçlaroğlu çok iyi insan donanımlı olabilir fakat siyaset vizyon ister onda o yok Bundan sonra maç tiryakileri gibi evinde oturup chp' yı TV'lerde izlesin Acırsam namerdim
kalemine sağlık sadık abi gündem hakkında bilgilendirici yazı yazmışsın olayları her yönüyle anlatmışsın siyasette yeni oyunlar kuruluyor ve iki tarafta kendi istediklerini yaptırmak için stratejiler geliştiyo zamanla kimin daha iyi siyasetçi olduğunu göreceğiz.Kılıçdaroğlu dediğiniz gibi siyasi abiik yapıp partiye yardımcı olmalı yıllarca iyi ya da kötü şeyler yaptı ama sıra artık başkalarında. Ekrem imamoğlunun 2028e kadar önünde uzun bir süre var iyi kullanırsa şansını ülke bu haldeyken cumhurbaşkanı olma olasılığı yüksek gibi duruyor kalemine sağlık sadık abi
Türk siyasetini yönlendiren, perde arkasında olan birim lordlar kamarasıdır. Tasarlanan yeni Türkiye konjokturunde chp nin yeniden dizaynı ve mevcut hükümeti bir maskara gibi yönetme arzusundan ötürü 31 mart seçimleri sonuçları istedikleri gibi şekillendi. Türkiye istila politikası hızla devam edebilmesinin en önemli figürü Erdoğan dır. Kendisi başrolde olmazsa Türkiye’nin yeniden dizayn olması imkansız. Fakat artık Akp’nin hükümette kalma gücü her an kan kaybetmektedir.
Yine tespit ve sentezlerinle doğru noktalara parmak basmışsın Sadık. Ama, ben de Kılıçdaroğlu dosyasının kapandığını düşünüyorum. Ekmeleddin vakası ve sayısız yenilgiden sonra, hele de laikliği öteleyip, CHP'yi sağa yaklaştırma girişimleri şükürler olsun ki başarılı olamadı. Helalleşme adı altında sağ seçmenin oyuna talip olmak da, bunca yıldır ülkeyi AKP'ye teslim etmenin, hem CHP'nin sayısız seçim kaybetmesine, hem de ülkenin uçurumun başına gelmesinden başka bir şeye yaramadığını maalesef gördük, yaşadık. Ayrıca Özgür Özel'in de normalleşme gibi AKP söylemine alan açma ve ülke gerçeğine hizmet etmeyen bir liderin fayda sağlamayacağını düşünüyorum. Ilk yapılacak genel seçime genç, dinamik ,toplumun geniş kesimi tarafından kabul görmüş Imamoglu'nun aday olması hepimizin hayrına olacaktır. Burada vurgulamak gerekir ki, AKPnin kazanamayacağı bir seçim tarihi belirlenmelidir. Yoksa bir kez daha secim kazanması ülkemizin felaketine neden olacaktır. Yani ne olursa olsun hemen erken seçim istemi doğru bir strateji değildir. Bu arada, Imamoglu'nun da gazetecileri uçakla yurtdışına götürmesi, iktidarın eline malzeme verme tehlikesini de gözardı etmemesi gerekir bence.
Tüm Dostlara Sevgilerimi Selamlarımı Sunarım, Aslında aklımın almadığı yegâne nokta şudur Dünya da Deneysel olarak kanıtlanmış bir gerçeklik vardır, Denenmiş i tekrar denemek zekâ geriliğinin işareti dir yani jarbon olarak Aptallık tır. Neden Tekrar Kılıçdaroğlu!!!! Neyin bellek uygulaması!!! Kemal Bey o makamda olduğu sürece kimin ekmeğine yağ sürüyor du veya hangi çıkar odaklarının Vakıfları na katkıları oldu? Kendi döneminde hangi Parti'nin milletvekili ni siyasete kazandırdı!!!! İyi düşünmek gerekir!!!! Özgür Bey Bence Ülke için de çekirdek siyaseti yapıyor Cumhuriyet Halk Partisi ni eski çizgisi ile kafasında bulunan çizgiler arasında mantık ivmesi içine almayı Tercih ediyor Eminim Fakat Kapalı Kapılar da yapılan görüşmeler doğrultusunda tahmin ediliyorum ki Kafası bir hayli karışık ve bir o kadar ilk gün ki enerjisin den heyecanın dan bir o kadar Uzak Halk Dili, Halkın İsteği Koltuk Yolunun en Kutsal Kaderidir. Unutmamak gerekir Ulus Kaderine Razı Olur fakat yapılan yanlışı Asla Unutmaz Ekrem Bey sayesinde bir adım önde duranlar Mansur Bey ile Başarı grafiği içinde olanlar ATATÜRK ÇİZGİSİNDE Bulundukları Sürece Başarılı Olurlar Sevgilerimle Hakan YILDIZ
Hem ülkeyi hemde kafamızı allak bullak ettiler kim dost kim düşman belli değil..!!
Türkiye'de Cumhuriyet Halk parti ilk olmak la beraber günümüze kadar birçok parti kurulmuş birçok siyasi figür kendine ayrılan zaman kadar siyasetle meşgul olmuştur çok azı hafızalarda kalmıştır çok daha azı memleket için faydalı olmuştur siyasi figürler geliyor geçiyor ama memlekette hiçbir sorun değişmiyor hiçbir problem çözülemiyor terör ve enflasyon Türkiye vatandaşlarının geçmişten günümüze ve öyle görülüyor ki gelecekte de gündeminden hiç düşmeyecek o gelişmiş Çağdaş toplum bizler için bir rüya Bir hayalden öteye gitmeyecek bu sorunlar Cumhuriyet dönemi ile de sınırlı değil Osmanlı imparatorluğu döneminde de halk her daim benzer sorunlar hatta daha fazlasını göğüslemek durumunda kalmıştır bizler geçmişten ders çıkaramayacak kadar kör ve cahil bir milletiz ilkel ve geleneksel yöntemlerle inşa edilen gelecek basiretsiz ve vizyonsuz liderler ülkeyi bir adım dahi ileriye götürememiştir haliyle türlü dertlerin oluşturduğu tepelerde sabitlenen halk düzlüklerde yaşamayı zenginlik ve refahın hayalinin bile izini süremeyecek halde
Sadık Bey, Yazınızda, “Aslında Kılıçdaroğlu, katıldığı programda, genel başkanlığa aday olup olmayacağının sorulması üzerine, -Delege isterse aday olabilirim- şeklinde son derece doğal bir yanıt veriyor. Bu yönde herhangi bir arzusu olduğunu dile getirmiyor.” İfadelerine yer vermişsiniz. Kılıçdaroğlu gibi 30 yıl devlet bürokrasisinde bulunmuş, bunun 14 yılı CHP Genel Başkanlığı olmak üzere, 25 yıldır aktif siyasetin içinde bulunan birinin, genel başkanlık seçiminden sadece 6 ay sonra ve mahalli idareler seçiminden birincilikle çıkmış bir partinin genel başkanlığı için sorulan böyle bir soruya, bu cevapları vermesi masum karşılanabilir mi? İster sağ kesim olsun, ister sol… Türk Siyaseti’nin temel sorunu… Siyaset ne için yapılıyor? Amaç Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretmek ve yönetmek mi, koltuğa kim oturacak mı? Şahsım adına, önceki dönemlerden farklı olarak, 2009 mahalli idareler seçimlerinden bu tarafa, CHP kadrolarını biraz daha yakından gözlemleme fırsatım oldu. Üst yönetimde Atatürk ilke ve prensipleri, muasır medeniyet, bilim ve teknoloji , vatandaşın refahı söylemleri ön planda tutulurken, mahalli teşkilatlara indiğimizde, hemşericilikle karışık kelle ve delege avcılığı, işe adam koyma- BİT kadro ve yöneticilikleri-meclis üyelikleri-parti yüksek heyet üyelikleri-milletvekilliği vb. şahsi ikbalin peşinde koşulduğuna şahit oldum. Bu görevlerin bir çoğuna gelebilmek için belli seviyelerde eğitim, mesleki yeterlilik ve liyakat, tecrübe gerekirken, bir çoğu kifayetsiz olan ve buraları kendilerini layık görenlerin bu kriterlere uygun olup olmadıkları konusunda bir tereddütleri olmadıklarını da hayretler içinde izledim. Tek yeterlilik kriteri, arkalarındaki partiiçi oy, yani kelle sayısı. Türk Siyaseti’nde hâl böyle olunca; (hangi parti olursa olsun) siyaset kurumu gelişemiyor ve buna bağlı olarak da ülke de gelişemiyor.
kısaca yazacak olursak hakkının hakkını teslim etmişsiniz...
SADIK BEY yine herzamanki gibi cok güzel anlatmışsınız kaleme almışsınızki keyifle ve zevkle yazılarınızı okuyoruz ve dersler cıkarıyoruzz bir sonraki yazılarınızı dört gözle bekliyoruzz
Sadık ab ellerine kalemine sağlık ; Kılıçtaroğlu soyadınınduyumca bile artık bir tiksinme hali oluştu nedense bende. Yahu yenilen pehlivan güreşe doymaz da değil bunun adı resmen yüzsüzlük.bu saatten sonra bu ismi zikretmenin tek mantığı var o da Chp nin güçlenmesini engellemek kendi içinde abuk sabuk yeni siyaseten malzeme çıkarıpta elden giden iktidarı yine Kılıçtaroğlu iteklemesiyle elde tutabilir miyim telaşı. Başka birşey değil bu. Saksıyı çalıstırıp ana konudan kopmamakta yarar var ülke eleden gidiyor batma noktasında iktidar hala saçımı tarayacak tarağı Kılıçtaroğlu'ndan baklemekte . Cidden yazıklar olsun.insanda biraz utanma arşanma olur genel başkanlığın boyımca yaptığın etkisiz siyaetten başka mülyonşaron ümidini cımhırbaşkanı adayı olacağım diye eline geçen tarihi fırsatı geri tepmesine neden oldun aynı milyonların ahını aldın çekil git köşende bekle yorum bile yapma! Utanmadan genel başkan adayınolavağım haberlerinin çıkmasına sebep veriyorsun cidden yazıklar olsun. Yerelde de aynısını yaptın ağzının payını aldın . Dene bakalım elinden geleni ardına koyma gizli akp fanatiği seni. Tarih seni de aynı Deniz Baykal gibi affetmeyecek.
Kalemine kuvvet.
Sayın Sadık bey Nasıl ki sayın Kılıçdaroğlu siyasi gündemde hep manşet okuyorsa sizde her yazınızda manşet yaratıyorsunuz. Sayın Kılıçdaroğlu ülkedeki buzları eritti toplumsal birleşmeyi başardı kulak ardı ettiği mesepcilik tutkusunu hiç dusunmedi bu ülkenin demokrasi taşı olan Aleviler ne acıdır ki bir türlü toplumsal dayanışmanın ilkel bireyleri görülmedi. Evet Kılıçdaroğluna aday ol baskısını yapanlar seçimden sonra bütün okları sayın Kılıçdaroğlu na çevirdiler oysa ki bu yanlışın baş sorumlusu Parti'nin MYK üyeleri dir seçimlerden önce herkes bakanlık beklerken yenilgiden sonra herkes değişim dedi bende bir Kılıçdaroğlu seveni olarak değişim her zaman iyi olur kanısındayım nitekim görüldü değişim ülkede yıllar sonra CHP nin birinci parti olmasını sağladı bence sayın Kılıçdaroğlu bundan sonra parti yönetimine abilik yapıp yol göstermelidir bir daha aday adayı okursa kayıp ettiği zaman var olan guveninide getirmiş olur onun için ayrıştırmaya değil birleştirmek için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.saygilarimla selamlıyorum.
SADIK BEY AYNI DÜŞÜNCELERİ PAYLASIYORUM. CHP DE KILICDAROGLU DOSYASI KAPANDI. ONURSAL BASKAN OLARAK KALSIN. VİZYONU CHP YI IKTIDARA TASIYAMAZ.